Memleket hapishane duvarlarının üstüne basarak yükseleceğini sanıyor.

Radikal’in toplantı odasında karşımda oturan Şengül Hanım’a, Gevşah Teyze’ye, Ali Haydar Bey ve Zeki Amca’ya baktığımda içimden böyle geçirdim. Görüşmemizi anlatmak istiyorum.

Şengül Hanım başladı: “Buraları hiç bilmem, Almanya’dan geldim. Füsun’un ricası üzerine. Füsun benim kardeşim. Özgür Radyo’nun eski genel yayın yönetmeniydi. 7 yıldır hapiste. Boğazında nodüller çıktı. Kötü huylu diyorlar. Ses tellerine de yakınmış. Fakat ameliyat edemiyorlar çünkü Kocaeli’nde cezaevi koğuşu olan hastane bulunamadı. 7 aydır.”

Füsun Erdoğan, yıllar önce İsmail Beşikçi’nin Mustafa Muğlalı olayını anlattığı 33 Kurşun adlı kitabından bir bölüm okuduğu için radyosu kapatılmıştı. Gerçi sonra RTÜK’ü dava edip kazanmıştı. Ama 2006’da yürütülen bir operasyonla o ve eşi MLKP örgütü üyesi oldukları iddiasıyla tutuklandılar.

İddianamenin hazırlanması 13 ay sürdü. O gün bugündür 14 civarında duruşma geçiyor. Tabii tahliye yok. Ve Füsun’un ameliyat olması gerekiyor. Acilen.

Şengül Hanım araya girdi: “Aslında ben buraya Füsun’un isteğiyle geldim ama Füsun’un durumunu anlatmak için değil. O kendisini unuttu. Gülizar’ın uğradığı haksızlığın bilinmesini istiyor.”

Sendika dergisinden başka şey bulunmadı

Gülizar Erman (39), Bingöllü bir ailenin 6 çocuğundan biri. İstanbul Tuzla’ya göç ettiler. Gülizar deri işçisi olarak yabancı bir firmada çalışıyordu. Çaycı olarak. 9 Nisan 2003’te gözaltına alındı.

Bir anda banka soyguncusu ve bir döviz bürosundaki silahların gaspçısı olmuştu. Çünkü fabrikada tekniker olan A.R.K isimli kişiye işkence ve tehditle (kız arkadaşına tecavüz ederiz tehdidiyle) ve avukatının mevcut olmadığı bir anda bir ifade imzalatılmıştı.

Bu ifadeye göre Gülizar, MLKP üyesiydi, bir hücre evinde kalıyordu. Evde silahlar vardı. Banka soygununda yer almıştı. Filan.

Halbuki... Gülizar ailesiyle yaşıyordu. Polis o evde birkaç sendika dergisi dışında hiçbir şey bulamadı. Değil ki silah... Banka soygununa gelince... Hiçbir yerde parmak izi olmadığı gibi, banka görevlileri de Gülizar’ı hiç görmedikleri yönünde ifade vermişlerdi. Keza çalıştığı fabrikanın müdürleri de olayların geçtiği tarihlerde Gülizar’ın işyerinde olduğunu teyit etmişti.

‘Dosyayı hakkaniyetle inceleyin yeter’

Karşımda oturan Gevşah Teyze ve Zeki Amca, Gülizar’ın Bingöl’den kalkıp gelen ailesi. Ali Haydar Bey de amcası. “9 yıldır neler çektiğimizi biz biliyoruz. Gülizar’ın dosyası incelenmiyor bile. Biz kızımızı salıverin diye feryat etmiyoruz. Dosyasını hakkaniyetle inceleyin yeter diyoruz. Ama olmuyor. Çaresizliğimizi biz biliriz. Ne yapsak?” diyorlar.

Gerçekten çaresiz bir durum. Çünkü hakkında tek delil daha önce üç kelime dahi konuşmadığı bir kişinin gayri hukuki bir ortamda imzaladığı ifadede adının geçmesi olan Gülizar Erman, ağırlaştırılmış müebbete çarptırıldı. Eski TCK’nın 146’ncı maddesine göre anayasayı bozmaktan. Mahkemedeki iyi hali nedeniyle ağırlaştırılmış müebbet oldu müebbet. 10 Ekim’de Yargıtay son kararı açıklayacak.

“Tek isteğimiz, kızlarımızın dosyası incelensin; tek isteğimiz, sağlıkları yerinde olsun” diyen iki ailenin karşısında insan moral verecek tek bir cümle bulup da söyleyemez mi?

Saçımı başımı yolayım ki bulup da söyleyemedim.

Memleket hapishane duvarlarının üstüne basarak yükseleceğini sanıyor. Bir ülkeyi böyle yöneteceklerini sanıyorlar. Yükselmiyor, düşüyor. Yönetilmiyor, kopuyor.

NOT: Füsun Erdoğan’ın bir ay önce Bianet’e yazdığı ‘İki Kadın ve Bir Hukuk Cinayeti’ başlıklı mektuba bu adresten ulaşabilirsiniz: http://goo.gl/F0wKg