Türkiye’de memur yargılaması, 1913 yılında, Osmanlı döneminde çıkarılmış geçici bir yasayla yapıldı. 1996 yılında bu yasa değiştirilmeye çalışıldı, ancak özde önemli bir değişiklik yapılamadı. Her iki yasa da devlet memurunu “yargılama” değil, “koruma” yasası işlevi görmekte. Kamu görevlileri üstlerinin izni olmadan Cumhuriyet Savcılarının, Yargı organlarının karşına çıkarılamamakta. Bunda görev dışında işlenmiş suçlar gibi ayrıcalıklar olsa da özde kamu görevlileri kendi kurumları tarafından kovuşturulabilmekte, iç yasalara göre yaptırıma uğratılabilmekteler. Böyle bir işleyiş ülkeyi yalnızca uluslararası hukuka, sözleşmelere değil iç yasalara, Anayasaya da ters düşürmekte. Bu uygulama aslında yalnızca kamu görevlilerini değil devleti koruma, devletin her türlü suçtan kolayca sıyrılmasını sağlama amacı güdülmekte.

Suçluların aşılmaz bir koruma duvarı içinde olmaları, bundan güç alan yeni suçluların ortaya çıkmasını sağlamakta. Bu konu bu toprakların önemli sorunlarından biri.

Hukuksuzluğun olduğu gibi mantıksızlığın kol gezdiği bir ülkede yaşamak oldukça sıkıcı sonuçlar doğurmakta.

Bir yanda, Yargı kararı olmadan, suçlu zanlısı olarak insanlar yıllarca tutukevlerinde süründürülmekte. Öte yanda, “İşkence sonucu ölüme neden olma” suçundan “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan” emniyet görevlileri, görevini sürdürmekte, başka bir yere atanması nedeniyle, Kaymakam, askerler, belediye Başkanı tarafından törenle uğurlanmakta.

Eylemleri hukuka dayanmayan bir devletin yurttaşlarına yaşanacak bir ülke sunmasının olanağı olmaz.

Devlet haklının, ölenin, zarara uğrayanın yanında olması gereken bir hizmet aygıtı olmak zorunda. Haksızın, öldürenin, zarara uğratanın yanında olan bir devletten yurttaşlara yarar olamaz.

Orhan Kapsız devletine ne denli yararlı hizmetler yapıp korunduysa, tutuklanması gerekirken ödül üstüne ödül almış.

Ölen insan ne suçla suçlanırsa suçlansın, bir insan, bu ülkenin bir yurttaşı. İnsan hak ve özgürlükleri sınırları içinde korunması, yargılanması gerekmekteyse, insan olduğu unutulmadan bu süreçten geçirilmesi gerekmekte.

İşkencede ölüm

Murat Konuş, 7 Ocak 2010’da saat 08.12’de asayiş büroya yürüyerek götürülen Konuş yaklaşık 3 saat sonra bir battaniye içerisinde polis merkezinden çıkarılarak hastaneye götürüldü. Bir saat sonrasında da götürüldüğü hastanede hayatını kaybetti.

Otopsi raporunda Konuş’un gözaltında uğradığı işkence sonucu öldüğü belirtildi. Ölümüne kafasına aldığı ağır darbelerin neden olduğu ifade edildi. Raporun ardından 7 polis hakkında dava açıldı. Tutuklanan polisler sonrasında serbest bırakıldı.

İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi geçen temmuz ayında 4 polisi suçlu buldu. Tutuksuz yargılanan Oktay Kapsız, Ramazan Adıgüzel, Murat Ertürk ve Abdülcelil Karadağ “işkence sonucu ölüme neden olma” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Ceza indirim yapılarak müebbet hapse çevrildi. Sanıklara müebbet hapis cezası veren mahkeme heyeti, tutuklama kararı vermedi.

İşkence olayının yaşandığı dönemde İstanbul Beşiktaş’ta komiser olarak görev yapan sanık polislerden Oktay Kapsız işkenceden yargılanmasına rağmen ilerleyen yıllarda 4. sınıf emniyet müdürlüğüne kadar yükseldi. Davanın karara bağlandığı temmuz ayında Hakkari Çukurca Emniyet Müdürü olarak görev yapan Kapsız’ın kasım ayında Muğla’ya tayini çıktı.

Duruşma savcısının 2015 yılında mütalaa sunmuş olmasına rağmen karar 9 Temmuz 2019 tarihinde verilebilmiştir. Kararda, Murat Konuş’u gözaltında işkence yaparak öldürdükleri sabit görülen dört emniyet görevlisinin cezalandırılmasına karar verilmiş olması da tartışmaları sona erdirmemiştir. Zira suç böylesine sabit olmuşken dosyanın yıllarca karara bağlanmaması, ağırlaştırılmış müebbet cezası ile cezalandırılan dört sanık için takdiri indirim uygulanması, nduruşmaya da katılmayan ve aldıkları müebbet hapis cezası nedeniyle kaçmaları muhakkak olan sanıkların hükümle birlikte tutuklanmalarına karar verilmemesi, ayrıca gözaltında işkence suçunun gizlenmesine yönelik eylemleri bulunanlar hakkında bir işlem yapılmaması yargılama sürecine ve kararın adil olmadığına ilişkin şüpheleri artırmaktadır.”(1)

Bu acıklı olay, yaşadığımız toprakların yabancı olduğu bir olay değil. Bunların hiçbiriyle gereği gibi yüzleşilememekte, cezasızlığın egemen olduğu bulanıklık içinde yeni suçların, suçluların üremesine neden olunmakta.

AKP’li Belediye Başkanı Ensar Dündar (2) ödül, halı bağışıyla uğurluyor Orhan Kapusuz’u.

Devletin nasıl bir aygıt olduğunu bilenler, bu duruma hiç şaşırmazlar. Sıradan insanlar da ilgisizdirler. Devlet kamu görevlilerine, özellikle kolluk güçlerine kol kanat gererek, onları korumakta. Yargılanmalarını önlemekte. Devlete göre esas olan yurttaşların ölmesi değil, görevlilerine dokunulmaması.

Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan polislerin tutuklanıp serbest bırakılmaları, tutuklu olarak yargılanmamaları mantıklı bir açıklaması yok.

Kararı geren mahkeme, müebbet hapis cezası veriyor, bu cezayı alanları tutuklamıyor. Bilebildiğimiz kadarıyla bunun sivillere uygulanan yargılamada bir örneği yok.

Ülkede mal ve can güvenliğini korumak gibi bir görevi bu tür kamu görevlileri mi yürütecekler. Bunların korunduğunu, yaptıklarının yanlarına kaldığını görenler, bu örneklerde güç alarak böylesi suçları işlemeye özenirler. Sistem bunları özendirmekte, ödüllendirmekte.

----------------------------------------------

(1) Gazeteduvar.com.tr İnternet Gazetesi, 27.12.2019

(2) https://www.cnnturk.com › Yerel Haberler › Hakkari › Çukurca