Suriye Arap Cumhuriyeti topraklarında olan İdlib’de 36 askerimizin ölmesinin ardından yaşanan acıları dindirecek sözler bulmak oldukça güçtü.

Anaların yüreklerindeki acıları dindirecek bir susturucu bulma olanağı bulmak olanaksız. “Şehitlik” gibi kavramlar bu sancıları gidermeye yeterli değil. Ölenlerin geri gelmesi söz konusu olamadığı gibi, anaların yüreklerine düşen acıların dindirilmesi de söz konusu olamamakta.

Bu ölümlere neden olanların, insanların karşısına çıkarak nasıl konuşabildiklerini, akşam yastıklarına başlarını koyduklarında nasıl uyuyabildiklerini anlamak oldukça güç.

CHP olayın hemen arkasından ivedilikle “TBMM’nin gizli oturum”la toplanmasını istedi. Arkasından AKP’den de bu doğrultuda sesler yükseldi. AKP’yi anlamak güç değildi, ancak CHP’yi anlamak gerçekten güçtü. Kamuoyunun bunların neyi, niçin saklayıp gizleme çabası içinde olduğunu çözmesi oldukça güçtü.

TBMM’nin gizli oturumla toplanması, bir şeylerin saklanıp gizlenmeye çalışıldığını gözler önüne sermek demekti.

Bilgiyi Kendi halkından saklamak

TBMM Gizli Oturumla toplantı yaptı diyelim. Burada konuşulanları, günümüzün teknolojik gelişmeleri içinde, dünyanın teknolojik devlerinin gözünden kaçırma olanağı olabilir mi?

Bu durumda yapılacak toplantıda kendi halkımızdan kaçıracağımız bilgilerin konuşulması söz konusu olabilir. Dünyanın bildiğini kendi insanımızdan gizleme çabası, anlaşılır bir çaba değil.

Konuşulacak konular, alınacak kararlar ülke halkının yararına olacaksa, bunun halktan gizlenmesi düşünülemez. Halkın zararına olacak işler yapılacaksa, bu işlerin üstünün örtülemeye çalışılması karşısında, geniş halk yığınlarının seslerini yükseltmeleri gerekir.

Sorumluluğu TBMM’ne yükleme

TBMM belli güç odaklarının dayattıkları dışında, öyle değil böyle olacak diye bir karar mı alacak? Başkanlık adı altında yapılan uygulamalarla dayatılan görüşleri onaylayacak bir yapıya dönüştürüldü.

Meclisin toplanması, olayların sorumluluğunun Meclisin üzerine yıkma çabası olduğu ortada.

AKP yaptığı yanlışların sorumluluğunu bir yerlere yükleme çabasında. CHP bu suçların saklanması için niçin çaba harcamaktaydı? Gizli oturumlu toplantı değil, her şeyin açık seçik ortaya döküleceği toplantılar istemeleri gerekmez miydi? Bırakın yaptıklarını temizlesinler.

Bir taburun bombalanması sonunda 36 askerin öldüğü belirtilen acı olayın sorumluluğu, askere sınır ötesi çıkarma yapma yetkisi verenlerin tümüdür. Bu tezkereye parmak kaldıran herkes, bu ölümlerden belli oranda sorumludur.

Hiç kimse bu ölümlerin sorumluluğunu başka kişi ya da kurumların sırtına yüklemeyi başaramaz. Bir gün her şey tüm çıplaklığıyla ortalıklara dökülecek. Bu kaçınılmaz bir sondur.

Doğru tavır nedir?

“Doğru” kavramı göreceli bir kavram. Suriye Arap Cumhuriyeti topraklarına asker göndermek birilerine göre “doğru” başka birilerine göre “yanlış” bir eylem olarak tanımlanabilir. Bu doğruluk, yanlışlık kavramlarının yararları ya da zararları açık bir biçimde tartışılmalarıyla yararlı sonuçlara götürülebilir.

Tartışmaların TBMM’nin kapalı kapıları arkasında yapılması, toplumun tümü önünde yapılarak “ortak akıl”ın süzgecinden geçirilmesinden daha verimli sonuçlar doğuramaz.

Üstelik sorunun zararlarının bedeli ödeyen insanlarla, bu insanları “temsil eden” insanların yaklaşımları aynı, daha gerçekçi olamaz. Birileri sorunu yaşayan, öteki sorunu yaşayanı temsil eden insanlardır. İki kesimin çıkarları bire bir örtüşemez.

Bu duruma göre en akılcı, en gerçekçi karar, sorunu yaşayan insanların verdikleri karar olacaktır.

En akılcı kararların verilmesine gidecek yol, açıklığın, özgürlüğün, özgürce tartışma ortamlarının olduğu sistemlerin oluşturulmasından geçmektedir.