Her dönemin bir ruhu vardır. Bu dönemin ruhu ise Tik Tok’tur. Tik Tok bir uygulama değildir sadece, yaşadığımız zamanın gerçekliğidir.

Eskiden lümpenlik üstüne düşünürdük. Sanırım bu şey, lümpenliği aratır oldu.

Bilirsiniz işte popülizm masum gerekçeler ile sızmış olsa da hayata, egemenler teknoloji sayesinde bir güzel hayat diye paketleyip sunmuşlar dünyaya.

Popülizm için baya bir halkçılık bile diyebiliriz. Öyle bir cümle kurmak zorunda kalırsanız hemen Murat Belge’yi referans gösterin. Murat Belge, birçok kaynakta bunu, öyle izah ediyor.

Popüler kültür, kentle var olmuştur. Kapitalizm, fabrikalaşma, kente göç, büyük şehirlerin kurulması. Şehirde yığınların aynılaşması. Medya ve reklam ile yönlendirme, daha çok harcama, marka tüketme falan filan. Marka mabedi, marka kutsallığı, markanın evrensel değer haline gelmesi. Misal şu Apple telefonun son versiyonu var ya tüm dünyada gündem oldu. Vietnam’dan Eritre’ye, İsveç’e dek medya, internet, televizyon yardımı ile Apple’ın son versiyonu şöyle sunuldu; Son versiyonu al, fark yarat, son versiyonu al, kendini iyi hisset. Oysa bir telefon altı üstü, Alo demeye yarar ve internet kullanımına. Hepsi aynı değil mi? Popüler kültür, üretilen bir mala başka başka manalar yüklemeyi de sağladı, piyasa tanrıları tarafından.

Bir sürü entel dantel izahlar…

Nerede o eski zamanlar teranesi yapacak değilim. Her şey değişiyor. Her dönem bir şeyle deviniyor. Zaman akar ve kimse aynı suda iki kez yıkanamazmış. Anlamak gerekir, gideni bugünü ve gelecek olanı.

Geçmiş hep özlenir mi? Sanırım evet özlenir. Zira geçmiş dediğimiz şey hayatımızı inşa eden tuğlalardır.

Geçmişi değerli kılan şey, inşa edici gücüdür. Geniş zamana şahit olma gücüdür.

Eskiden mahalle dizileri vardı. Bu dizilerin kaynağı gerçeklikten gelirdi. Gerçek olan her şey güçlüdür.

Dün, Süper Baba, Yedi Tepe İstanbul, Sultan Makamı, Yedi Numara dönemiydi.

Şimdi Çukur, Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz dönemidir. Allah aşkına şöyle düşünün Çukur’daki Kemal, Vartolu, Yamaç yada İdris ile gerçek hayatta arkadaş olmak ister miydiniz? Hepsi seri katil, hepsi psikopat, hepsi ruh hastası. İşte izliyoruz bunları. Hele ki şu güzelim türküleri alet ediyorlar ya, ne diyelim bilmiyorum.

Dün Neşet Ertaş bugün Fatih Bulut’la simgeleşen bir müzik kültürü var.

Dün Halil İnancık vardı. Şimdi ise Emrah Safa Gürkan gibi tarihçiler dönemidir.

Günümüz dünyası “batsın bu dünya değil”, tik tok dünyası.

Her şeyde var olan naiflik bitti. Kayboldu. Varılan nokta budur. Utanma duygusu bitti. Tik Tok paylaşımlar dönemi başladı. Kimileri bu Tik Tok egemen kültürünü “başkası adına utanma” dönemi olarak anıyor.

Dünya liderlerine bakın birer Tik Tok fenomeni gibi. Putin, Erdoğan, Merkel, Donald Trump, Boris Johnson, Kim Jong-Un, düşünün Fransa’yı bile beş yıl Nicolas Sarkozy gibi bir adam yönetti.

Yazarlar müthiş bir pazarlamacı, filozoflar doksan dakikada Nietzsche izahlı, akademisyenlerin çoğu ise sadece sarayın değil birçok erkin soytarısı. (Azı ise candır can.)

Ne mi yapmalıyız? Ben de tam bilmiyorum. Belki turşucu kadınlara sormalı. Geçen gün şöyle bir haber yaptı bizim sitte: https://www.demokrathaber.org/genel/mahalleli-bir-arada-tursu-kurdu-susuz-tursu-tarifi-herkesi-sasirtti-h119193.html.

Her yerde bu insanlar var. Misal Hatay’da Defne Kadın Girişimi Üretim ve İşletme Kooperatifi var. Altınözü’nde kadınlar şimdi bir şey yapıyor. Nar ekşisi, zeytinyağı ve zahter ile ilgili. Bir türlü kurumsal hale gelemiyor fakat varlar ve gene deniyorlar… Vakıflı Köyü Kooperatifi var. Müthiş reçeller yapıyor. Seferihisar belediyesi Ulamış Nahallesi kadın emeği evi ve Can Yücel Tohum Merkezi var.

Bu ülkede semt pazarları var, her sabah binlerce semt pazarı kuruluyor. Absürd belediye başkanlarının modernleştirme (ne alaka ise) müdahalelerine rağmen.

Türkiye İsrafı Önleme Vakfı uzun yıllar durdu durdu nihayet toplum yararına bir cümle kurdu. “Serpme Kahvaltısı İsraftır” dedi. Helal olsun bir şeylere dikkat çektiler.

İsveç’te Second Hand dediğimiz kullanılmış eşya dükkanları var. Hem de her köyde, her mahallede, öylesine yaygın ve aktif.

Köklere, nenelerimizin hikayelerine, gerçeğe, esas ihtiyacımız olana dönmek gerekiyor. O zaman esaslı bir nanik çekmiş oluruz kapitalizme, popüler kültüre, lümpenliğe ve Tik Tok ruhuna.