Tesadüfe bakın: Tayyip Bey’in geçirdiği ameliyatı birkaç yıl önce ben de geçirmiştim. Beni de aynı doktor, yani Profesör Dursun Buğra ameliyat etmişti. Hocanın usta elleri, aynı laparoskopik yöntemle benim de kalın bağırsağımdan 35 cm’lik bir bölümü çıkarmıştı.

Benim hastalığım divertikülit denilen, kalın barsakta oluşan bombelerin iltihaplanmasıyla ilgili bir durumdu. Bu yüzden patolojide kötü bir şey çıkmadı.

Umarım Tayyip Bey’de de çıkmaz ve kısa zamanda sağlığına kavuşur.

Yalnız burada, damdan düşen halden bilir kuralı gereğince bir uyarı yapmak istiyorum. Geçirdiği ameliyat çok ağır ve iyileşme o kadar çabuk da olmuyor.

Çünkü bağırsağın bir bölümü kesilip çıkarıldıktan sonra, iki uç zımbalanarak birbirine bitiştiriliyor. Kaynaması zaman alıyor ve bu süre zarfında sadece sıvı geçebiliyor boğazınızdan. Ayrıca vücuda giren ve çıkan sıvının sürekli olarak ölçülmesi gerekiyor ki bir kaçak olmasın. Bağırsakların tekrar harekete geçmesi de ayrıca önemli.

Dursun Hoca, ameliyattan sonraki yedi-sekiz gün beni hep endişeli gözlerle izliyordu. Herhangi bir ateş yükselmesi durumunda hemen ameliyathaneye alınacağım kesindi. Zor geçen bu haftanın sonunda hoca bir gün; “Galiba tehlikeyi atlattınız. Allah’ın bir mucizesi“ dedi. Bu sözün beni ne kadar sevindirdiğini anlatamam.

Ama hemen ekledi: “Vücut kaynaklarınızın neredeyse tamamını tükettiniz. Şimdi nekahet devresinde kendinizi toparlayacaksınız.”

Ameliyattan bir iki gün sonra beni hastane içinde koluma girerek yürüttüklerinde bacaklarım yeni doğmuş taylar gibi titriyordu.

Bunları anlatmamın nedeni; Tayyip Bey’in de acele bir iyileşme ve ayağa kalkma baskısı altında kalmaması. Çok zor bir ameliyat bu. İyileşmek için zamana ihtiyacı olacak.

Bu dönemde ne politika önemli, ne basın, ne de kamuoyu baskısı. Sadece dünya çapında bir hekim olan, Dursun Hoca’nın talimatlarına uymalı.

***


Ameliyat günlerimden birinde, 22 Mayıs 2009 tarihinde şöyle bir yazı yazmıştım. Başlangıcını aynen alıyorum.

“İki yerde geceler çok uzundur. Hapishanede ve hastanede.

Sabah bir türlü gelmez.

O uzun gecelerde zihnimde büyük Fuzuli’nin insanın yüreğine çeki taşı gibi oturan muazzam dizelerini tekrarlayıp durdum:

Şeb-i yeldayı müneccim ü muvakkit ne bilir

Mübtela-yı gamma sor kim geceler kaç saat.

Kelimeleri bir kuyumcu gibi işleyen büyük şair “En uzun geceyi müneccimler, vakit hesaplayanlar bilmez - Derde düşmüşe sor ki geceler kaç saat” diyor.’’

Tayyip Bey’in ameliyat olduğu gün, gazeteci arkadaşımız Mustafa Balbay, 250’yi aşkın gününü hücrede geçirdiği tutukluluğu bininci gününe yaklaşıyordu. Dile kolay, hayatın 1000 günü bu.

Mustafa ve diğerleri, kimbilir ne acılar çekiyorlar; aileleri, çocukları, sevenleri nasıl perişan oluyor.

Hepsi de “sanık“ durumunda. Yani yasa önünde suçlu değiller ama sanki hüküm giymiş gibi ceza çekiyorlar.

Dilerim ki Tayyip Bey bir an önce sağlığına kavuşsun ve hastanede geçireceği, bir iki hafta hapiste mağdur edilen arkadaşlarımızla empati kurmasına vesile olsun.

Hani çok kullanılan “Hayırlara vesile olsun!“ sözü var ya; işte bu ameliyatın hayra dönüştürülmesi de ancak böyle olabilir.

Geçmiş olsun Tayyip Bey. Allah şifa versin.