Her yıl gibi bu yılın da sonuna geldik, diye başlayacaktım. Biten bir yılı değil de yenilerini konuşsak mı?

Sonu sıfırla biten yıllar, ardından gelecek onca yılın simgesi oluverir daha sonra... 2000'ler, 2010'lar derken şimdi de 2020'leri konuşuyor olacağız...

Çok ileride, bizlerin olmayacağı bir gelecekte bu onarlı ilerlemeleri nasıl anlamlandıracak insanlar acaba? Bunu şimdiden tam bilemiyoruz. Ama tahmin edebiliriz.

Belki 2020'ler gelecek kuşaklara göre çok değerli bir nostalji olacak...

Özenilerek mi bakacaklar bu günlerimize?

Eğer öyle olursa insanlığı çok kötü günler bekliyor demektir!

Küresel felaketleri artık daha ciddiye aldığımız bu günleri ileride arar mı olacağız? Hatta yeni savaş tehditlerinin kokusunun duyulmaya başladığı 2020'leri, geriye bakıp 100 yıllık bir periyodun kabusu andıran bir döngüsü gibi düşünmek de mümkün.

Gelecek için gereksiz yere çok iyimser olmak, bugünü yanlış algılamakla ilintili aslında. Dünyada ve ülkemizde neler olup bittiğini doğru yorumlamak iyimser bir ruh haliyle değil, belki o iyimserliği kötümser olasılıklarla birlikte kaygıyla düşünmekten geçiyor bence.

Bu zıtlıkların birliği bir çeşit. Hayatta olmak bu tür beraberliklere katlanılan bir süreç değil mi?

Gelecek için peşinen endişeliyim demekle, çözmeye koyulduğumuz sorunlarla iyimser bir çabayla boğuşmak birbirinden ayrı işler değil bana göre.

Özlem ile sıkıntı bir arada...

Bu gün bir yeni yılın eşiğinde herkese güzel duygularla seslenmek isterdim. Yine de şöyle seslenmek isterim:

Cesaretimizi kaybetmeyelim. Haksızlık edenlere, hayatımızı karartanlara dur deme cesaretinizi yitirmeden, onlara ayak uyduran bağnaz çoğunluklara karşı azınlıkta kalan çoğulculuğumuzu savunarak, onurumuzu koruyarak, daha adil, daha eşitlikçi, yaşanılır bir dünya yaratmak bizim elimizde.

Bunun için de, hayata tutunduğumuz yerde nasıl, niçin yaşadığımızı sorup, hem kendimiz hem başkaları için doğruyu ve sadece doğruyu aramak, işte bütün mesele...

Daha güzel yarınlar olsun herkese.