Doksan yıllık cumhuriyet bir türlü büyüyemedi. Belki ergenliğe girdi ama dahası gelmedi, hep orada kaldı. Ama biz yine de cumhuriyeti “gelişmekte olan” tamlamasıyla ilintilendirip, ergenlikten çıkacağına ve olgunlaşacağına olan inancımızdan olsa gerek, öyle kullanıyoruz. 27 yıllık tek parti sultası “güzide” cumhuriyetin doğum sancılarıydı, ancak zaten hâlihazırda sakat doğmuştu cumhuriyet. Dolayısıyla sonraki yıllarda da o sakatlığın beraberinde getirdiği yavaş gelişim ve periyodik olarak o sağlıksız bedene yönelik yapılan darbeler cumhuriyetin hasta bir ergen olarak kalmasına, hiç büyümemesine sebep oldu.

Evet, hasta doğan ve sağlıksız bedeni asker ağabeyleri tarafından sürekli tekmelenen cumhuriyet büyümüyor. 11 yıl önce, daha evvel faklı isim ve sembollerle fakat aynı saiklerle cumhuriyeti olgunlaştıracağını iddia eden muhafazakâr fakat aynı zamanda demokrat olduğunu sıklıkla neşreden siyasal bir geleneğin ardılı olarak AKP bu hasta cumhuriyete hükümet etmeye başladı. Asker ağabeyler başta olmak üzere, Kemalist elitlerin hoşuna gitmese de ilk zamanlarda AKP kısmen de olsa cumhuriyetin hasta bedenindeki bazı kangrenleşmiş yaralara deva olmaya niyetlendi. Ancak ne yazık ki bu operasyon kangreni sökmeye değil, etrafına yaydığı pis kokuyu geçici olarak ortadan kaldırmaya dönük oldu.

Geldiğimiz noktada cumhuriyet doksan yaşında bir ergen hala, üstelik onu olgunlaştırmak adına 11 yıl önce hükümet etmeye başlayanlar da bırakın cumhuriyeti büyütmeyi, onun tüm çocukluk hastalıklarını tedavi etmeyi, görünürde sağlam olan organlarını da deşmeye başladılar.

17 Aralık’la birlikte gün yüzüne çıkan gerçeklikle, hükümet edenlerin ne demokrat, ne dindar, ne de liberal olduğu ortaya çıktı. Ayrıca, sıklıkla kullandıkları kavramla “millet iradesiyle” iktidara gelen bu zatların cumhuriyet bürokrasisinin halk tarafından da ne yazık ki benimsenmiş bir geleneği olan irtikabın da sınırlarını aşıp direkt olarak kütlesel hırsızlık yaptıkları herkesin malumu.

Gelelim esas meseleye, cumhuriyeti olgunlaştırma, istikrarsızlık ve dış tehdit paranoyaları yüzünden bir türlü gelişemeyen demokrasiyi ilerletme vaatleriyle iktidara gelip, ülkeyi donuna kadar soymaya yeminli AKP iktidarının çaldığı paralar kapalı mekânlara sığmayacak kadar olunca saçıldı etrafa.

Bir yandan saçılan paraları toplama telaşında olan AKP, diğer yandan 5 gün sonra gerçekleşecek olan mahalli seçimlere önemli ölçüde sarsılmış bir prestijle girecek. Haliyle AKP ve Erdoğan’ın içinde bulunduğu ve TTB (Türk Tabipler Birliği) tarafından da açıklanan duygu durumundaki bozukluk seçim çalışmalarının saldırganlık düzlemi üzerinden yürütülmesine neden oluyor.

Twitter’ı hırsızlık bantları yayımlanıyor diye yasaklayan fakat yasaklama haberinin TT olmasına rağmen yine de yasakladığına inanarak bizi cihana rezil eden bir başbakanın seçimlere 5 gün kala neler yapabileceğini varın gelin siz düşünün.

Dünyanın demokrasi liginde yasak, sansür, baskı gibi konularda zaten ilk beşte olmaya alıştık, dolayısıyla teknik olarak kapatılması her ne kadar mümkün olmasa da duygu durumu karışık bir başbakanın paraları sıfırlayamadığı için yakalanan çocuğuna olan siniri yüzünden dünyaya rezil olmayı bir tarafa bırakalım. Esas önemli ve pek de gülerek muhalefet etme imkânı olmayan başka bir alan var ki başbakanın duygu durumuna bakılırsa orada yapacağı herhangi bir hamlenin sonuçları ne komik ne de kısa sürede telafisi mümkün cinsten bir şey.

Bahsettiğim şey Erdoğan’ın seçimlere yatırım diye maalesef bu memlekette sürekli olarak alıcısı bulunan “milli duyguları” kullanarak Suriye’yle olası bir çatışmaya göz kırpması. Zira Suriye Hava Kuvvetlerine ait bir uçağın Türk uçakları tarafından sınırı bir km kadar ihlal ettiği ve uyarılara rağmen Türk hava sahasını terk etmediği gerekçesiyle düşürülmesi başbakan için bir övünç kaynağı olmakla kalmadı, seçim meydanlarının da çirkin bir propagandası haline geldi.

Benzer şekilde Erdoğan tarafından desteklendiği çeşitli biçimlerle defalarca kanıtlanan Suriye’deki radikal muhalif unsurlardan IŞİD Halep şehrine yakın bir yerde olan ve Türkiye’nin sınırları dışındaki tek toprağı olan Süleyman Şah Türbesi’ndeki Türk askerlerinin bölgeyi terk etmesini, aksi takdirde saldıracaklarını ilan etmeleriyle Türk ordusuna bağlı özel timler bölgeye konuşlandırılmış. Mahalli seçimlere beş kala tüm bunlar neyin habercisi olabilir?

Erdoğan bozulan prestijini kurtarmak için Suriye bataklığına ülkeyi sürekler mi, sürüklerse sonuç alabilir mi? Öncelikle sürükler, zira Erdoğan’ın seçimleri kazanmak adına atmayacağı adım yok. Birkaç asker gayet sınır dışında kurban edilebilir ve bu kurbanlar seçimlerin hemen öncesinde “milli duyguları” kabartıp Erdoğan’ın bir karşı saldırısıyla onu kahraman ve vatanperver yapabilir.

Yani eğer seçimlere yönelik olumlu bir etki yaratacaksa beş, on asker gayet kurban edilebilir iktidara göre. Sonları bezemesin, rahmetli Menderes, NATO’ya girebilmek için 4500 askerden oluşan bir tugayı Kore’ye göndermiş, gönderilenlerin 717’si ölmüştü. Buna rağmen Danimarka ve Norveç’in Türkiye’nin NATO’ya katılmasına yönelik tutumları yumuşamamış ancak nihayet 18 Şubat 1952’de tam üye olabilmişti Türkiye NATO’ya.

Yani politik bir çıkar varsa, onu gerçekleştirmek adına birkaç düzine askerin feda edilmesi işten bile değil. Başka bir örnekle, yine Erdoğan’ın ağzından düşürmediği DP döneminde %80’i Ortodoks,%20’si Müslüman azınlık olarak 1878’den beri İngiliz kontrolünde olan Kıbrıs bir milli dava haline getirilmişti. Hızını alamayan DP iktidarı M.Kemal’in Selanik’teki evini MİT mensuplarınca bombalatmış ve milli hassasiyetleri olabildiğince arttırma yoluna gitmişti. Bu milli davanın sonuçları azınlıklara karşı 6-7 Eylül yağma ve katliamları olarak Türkiye’de karşılık bulmuştu. Ancak ne gariptir ki milli hassasiyetleri bu denli önemseyen dönemin DP iktidarı, Türkiye’nin Kore’ye asker göndermesine tepki olarak Bulgaristan’ın 250 bin kadar Türkçe konuşan Müslüman’ı sınır dışı etmesi karşısında Türkiye sınır kapılarını kapatmıştı.

Başa dönecek olursak bizim bir türlü gelişemeyen cumhuriyetimizde, “milli duygular” siyasetin en fazla ziyaret ettiği uğraklardan biridir. Dolayısıyla milli duygulardan bahsediyorsa bir siyasi, korkmak gerekiyor ondan. Erdoğan da milli duygulara sarılmaya giderse ki gidebilir, telafisi çok zor tahribatlar ortaya çıkabilir. Bir örnek mesela, bir milyona yakın Suriyeli mültecinin bulunduğu ve sınır hatlarından radikal İslamcı grupların kol gezdiği bir ülkeden bahsediyoruz…