Dön de bir bak
Dağ biraz küçüldü işte
Daha çok karınca var geride

Ali Yüce

kadri-kilici-

Kamu emekçilerinin sınıf içerisindeki 'Kırk Ayaklı Karınca'sı Kadri Kılıcı anısına...

15 Temmuz sonrası KHK kıyımlarından nasibini alan SES (Sağlık Emekçileri Sendikası) üyesi bir doktor ile karşılaşmıştım. Başta eğitim ve sağlığın kamu hizmeti olduğunu savunan biri olarak bir özel hastanede çalışıyordu. Dönemin gürültülü hayu huyu içerisinde diplomalı, işin ehli olan nitelikli kadrolar , sonradan ‘FETÖ’ denilenler ile bir çuvala konulmuş duvardan duvara vurulduğu günlerdi. O günler hala geçmiş değil ne yazık... ’Ağaç kökü yesinler’ denmişti bir kere.

Özel hastaneler KHK’li doktorları, hemşireleri çalıştır(a)mazlardı. Evine ekmek götürmek zorunda olan cerrahı işe almaları çok sevindirici bir durumdu ne de olsa. Özel hastane kendince bir çözüm bulmuş , cerrahı Bağkurlu, kendi hesabına çalışıyormuş gibi yapmışlardı. Kendi hesabına çalıştığı yoktu aslında, hastane çalışanı biriyken kağıt üzerinde işçi değil bir esnaftı.

Bu kısmının üzerinde durmamış özel hastanenin KHK’li birine alan açması hoşuma da gitmişti doğrusu. Özel hastanenin bizim cerrahtan pek memnun olmadığını zaman içerisinde öğrenecektim. Yeterince ameliyat yapmıyor diye performansını düşük buluyorlarmış. ’Gerekmedikçe ameliyattan uzak duran doktorun’ bu iş yerinde esnaflığı da uzun sürmedi. Ne kadar çok tetkik, ne kadar çok ameliyat o kadar çok performans...

Pandemi koşullarının da fırsata çevrilmesiyle e-ticaret iyiden iyiye yaygınlaştı. Memleketin her yerine örümcek ağı gibi yayıldılar. Restorandan evimize bilmem kaç dakikada ulaşan yiyeceklerden tutun elektronik eşyaya, hemen her şeye kolay ulaşır olduk. Yağmurda karda kışta , soğukta sıcakta siparişlerimizi bizlere ulaştıran kuryeleri işçi sanıyorduk, yanılmışız. Artık kuryeler işçi değil ‘’kendi hesaplarına çalışan birer esnaf, kendi işinin patronu’’ymuş meğer. Dev firmalar her işçiyi ‘’kendi işinin patronu‘’ yaparak birer esnafa dönüştürmüş... Patronmuş peh... Her geçen gün ekmek biraz daha küçülüyor, çalışmadığı gün evine ekmek götürmek hayalken, gerçek patronlar (holdingler) büyüdükçe büyüyorlar.

Ne zaman ‘’esnaf kuryeler’’ hak istedi, örgütlenerek kazanmak istedi, bunun sendikasının yasal olarak mümkün olmadığını gördü. Oysa, kargo şirketlerinde işçiler son yıllarda sendikalı olmuş kimi kazanımlar elde etmişlerdi. Artık sendikanın ne olduğunu iyi bilen kargo şirketlerinde de ikili bir durum mevcuttu. Hamalın sendikasıyla baş etmek yerine, artık yeni dağıtımcıları işçi değil ‘esnaf’ olarak işe başlatıyorlardı.

16 Şubat 2021 günü aramızdan ayrılan Kadri Kılıcı, bugün yaşasaydı grevdeki/direnişteki işçilerin, hayat pahalılığı altında ezilen ‘geçinemiyoruz’ diye ses yükselten halkın, çorap işçilerinin, metal işçilerinin, ‘esnaf kuryelerin’, enflasyon karşısında ek zam talep eden işçi ve emekçilerin, emeklilerin safında yer alır onların mücadelesine kendi alanından destek sunardı. Bununla kalmaz ‘’esnaf kuryelere’’ üretim araçları mülkiyetine sahip olmadığından dolayı emek güçlerini satmak koşuluyla geçimini sağlamaya çalışan birer işçi olduklarını, işçi olmanın, mücadelenin, sendikanın ve sınıf partisinin gerekliliğini anlatırdı. Zamlar geri alınsın, insanca yaşamak istiyoruz diyenlerin içerisinde, önünde olurdu, onlarla birlikte slogan atar , halay çeker, birlikte türkü söylerdi. Gençlik sokaktaysa Kadri de oradaydı, kadınlar isyandayken Kadri de yanlarındaydı hep.

Kadri Kılıcı bir belediye emekçisiydi. Devlet itaat istiyor. Kendi memuru ‘kapıkulu’ olmaya devam etsin istiyor. Belediye memurlarının da içinde yer aldığı tüm kamu çalışanlarının , örgütlü bir güç olmasını içine sindirmesi kolay olmadı. Her türlü baskı ve engele rağmen ‘’kapıkulu’’ olmayı reddeden işçi sınıfının bir parçası olan kamu emekçileri sendikalarını kurmuş örgütlenmeyi başarmışlardı. Bunda Kadri’nin de emeği az değildi.

Fatih Belediyesinde ‘’memur’’ olarak çalışan Kadri Kılıcı uzun yıllar sendikası Tüm Bel- Sen’in yöneticiliğini/ şube başkanlığını yaptı. Sendikanın kuruluşundan itibaren içinde oldu. O sendikanın , mücadelenin hafızasıydı. Hiç bir şeyi unutmaz, düne dair konuşmalarda bütün ayrıntıları hatırlar, üyelerin diğer şube yöneticilerinin danıştığı, onunla konuştuktan sonra aradığı yanıtı bulduğu birisiydi. Kimi zamanlar eylem veya sendikal anlayıştan dolayı arkadaşlarıyla hararetli tartışmalara girse de, sakinliğini korur kimseyi kırmaz, kimseye gönül koymaz, kimse de ona gönül koymazdı. Sadece kendi alanında değil tüm toplumu ilgilendiren konulara duyarsız kalmak yerine eylemlerde en önde oldu. Gerektiğinde bedel ödemekten geri durmadı.

Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Hizmetleri Emekçileri Sendikası (Tüm Bel-Sen) üyesi/yöneticisi Kadri Kılıcı, Mart 2009’da İstanbul’da düzenlenen 5. Dünya Su Forumunu ve suyun özelleştirilmesiyle ticarileştirilmesini protesto için düzenlenen gösteride polis tarafından plastik mermiyle vuruldu. Bu davada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Türkiye’nin işkence ve kötü muamele yasağını ihlal ettiğine hükmetti.

Kadri Kılıcı gün oldu yılbaşının hemen ertesi günü, bir tatil günü 1 Ocak sabahında hapiste olan Can Dündar ile dayanışmak için Silivri Hapishanesi önünde nöbet tutmaktan geri durmadı. Ezilenlerin her hak direnişinde Kadri hep oldu. ’’Kobani düştü düşecek’’ dendiğinde sendikasıyla birlikte Suruç'a gitti. 10 Ekim Gar Katliamında O da oradaydı, öldürülenlerin acısının ancak mücadelenin büyütülmesiyle hafiflediğini söylerdi hep.

kadri-kilici-2

Köpek barınaklarına sürüldüğünde de mücadeleden geri durmamıştı. Kendi ikbalinden önce gördü sınıfın geleceğini.

İş kolunda Toplu İş Sözleşmesinin hazırlanmasından, taleplerin birlikte belirlenmesine, ’ne istiyoruz’dan ne ‘alacağız’a kadar her aşamayı emekçilerle birlikte yapardı. Belediye yönetimlerinin tekliflerini emekçilere taşıyarak onaylarını almadan imza atmadı. Kadri’nin kitabında sendika, emekçilerin pasif bırakıldığı bir kaç yöneticinin aktifleştiği, emekçiler adına emekçilere rağmen yapılan göstermelik hak savunuculuğu yapmak değildi. Emekçiyi hak mücadelesine katmayı görev bilen bunun mücadelesini veren, birlikte hak ve özgürlükler elde etmeyi esas alan sendikacıydı.

Sınıf mücadelesine inanan ve bunun gereğini yapmaktan geri durmayan Kadri Kılıcı mütevazı kişiliğiyle dostlarıyla birlikte eğlenmesini bilen biriydi. O emekçilerin , sendikalı veya partili yoldaşlarının ‘Türkü söyleyen adam’ıydı. Arkadaşları yoldaşları en çok Onunla birlikte türkü söylemeyi ‘Dilsiz cerenlere dil veren sesin’i, yanık ve içten sesini özlüyorlar. Her Kazancı Bedih türküsü artık Kadri’yi hatırlatıyor, Kadri’yle birlikte anlamını artırıyor sanki.

Yazının başlığı ve şiir Ülkü Tamer’e ait. Kamu emekçilerinin sınıf içerisindeki ‘Kırk Ayaklı Karınca’sı Kadri Kılıcı’yı saygıyla anıyorum...

Türkü Söyleyen Adam

Suya atsaydım söylediğin türküyü
su yadırgamazdı.

Şahine verseydim söylediğin türküyü
uzun bir dağ çizgisi yaratırdı kendine.

Pamuğa yollasaydım söylediğin türküyü
sessizlik getirirdi ovadan.

Ocağa tutsaydım söylediğin türküyü
bütün damları ısınırdı köyün.

Tünellere saçsaydım söylediğin türküyü
gelincik tarlarına dönerdi karanlıklar.

Daya başını vagon camına
türkünle çek treni
yolcular sesine yabancı değil.

Bir uzun hava yarıştır telgraf telleriyle
rayların mekiğiyle bir ağıt doku.

Bizden önce ulaşsın sesin Narlı’ya
kuşun kanadından sırma çeksin
dağın üstünde tutsun akşam güneşini
ışık kılıcı yapsın sazlıkları
uyandırsın istasyon memurlarını
ve herkesin kasketine
bir balarısı iliştirsin.

Dilsiz cerenlere dil veren sesin.