Devletimiz, “BDP’nin Mardin kampında kazan kalktı” derken, büyük bir nümayiş, ikilik, kargaşa varmış gibi yaparken.. BDP’liler özeleştirilerini yapmış, geçen bir yılı tartmış, sonuçta da bir piknikte soluklanmıştı.
Devletimiz, BDP’de bazılarının tasfiye olacağını duyurup, bunun üstüne oyun planı kurarken BDP’liler “Hayali güvercinlerle hayali şahinleri çarpıştırmayı bırakın da Allahaşkına Suriye’ye bakın. Orada bir Kürt bölgesi kurulacak, buna göre bir strateji geliştirmeniz gerekir” diye saç baş yolmaktaydı.
Evet, BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş bu uyarıyı sadece son aylarda değil, Arap Baharı başladığında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na bizzat yapmıştı.
Ama ne fayda! Bizim ‘dış politikacılarımıza’, ‘Arap Baharı’nın sonuçlarını ve Kürtlerin bu noktada oynayacağı rolü anlatmak üzere tüm Müslüman ülkelerin ramazan davulcularını toplasan yetmez. 

***

Davutoğlu’nunki ne öngörü ne de bilgi fakirliğiydi. Suriye’deki Kürt hareketini Barzani üzerinden kontrol edebileceğini sanıyordu. Ama başka birçok sanma anı gibi bu da onun büyük emeller bulutundan bir hoş damlaydı. “Mevcut durumumu nasıl korurum, Ortadoğu’daki değişimden nasıl en az zararla, en güvenlikli biçimde çıkarım” diye değil de “Ben bu işten ne kazanırım” diye kolları sıvadı.
Halbuki bir salim kafa burada kazançlı çıkmanın, zarar etmemekten öte bir anlamı olmayacağını görebilirdi.
Olmadı olamadı.
Devletimizde bu olamamalar olurken 19-20-21 Temmuz’da Kürtler Suriye’nin kuzeyindeki köylerde yönetimi ele geçirdi. Haydi bakalım, Batı Kürdistan’ın ilk adımları.
Kürtlerin zaten yıllardır hazırlığını yaptığı halk meclisleri artık Suriye’nin kuzeyini yönetecek. O Kürtler ve o halk meclisleri ki uzun süredir yüzde 80, PYD’nin yani PKK’nin kontrolünde. Kürtlerin aldığı bu rüzgârın önünü Barzani’yle filan kesmenin mümkün olmadığı da görüldü.
İşte tüm bu nedenlerle devletimiz çok şaşkın. Kürtler koparak birleşme yöntemiyle doğu sınırımıza nasıl böyle dizilebiliyorlar diyerekten.

***

Küçük tilkiler BDP’yi bölme kurnazlıkları peşindeyken, Suriye’ye kafa patlatan birileri de elbette vardı.
İşte onlar şaşırmadı. Mesela Demirtaş. “Ne diyorsunuz” dedim, anlattı:
“Kürtlerin 100 yıllık makûs talihlerinin dönmeye başladığını söyleyebilirim. Ama temkinli bir biçimde. Çünkü her an bir kaosla karşılaşabiliriz. Yine de bu bazı gerçekleri değiştirmez. O da Kürtlerin artık statüsüz yaşama döneminin son bulması. Biz son bir yıldır sayısız kez Suriye’deki Kürtler üzerinde Barzani’nin değil, PKK’nin etkisi olduğunu anlatmaya çalıştık. ‘Eğer otonom özellik kazanmaya başlayan Batı Kürdistan’ı güvenli bir tampon bölge olarak görmek istiyorsanız, PKK’yle masaya oturun’ dedik. Oradaki Kürtleri kazanmanın birinci yolu bu. İkincisi de Türkiye’deki Kürtlere haklarını vermek. Türkiye, Suriye meselesinde kartlarını çok kötü oynadı. Şimdi acilen değişiklik yapması gerek. Kürtlerin ve Türklerin ortak çıkarlarını şu anda en çok düşünen Öcalan’dır. Her zaman bölgede Türklerin ve Kürtlerin birlikte hareket ettiğinde büyük bir güç olacağını söylemiştir. Ama siz şu anda böyle etkili bir kişiyi, bir söz sahibini 1 yıldır tecrit altında tutuyorsunuz. Bu şekilde davranarak mı ‘dost güçler’le çevrili olacağınızı zannediyorsunuz?” 

***

Hâlâ doğru adımları atmak için bir küçük alan var. Ama ben, meşguliyetleri ve dev hayalleri nedeniyle burnunun ucunu göremeyen devletimizden bu alanı kullanmak yerine savaş çanları çalmasını bekliyorum. Büyük bir endişeyle.