15 Ocak özgürlükçü sosyalizmin önderleri Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht'in hunharca katledişinin yıldönümüydü.

Özgürlükçü Sosyalizm denince ilk akla gelen isimlerdir. Gerek kuramsal olarak gerekse pratik olarak önemli önderlerdi. Kapitalist sistem onlardan çok korktu ve 15 Ocak 1919’da hunharca katledildiler. Her ikisi de ifade özgürlüğünün, toplanma ve örgütlenme özgürlüğünün ödünsüz savunucularıydı. Katı ve otoriter merkezciliğe karşıydılar. Kitlelerin demokratik katılımını ve sosyalist hareket içinde demokrasiyi savundular. Onlara göre Marksizm katı bir ideoloji ve biat edilecek bir görüş değildir. Onun için Marksizm daima özeleştiri yoluyla kendisini sürekli yenileyen bir dünya görüşüdür. Her türlü milliyetçiliğe, oportünizme ve revizyonizme karşı radikal tavırlar koydular. Birinci dünya savaşının başlamasının ardından anti-militarist enternasyonal birliği oluşturdular. Daha sonra Spartakist birliği oluşturdular. Rosa Marksizm tartışmalarına, kitlesel grev, konseyler ve konsey demokrasisi, emperyalizm teorisi, sermaye birikimi, parti ve kitle konularında ürettiği eserlerle önemli katkılar yaptı. Rosa Bolşevizm eleştirisinde şöyle diyordu; "Özgürlüğü sadece iktidar taraftarlarıyla, sadece parti üyeleriyle sınırlamak özgürlük değildir. Özgürlük her zaman farklı düşünenlerin özgürlüğüdür." Revizyonist Bernstein ve ekibine karşı, keza parti yönetimine karşı devrimci bir siyaseti savundular. Rosa'nın düşüncesinde kendiliğindencilik ve örgütlenme birbirinden ayrı veya ayrılabilir eylemler değil, aynı sürecin farklı aşamalarıdır.

Rosa sosyalist mücadelede iki tehlikeye dikkat çeker. Birinci tehlike, işçi sınıfı partilerinin ve sendikaların gündelik siyasi çalışmalarında 'oportünizm', 'revizyonizm' ve 'reformizm' etkisiyle asıl hedefi olan uluslararası sosyalist devrim anlayışından uzaklaşmasıdır. İkinci tehlike ise bağımsızlaşan, elitleşen örgütlenme biçimlerinin işçi sınıfının çıkarlarını temsil etme kararlılığıyla yetinmeyip, giderek diktatoryal bir katılığa , 'merkezileşmeye' ve 'bürokratizme' yönelmesidir. Tarih Rosa'yı haklı çıkardı. Her iki tehlikede büyüdü ve sosyalizm iddialı ülkelerde geri dönüşleri yaşattı. Rosa’nın kitlelere yönelik çağrılarında düşünce, örgütlenme ve toplanma özgürlüğü herkes için olmazsa olmaz bir haktır.

Her ikisi de 1. paylaşım savaşının en karanlık günlerinde en cesur adımları attılar. Karl Liebknecht'in "Esas düşman kendi ülkemizdedir' sözü hiç unutulmamıştır. Ne yazık ki SPD 4 Ağustos 1914’te savaş kredilerini onaylar. Aralık ayında yine savaş kredileri için oylama yapılırken parlamentoda tek aleyhe oy çıkar. O oy Karl Liebknecht'in oyudur. Bunun üzerine sosyaldemokrat Reichstag grubu Liebknecht’in parlamento gurubundan atılmasını önerir. Ancak bunun yerine onu ceza olarak levazım askeri yaparak orduya alırlar. Liebknecht parlamentoda bulunduğu sürede parlamento oturumlarını savaş karşıtlığı yönünde en ektin şekilde kullanır, Mayıs 1915’te "Esas düşman kendi ülkemizdedir" cümlesinin geçtiği bildiriyi kaleme alır. Bu bildiride şöyle demekte; "Alman halkının esas düşmanı Almanya’dadır. Alman emparyalizmi, Alman savaş partisi, Alman gizli diplomasisi. Alman halkı evdeki bu düşmanla siyasi bir mücadeleyle savaşmalıdır, kendi emperyalistlerine karşı savaşan diğer ülkelerin proletaryasıyla işbirliği yaparak."

Spartakisler 1 Mayıs 1916’da Berlin’de işçilere savaşa karşı çıkmaları yönünde çağrı yaparlar. Liebknecht, çağrının ertesi günü tutuklanır. Ertesi gün 55 bin işçi greve giderek tutuklamayı protesto ederler. Spartakislerin sayıları SPD'den az olmasına rağmen savaş karşıtı muhalefet üzerinde önemli ölçüde etkili oldular. Bu iki önderin öldürülmesinden sonra Troçki 1919’da yazdığı bir makalede Liebknecht’i Spartakistin ta kendisi diye över. Karl Liebknecht iktidarın konseylere devredilmesi için de yoğun bir mücadele verir, Kiel’de işçi ve asker konseyinin kurulmasında da katkısı vardır.

Bu iki önderin yani Spartakist gurubunun sosyalizm anlayışları sosyalizm iddialı ülkelerde hayata geçmiş olsaydı belki de geri dönüşler yaşanmazdı diye zaman zaman düşünüyorum.

Her iki Marksist önderi saygıyla anıyoruz. Çoğu kez söylendiği gibi onlar sosyalizmin kartallarıydı.