Geçmişte çocuk dergisi yayınlamış biri olarak meselenin ne denli hassas olduğunun farkındayım. Çocuk tanımı her zaman aile ve devlet bağlamında ele alınmalıdır. Zira bütün sosyal, ekonomik, eğitimli ve sosyal sınıflarda aile içi şiddete tanıklık edebiliriz.

Çocuk güvenliği ve refahı için aile ve devlet arasında bir karşılıklı bağlam zorunludur. Bu karşılıklı bağlam destek ve kontrol temelinde olmalıdır. Çocuğun, aile ve devlet bağlamınındın koparsa ne denli çaresizleşebileceğini sayısız vakadan biliyoruz. Ailenin bilinç düzeyi, hayata bakışı, dini, kültürü, gelenekleri, ekonomisi bazen çocuğun hayatını cehenneme çevirebilir. Esra Erol gibi programların izini sürmek dahi bize devletin sosyal hizmetler kurumunun ne denli önemli olduğunu gösterebilir.

Dünyanın birçok ülkesinde çocuk gerekli görüldüğünde ailesinden korunabilir. Bunun yasaları vardır. Bu yasalar eksikler içeriyor mu? Evet bu tartışılabilir. Yasaları iyileştirmek mümkün. Hatta yasa ile ailenin eğitimini sağlamak mümkün. Burada bir eksiklik varsa taraflar ve toplum organizasyonları tartışır, ideal olanı bulabilir.

Eğer ailede çocuğa dair bir istismar varsa, buna ailenin başka bireylerinin maruz kalma ihtimali yüksektir. Bu istismarı baba uyguluyorsa, anne de bundan nasibini almaktadır. Diğer aile bireyleri de. Velev ki anne istismarı uyguluyorsa, baba ve diğer bireyler de çeşitli tehditler altındadır. Bunun kesinlikle izini sürmek gerekir. Çünkü özellikle gelenekler bunu meşru görebilir. “Kocadır ne yapsa yeridir.” ya da “eşimdir sever de döver de”, “çocuk öyle terbiye edilir” gibi toleranslı bakış açısı meselenin üstünü örtme ve doğal gösterme çabası olabilir. Her vaka kendi içinde benzersizdir.

Çocuk istimrarında anne mağduriyeti başka bir iz sürülmesi gereken meseledir. Kadınlar ya nasıl haklarını savunacaklarını bilmiyor ya da bilmek istemiyor. Sonuçlarını göze alamayabilir.

Ayrıca çocuk beyanının ne denli gerçeklik bağlamında olduğu da teraziye koyulmalı ve bu konuda gerekli deliller toplanmalıdır.

Çocuğun aileden korunmaya alınması her açıdan hassas bir meseledir.

 

Türkiye'de bir çocuğun aileden alınması ve sosyal esirgeme kurumuna verilmesinin yasası şöyle tanımlanmıştır;

T.C. Anayasası’nın 41. Maddesinde; “her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma hakkına sahiptir, devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır” ifadesi ile çocukların korunması devletin önemli görevlerinden biri olarak gösterilmektedir. 1982 Anayasası’nın 61. maddesinde korunmaya ihtiyacı olan çocuklar, sosyal güvenlik bakımından özel olarak korunması gereken kesim olarak tanımlanmış, 56. maddesinde ise korunmaya ihtiyacı olan çocukların topluma kazandırılması amacıyla gerekli teşkilat ve tesislerin devlet tarafından kurulacağı ya da kurdurulacağı belirtilmiştir. Dolayısıyla ülkenin en temel yasası olan anayasa desteğe ve yardıma muhtaç çocukların korunması görevini devlete yüklemiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı vasıtasıyla risk grubu çocuklara yönelik koruma ve bakım hizmetlerini yürütmektedir (TBMM, 2015).

Sosyal Hizmetler Kanunu’na göre korunmaya muhtaç çocuk; “beden, ruh ve ahlak gelişimleri veya şahsi güvenlikleri tehlikede olup; ana ve/veya babasız, ana veya babası veya her ikisi de belli olmayan, ana ve babası veya her ikisi tarafından terk edilen, ana veya babası tarafından ihmal edilip; fuhuş, dilencilik, alkollü içkileri veya uyuşturucu maddeleri kullanma gibi her türlü sosyal tehlikelere ve kötü alışkanlıklara karşı savunmasız bırakılan ve başıboşluğa sürüklenen çocuk”tur. Tanımdan da anlaşılacağı gibi kendi iradeleri dışında gelişen şartlarının etkisiyle çocuklar başkasının bakımına ve desteğine muhtaç olabilmektedirler. Bu şekilde korunma ihtiyacı olan çocuklar Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüğü tarafından tespit edilerek kurum bakımına yerleştirilmektedir (Resmi Gazete, 2005)”

Türkiye'de bu yasalar varken elbette İsveç'te de benzer yasalar ​vardır. O halde dayak yiyen veya savunmasız kalan çocukları korumayı içeren İsveç'teki yasalar ise şöyle diyor:

LVU, gençlerin bakımına ilişkin özel hükümler içeren yasa (1990: 52) adlı İsveç yasasının kısaltmasıdır. Yasa, İsveç toplumuna sosyal hizmetler aracılığıyla çocukları ve 21 yaşın altındaki gençleri koruma fırsatı veriyor. Ancak sosyal hizmetlerin çocuklara ve ebeveynlere sunduğu yardımların çoğu gönüllüdür ve daha sonra sosyal hizmetler LVU'ya göre kararları kullanmak zorunda değildir.

LVU'ya göre bakım kararı, çocuğun sağlığının veya gelişiminin zarar görme riskinin önemli olduğu gerçeğine dayanmalıdır. Ev ortamındaki suistimaller veya çocuğun kendi davranışları ile ilgili olabilir. Aileden gelen şiddet veya kötü muamele buna bir örnek, bir diğeri ise çocuğun kendisini tehlikeye atması, uyuşturucu kullanması veya suç işlemesidir. Ayrıca, ebeveynin ve çocuğun bakıma rıza göstermediğinin varsayılabilmesi veya sosyal hizmetlerin bilmesi de bir gerekliliktir.”

​Ayrıca bu yasalarda söyle bir madde vardır;

Din, bir çocuğun bakılması için bir sebep olabilir mi?

Hayır, din bir çocuğun bakımı için bir temel değildir. LVU'ya göre bir bakım, her zaman çocuğun sağlığının veya gelişiminin önemli ölçüde zarar görme riskinin olduğu varsayımına dayanmalıdır. Ya ev ortamındaki suistimallerle ilgili olabilir ya da çocuğun kendi davranışının riskler içermesi olabilir.

İsveç'te 18 yaş altı, 12 yaş altı hatta 5 yaş altı birçok çocuk başörtü kullanıyor. Bunu kamusal alanda görüyoruz. Metroda, alışveriş merkezlerinde, sokakta öylesine rastlamak mümkün. Sanırım bu dünyada bir Müslümanın dinini en özgür şekilde yaşayacağı ülke İsveç’tir. Bu Müslümanlara özel bir tolerans değildir. Tüm inanç grupları için geçerlidir.

İddia nedir?

Müslüman çocuklar ailelerinden alınıp başka ailelere veriliyor. Hatta bu aileler için çeşitli sıfatlar kullanılıyor. Sosyal medyada bazı gazete ve televizyonlarda bu konuda kampanyalar var. Bu konuda o denli deformasyon ve yanlış bilgi paylaşımı var ki cevap vermek imkansız. Hatta çoğuna cevap vermek dahi züldür. İsveç de trol saldırısından nasibini almış oldu.

Çeşitli istismarlardan dolayı çocukları devlet tarafından korunan aileler Stockholm ve Göteborg’ta protesto gösterisi yaptı. Ayrıca aileler ile bazı televizyon kanalları ve gazeteler söyleşi yaptı.

Özellikle bir Türk aile dikkat çekicidir.

Kendi ifadelerine göre çocuklarına birden çok defa dayak uyguladıkları için sosyal hizmet çocuklarını korumaya aldı. Aile çocukları ile uzun zamandır görüşemediklerini iddia etti.

Burada şu tartışılabilir. Aile için bir eğitim programı uygulandı mi? Aile çocuğa şiddet uygulanamayacağını öğrendi mi? Aile acaba bir daha çocuklarına asla şiddet uygulamayacağını taahhüt edebilir mi? Bu yaptırım bir bilince dönüştü mu?

Her yaptırımın bir eğitici yanı olmalıdır. Üstelik her cezanın bir zaman tanımı olmalıdır. İsveç sosyal hizmetler kurumu bunu dikkate almalıdır. Belediyeler de ailelere eğitim verebilir. Bu eksik olabilir.

Bu vakalarda bence kesinlikle aile bir anne baba okuluna gönderilmedir. Entegrasyon süreci işletilmelidir. Dünyanın birçok ülkesinde çocuğa şiddet geleneksel eğitimdir. Ailelerin bu temelde eğitilmesi gerekir. Çocuğu koruma yasası, uygulama ve aile eğitimi eş zamanlı olmalıdır. Bu konuda eksik varsa tartışılmalıdır. Sorunu çözmek isteyen taraflar meseleye öyle yaklaşır. Çünkü İsveç'in bütün kurumları şeffaftır ve diyaloga açıktır. Yalan haberler ve komplo teorileri ile bu sorun çözülmez. Her yalan haber ve her komplo teorisi sorunu çözmekten bir adım daha uzaklaşma anlamı taşır.

Üç tane İsvec kökenli dizi ve filmden bahsetmek istiyorum.

Snöänglar adında bir dizi bir İsveçli annenin sorumsuzluğu nedeniyle çocuğunun ölmesini konu eder. Ayrıca babanın ve kız kardeşin yaşadığı trajediyi ele alır.

Måste Gitt adlı dizinin bir bölümünde ise bir Türk babanın kızını zorla evlendirme isteği işlenir. Babaların ne denli baskıcı olduğunu anlatır.

Jalla! Jalla! adlı sinema filminde ise Hristiyan Ortadoğulu ailelerin kız ve erkek çocuklarını zorla evlendirmesini mizahi bir dille işlenir.

Farklı din, kültür ve ülkelerde aileler bazen çocuklarına cehennem olabiliyor. Çocuklar kesinlikle korunmalıdır. Fakat bu süreç aile için bir eğitim ve dönüşüm imkanı da sunmalıdır.