Asiye Güzel Zeybek’in davasını yakından izlemiş, gözaltında polis tarafından tecavüze uğramasının doktor raporuyla kanıtlanmasının ardından yazılar yazmıştım. Asiye Güzel, o zaman tutukluydu, cezaevinden yolladığı mektupları da köşemde yayınlamıştım. Daha sonra tahliye oldu. Onunla İsveç’in Stockholm kentinde bir toplantıda karşılaştık. İnce zarif bir kadındı. Yaşadığı ağır travmanın üstesinden gelmeye çalışıyordu.
Ona tecavüz etmekle suçlananlar arasında polis Sedat Selim Ay da vardı. Aynı polisler, Asiye Güzel’in dışındaki insanlara da işkence yapmakla suçlandılar. Sedat Selim Ay’la birlikte bazı polisler işkence suçundan yargılandılar.
Mağdurların avukatı Gülizar Tuncer, bu yargılamaları ve sonrasını şöyle anlattı: “Polis işkencesi davasının görüldüğü mahkemede, heyet hep güvenlik güçlerinin yararına olacak kararlar veriyordu. Yargılama sürecinde defalarca rapor alıp duruşmalara gelmediler. Davayı zaman aşımından düşürmek istiyorlardı. Mahkeme sürerken mağdurlar duruşma salonunda tehdit ediliyordu... Mahkeme sonunda polisler hakkında komik cezalar verdi... Bu cezalar Yargıtay aşamasında zaman aşımından düştü. Sonuç olarak işkence yapan polisler ceza almadı.” (Bu karar nedeniyle Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde ağır para cezalarına mahkum edildi.)

Terfi kriterleri
“Tecavüz ve işkence olayı”nın faillerinden Sedat Selim Ay, geçtiğimiz günlerde (İdris Naim Şahin’in bakanlığına bağlı) Emniyet Genel Müdürlüğü’nce, İstanbul Terörle Mücadele Şubesi Müdür Yardımcılığı’na atandı. Geçen yıllar içinde adım adım terfi ettiği anlaşıldı.
Devletin geleneksel terfi kriterleri arasında yer aldığını bildiğimiz “işkencecilik” ve “tecavüzcülük” gibi uygulamaların bizim açımızdan bir yeniliği yok. İbrahim Kaypakkaya’ya işkence yapan ve onun ölümünde parmağı olan Fehmi Altınbilek’ler, Deniz Gezmişler’e düşman muamelesi yapan doktor yüzbaşı Metin Denli’ler, Veli Küçük’ler; yaptıklarının karşılığı olarak hep gözlerimizin önünde terfi ettiler. Bu isimlerin bazıları general oldu, ordu yönetti. Bunların yanısıra, Hrant Dink cinayeti öncesi ve sonrası katili koruyan, kollayan, birlikte hatıra fotoğrafı çektiren polisler de terfi ettiler. 

İdris Naim Şahin çağı
İdris Naim Şahin isminin ağırlık kazandığı ve simgeselleştiği bir süreçteyiz. Geçtiğimiz günlerde Diyarbakır’da yasal haklarını kullanarak miting yapmak isteyen BDP’lilere saldıranlar, onun emrindeki polislerdi. Meşru demokratik haklarını kullanmak isterken yaralanan, baygınlık geçiren milletvekillerini “zavallı” ifadesiyle suçlayan da İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’di…
Sedat Selim Ay, terfi ede ede, artık bizi terörden koruma noktasına kadar gelmiş. Şimdi bu tabloya bakarak, nasıl bir çıkarım yapabiliriz? “İstanbul Terörle Mücadele Şubesi bu şekilde emin ellere teslim edilmiş” gibi bir ifade kullanabilir miyiz?
Devlet, bu tür konularda, eskiden de aynı genel anlayışla (bir anlamda “İdris Naim Şahin refleksi”yle) hareket etmiştir. Yani, bu terfiler, geleneksel devlet psikolojisi içinde bir “kırılma”ya işaret etmiyor. Ancak, örneğin, “İttihatçı devlet zihniyeti”yle hesaplaştığını söyleyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu tabloyu nasıl açıklayacağını merak ediyorum. Veya, “İşkenceye sıfır tolerans” diyen iktidar mensupları bu durumu nasıl yorumlayacaklar?
“Abdestli Kemalistler”, bir benzetmeydi, bir durum açıklamasıydı. Şimdi bu kavram giderek daha derin bir anlam kazanıyor. “Dindar İttihatçılar” gibi bir tanımlama yapmak da mümkün... “AK Parti devleti ele geçirdikçe, devlet de onu ele geçiriyor ve dönüştürüyor” gibi değerlendirmeler yaygınlaşıyor. Bu tartışmalar, giderek daha değişik ve derin boyutlar kazanacak gibi görünüyor.
Toplum için ise değişen fazla bir şey yok.
Özgürlük mücadelesine kaldığı yerden devam...