Yağmur ve Durul Taylan kardeşlerin Vavien filminden sonra çektikleri Azizler filmini Netflix’te yayınlandığı akşam seyrettim. Senaryosu yine Netflix’te yayınlanan Bir Başkadır dizisinden tanıdığımız Berkun Oya imzasını taşıyor.

Azizler kara mizah türünde yazılmış bir senaryo, insanların özündeki yalnızlığı konu edinmiş.

Yalnızlıktan kurtulmak için kendi karakterlerince buldukları yolları anlatıyor.

Hayatın parlak ışıklı yanını da yansıtıyor film. Sanki her şey yolundaymış gibi görünürken en derinde acı çeken insanlardan bahsediyor.

Kadronun tamamı ünlü insanlardan oluşuyor.

Nereye dönseniz bir ünlüye çarpıyorsunuz.

Yorumlara baktım bazı insanlar Vavien’den sonra çekilen bu filmi beğenmemişler.

Ben beğendim.

Hikayenin bütünündeki ışıltının içindeki acılık bana geçti.

İki küçük çocuk var hikayede.

Anne babasının gürültülü ilişkisinden bunalan bir kız çocuğu, onların kavga ettiği görüntüleri videoya çekip internette yayınlamış, acayip ilgi görünce anne baba bundan hoşnut kalmış, kızlarının sitesinin piarını yaptırmak için bir reklam şirketine gidiyorlar.

Bu kız çocuğu bana internetle yeni tanışan evli kadınları hatırlattı.

Onlar da kocalarıyla evin ahalisiyle konuşamadıklarını internetteki sosyal medya hesaplarından paylaşıyorlar. Karakterlerinin örtülü yanlarını orada ortaya çıkarıp sosyalleşiyorlar.

Bu bir bakıma imdat çağrısı gibi bir şey, sosyalleşmek manasında.

Emekli olmuş, bir köşede atıl bir şekilde ölümü bekleyen yaşlı adamlar da sosyal medyada hesap açıp, örtülü karakterleriyle karakter savuruyorlar. Onların da amacı aynı. Hey millet yaşıyorum ben, diyorlar. Benim de isteklerim arzularım söyleyeceklerim var diyorlar.

Hiçbir şey söylemeseler kalp ameliyatı olacağım bu hafta, diyorlar.

Amcamın oğlunu kaybettik. Işıklara yürüdü, diyorlar.

Bir Başkadır dizisinden tanıdığımız küçük oğlan orada hiç konuşmazken, burada alamet bir karaktere bürünmüş.

Dayım diyor, akşam neden eve gelmedin. Akşam haberlerde bir kadın sunucu vardı, görecektin ilik gibiydi. Bir dekoltesi vardı. Kırıtarak haberleri okuyuşunu görecektin. Haberleri bir görsen kaçan kuçan, acayipti.

Altı yaşında değil de sanki 26’sında şehir magandası. En çok onun yeteneğine hayran kaldım.

Babası için annesine diyor ki, yav bunun bu cevap verme huyu ne olacak?

Bir de babasına hacı, diye sesleniyor.

Sanki içine büyük bir adam kaçmış.

O da televizyonun kurbanı.

Haluk Bilginer reklam ajansının meczubu gibi dolaşıyor. Evinde on sene önce ölmüş karısının resmiyle konuşuyor.

O kadar sahicileştirmiş ki bu konuşmaları, yoksa orada birini mi buldun, diyor.

Hani şu alt kat komşu vardı öldü, kalp krizinden onunla mı birliktesin, diye soruyor karısına.

Hemen ölmek ve karısının durumunu görmek istiyor.

Ajansın patronu yalnız olmadığını ispatlamak için evine parasını ödeyip 80 kadın çağırıyor.

Burada yalnızlığı arzulayan, kendine küçücük bir alan açmak için çareler arayan Aziz, filmin baş kahramanı.

Evinde ablası ve ailesi var. Yatağını bile onlara vermiş.

Kız arkadaşından ayrılmak istiyor. Ona söylüyor ayrılmak istediğini ama kız ona hediye ettiği kolyenin boynunda olmamasına takılı kalıyor.

Ayrılık sözlerini fark etmiyor bile. Neden takmadın kolyeyi, hani hiç çıkartmayacaktın, diyor film boyunca.

Esas yalnızlığımız, ortak mevzularda bile konuşurken anlaşamayıp herkesin kendi kelimelerini duyması.

Berkun Oya yine insanların yaşamlarındaki yalnızlık sıkıntısını işlemiş. Baktığı yeri sevdim.

Filmin anlatma şeklinden de hoşlandım.

***

Geçen gün yazdığım yazı hakkında çok tepki aldım.

Bir daha anladım ki insanlar okuduklarını algılamada problem yaşıyorlar.

Kalıpları olan insanlar böyle yaparlar.

Onlar kendi hikayelerinde anlamlandırdıkları kelimeleri başka bir bütün içinde gördüklerinde manasına bakmaz, ani bir körlük ve sağırlık yaşarlar.

Tanıdıkları, anlamlandırdıkları kelimeyi alır onun üzerine hikayeyi kendi bildikleri gibi kurarlar.

Benim yazım da bunu yaşadı geçen hafta.

Feminist kelimesi ile birlikte kadın, kıç, bel kelimelerini gören bazı insanlar yazımı yeniden kendi zihinlerinde yazıp, kendi meşreplerince algıladılar.

İçinde feminist ve almastı çerkes kadın hareketi geçtiği için yazıyı okumadan paylaşan feminist gündem ya da onun meşrebindeki sosyal medya hesapları, yukarıda sözünü ettiğim özelliklere sahip takipçileri tarafından eleştirildi. Komik bir açıklamayla yazımı geri çekti bu hesaplar, bir yanlışlık oldu, pardon diyerek.

Ve almastı çerkes kadın hareketinin bildirimini paylaştılar.

Bir hareket başlatıp gücünün yettiği yerde başka sesleri susturmayı hedeflemek de enteresan bir durum elbet.

Bütün Çerkesler hakkında bir fikir söylüyorsun biri karşı fikir söylediğinde sen sus diyorsun. Oldu.

Oğlumla bu konuyu konuşurken bana dedi ki zamanımızda böyle bir hastalık var. İnsanlar düşünmek, kendi fikirlerini üretmek yerine bir güruha dahil olmayı seçiyorlar. Bu kolay bir şey. Böylece düşünmelerine gerek kalmıyor.

İçime su serpildi.

Onca aptallığın içinde akıllı bir ses duymak hoşuma gitti.

Kaç kişi olduğunuz önemli değil, önemli olan fikirlerinizi tek başınıza savunacak, ayaklarınızı yere sağlam basacak gücünüzün olması.

Ömrü boyunca sadece düşündüğü fikirler diğerlerinden farklı diye toplumdan sürgün yemiş ama ölene kadar geri adım atmamış insanlar var. Çok azlar ama varlar.

Tanrı hepinize size öteki sıfatı verecek özel fikirler nasip etsin.

Ve zeki dostlar biriktirin yaşadığınız hayat boyunca, ölümsüz olun.

Güzel günlerde görüşelim ve görüşmelerimiz iyiliklere vesile olsun.