7 Eylül Çarşamba günü Silivri’de Çağdaş Hukukçular Derneği üyesi avukatların yargılandığı; Selçuk Kozağaçlı, Oya Aslan, Barkın Timtik’in tutuklu bulunduğu dosyanın duruşması yapılacak. Dava kapsamında Selçuk Kozağaçlı’nın tutukluluğu 6 yılı doldurmak üzere. Barkın Timtik’in tutukluluğu 5 yıldır, Oya Aslan’ın ise 2 yıl 9 aydır sürmekte. Dosyanın esasında tüm sanıklar avukat olup takip ettikleri davalar, müvekkilleri, mesleki faaliyetleri, hapishane ziyaretleri suçlama konusu olarak yöneltiliyor. Suçlamaların delili olarak bir kısım itirafçı ve gizli tanık beyanları, 2004 ile 2006 yılları arasında Hollanda ve Belçika’da ele geçirildiği ve Türkiye’ye getirildiği söylenen "örgütsel döküman" olarak tabir edilen yazışma içerikleri sunuluyor.

2022-2023 Adli Yılı başlıyor. Uzun süredir adli yıllar yargının yürütme tarafından muhaliflere karşı kılıç olarak kullanıldığı yıllar oldu. AKP iktidarı döneminde savunma Cumhuriyet tarihinin en kara günlerini yaşıyor. Yargı faaliyetinde savunma organı ve savunma hakkı, hak arama özgürlüğü cumhuriyet tarihinin en sıkıntılı günlerini yaşıyor.

Hak arama özgürlüğü ve savunma hakkı insanın onurlu yaşaması için olmazsa olmaz temel hak ve özgürlüklerin başında gelir. Tarih boyunca da insanlık bunun için kıyasıya mücadele etmiştir. Tüm devletler Aristo ve Platon döneminden beri, bu insan onuru için şart olan hak ve özgürlük ilkesini hep kısıtlamaya çalışmışlardır. Özgürlüğü güvenliğe feda eden anlayışlar kaynağını Hegel’de, Rocco’da, Carl Smith’de günümüzde de Gunter Jakobo’da bulmuştur.

Tüm baskıcı iktidarlar hak arama özgürlüğü ve savunma hakkından tiksindikleri için, yargı faaliyetinde iktidar erkini temsil eden yargıç ve savcılara karşı, halkı temsil eden avukatları düşman olarak görmüşlerdir. Napolyon’un "avukatların dilini kesmek gerekir" sözü hiç unutulmamıştır. Ne var ki kendisi Elbe adasında tutuklandığında "avukatım nerede?" diye sormuştur. Mussolini "Avukatlar olmasa İtalya’yı daha rahat idare ederdim" demiştir. Faşist general Kenan Evren de avukatların şer varlıklar olduğunu söylerken "Avukatlarda hayır olsa, her meslek için iyi şeyler söyleyen Atatürk avukatlar için de bir şeyler söylerdi. Atatürk’ün iyi şeyler söylemediği tek meslek avukatlar" demiştir. Bu hak ve özgürlük düşmanlarına karşı bir Fransız avukat "Biz avukatlar masanın üstüne iki şey koyarız. Bir tarafa gerçekleri diğer tarafa kellemizi" diye yanıt vermiştir.

Tarihteki büyük devrimlerin, radikal sosyal reformların çoğunun başında avukat kökenli politikacıların olması tesadüf değildir. İsimleri sayarsam sayfa yetmez. Efsane Fransız avukat Jean Jaures, ölümsüz Z romanı ve filminin kahramanı Yunanlı Lambroski’yi yine de analım. Türkiye’de hak arama özgürlüğü ve savunma hakkının temsilcisi avukatlar üzerinde her dönem baskılar olmuştur. Özelliklede sosyalist, demokrat, Kürt ve Ermeni avukatlar her zaman baskıya maruz kalmışlardır. Hak arama özgürlüğünün ve savunma hakkının temsilcilerine yönelik baskıda, Cumhuriyetin ilk adalet bakanlarından Mahmet Esat Bozkurt ekolünün etkisi büyüktür. Roccocu ekole mensup ırkcı ve şöven Mahmut Esat Bozkurt "Hukukçuların görevi devleti savunmaktır" demiştir. Oysa hukukçuların asli görevi hukukun yüzyılların mücadelesiyle kazanılmış evrensel kurallarını savunmaktır. 12 Eylül 1980 faşist darbesi döneminde sıkıyönetim davalarına giren avukatlar hakkında mali baskılar uygulandı. 1990’ların savaş yıllarında ben de dahil birçok meslektaşımızın evlerinde ve ofislerinde gizlice aramalar yapıldı. İşkenceciye işkenceci dediğimiz için davalar açıldı. Yaptığımız savunmalardan dolayı davalar açıldı. 12 Eylül döneminde toplu davaların bir kısmının görüldüğü Metris’te duruşma salonuna kaldırımdan tek sıra halinde askerler eşliğinde götürüldüğümüz günler oldu. Bir ara duruşmalara girmek için ikametgah şartı getirildi, 1990’ların ilk yıllarında 20’yi aşkın Kürt avukat Amed olağanüstü halinde günlerce işkenceden geçirildi, tutuklandı. Uyduruk senaryolarla yargılandılar. Sonraki yıllarda ceza yasasına ve ilgili mevzuatlara avukatların da yargının kurucu unsurlarından olduğu yerleşmesine rağmen devletin avukata bakışı değişmedi. Avukatın halkın temsilcisi değil, devletin temsilcisi olması istendi.

Şiirden dolayı yargılandığında Çağdaş Avukatlar gurubundan avukat isteyen Tayyip Erdoğan döneminde ise avukatlar üzerindeki baskılar Cumhuriyet tarihinin en doruk dönemini oluşturdu. Kitlesel avukat gözaltıları ve tutuklamalar yaşandı. 2000’in ilk yarısında 40 civarında avukat hakkında "KCK Avukat" dosyası uyduruldu. Yüzlerce avukat soruşturma tehdidi yaşadı. Savcı rehin alma eylemi bahane edilerek eylemin sorumlusu avukatlarmış gibi avukatlara yönelik saldırılar yapıldı.

Faşist iç güvenlik yasasından sonra faşist güvenlik anlayışı avukatlara dayatılmak istenmekte. Ne yazık ki milliyetçi, şöven baro yönetimleri de mesleğin ve barosunun onurunu korumamakta, iktidarın güvenlik anlayışına teslim olmaktadırlar.

Özgürlükçü, demokrat, sosyalist avukatlar iktidarın faşist güvenlik dayatmasına ve anlayışına boyun eğen baro yönetimlerinin zihniyetine asla teslim olmayacaktır.

Tutuklu meslektaşlarımız serbest bırakılmalıdır.