Lisedeydim, Erenköy tren istasyonunda yaşlı bir adamı cebinde Cumhuriyet gazetesi olduğu için ülkücüler ölesiye dövmüştü.

Ben de üniversiteyi bitirip iş güç sahibi olduğum zamana kadar sürekli Cumhuriyet gazetesi aldım.

Uzun süre evimize iki Cumhuriyet girdi çünkü eşim ve ben işe giderken gazete okumayı severdik.

Sonra almayı bıraktım. Taksim’de Divan otelinin önünde şahit olduğum bir yürüyüşü gazetem de farklı okuyunca , vazgeçtim okumaktan.

Yazımın giriş paragrafına aslında sürekli ihanete uğruyorum diye başlayacaktım ama sonra niyetim değişti.

Oy verdiğim partiler de hep hayal kırıklığına uğrattı beni.

Bugün Hz. Muhammed ile ilgili filme gittim. Filmi seyrederken Müslümanlığı kabul etmeyen insanların asıl dertlerinin tanrının varlığı değil dünya işleri olduğunu fark ettim.

Kendi kurdukları düzen bozulmasın, iktidar el değiştirmesin diye gerçeğe karşı direniyorlardı.

Filmi seyrederken Hz Muhammed’e inanların neden kendi hayatlarından vazgeçtiklerini anlayamadım. Mucizeler karşısında imana gelen ya da öngörülü rahip Bahira’nın dışında diğer insanların neden inançlı olduklarını kafam basmadı.

Çünkü tanrı insanları yaratırken iyilik ve kötülük kavramlarıyla birlikte yaratmış. Ve insanların adına siyaset dedikleri şey kötülüğün başka bir adı. Dünya hırsını, nefsi simgeleyen bir şey.

İnsanlar siyaset üst başlığı altında her türlü insansızlığı kendilerine mübah kılmayı da kural koymuşlar.

Yalan söylemek, yerine getirmeyecekleri vaatlerde bulunmak, söylediklerinin tam tersini yapmak, öldürmek,siyasetin gelir geçer ensturamanları.

Ve bu siyaset, hayatın içine sinmiş doğal olarak. İnsanın kör nefsi uğruna kadınları, çocukları kullanmaları, can almaları mübah sayılmış.

Bizim gibi gazete okumayı sevmeyen, ilk gazetesini çoğunluk domates kesekağıdında okuyan bir millet için sayılı gazetelerden olan Cumhuriyet gazetesi çalışanlara yapılan haksızlık, siyasi bir güç gösterisi.

Bir milletin oy verip meclise gönderdiği parti vekillerini toplayıp hapse atmak siyasi.

Yine aynı milletin vekil olarak meclise gönderdiği neredeyse aynı oy potansiyele sahip başka bir parti başkanının idamı diline dolayıp, iktidarın gücünden pay oy/suz almaya kalkması siyasidir.

Siyasi derken kurduğu düzeni ya da kurmayı arzuladığı düzeni sürdürmek için gösterdiği çabanın diğer adıdır.

Tıpkı putlarla dolu Mekke’nin ticaretinin aksamaması ve iktidarını kaybetmemek için Hz. Muhammed’in karşısında duran, onun yanına geçmek için rüşvet almayı teklif eden Mekke ileri gelenleri gibi bugün de kendi iktidarını korumak için kendi kurallarını zorla dayatan insanlar var.

Kur’an-ı Kerim de karısı ve kendisi hakkında beddua bulan Ebu Leheb filmde, Mekke’nin ileri gelenlerine seslenirken teker teker soruyor, senin ticaretin bozulsun ister misin, bir diğerine dönüyor senin karın sana karşı gelsin ister misin?

Adamlar yüzlerini buruşturup, oturdukları yerde rahatsız kıpırdanıyorlar.

İşte insanların sadece kendi çıkarlarını düşünüp yaptığı her şey siyasidir ve içinde kötülük barındırır.

Filmde karısı üçüncü kızını doğurduğu için kızgın olan koca, yeni doğan kızını açtığı mezara koyarken direnen karısını da dövmeyi ihmal etmiyor.

Aslında adam da haklı.

Karısını döverken diyor ki benim kızım birinin kölesi mi olsun. Fakir adam kızının geleceğine öfkeli karısını dövüyor.

Genç Muhammed, mezarda yattığından habersiz bebeği kucağına alıp, kuzusuna takacağı zille ona oyunlar yapıyor. Sonra çocuğu babasına uzatıp ona ne kadar güzel gözleri var kızının, diyor. Tıpkı senin gözlerin, ömrü uzun olsun, kendi gibi güzel çocukları olsun, olsun ki güzel gözlerin hep bu dünya da kalsın.

Adam gördüğü iltifat karşısında şaşkın çocuğunu kucağına alıyor.

Kocasının dayağından bayılan anne ise ayıldığı gibi kızını kapıp uzaklaşıyor.

Eteğine takılan diken kopmasın diye büyük özen gösteren Genç Muhammed’e diken çiçeklerini veriyor.

Ona inanlar da o devirde bu hassasiyette insanlar olmalı.

Rahib Bahira kendi inanların okuduğu kutsal kitapta diğerlerinin görmediğini görüp Genç Muhammed’in alametlerini fark ediyor.

Böyle alimlerin günümüze ne kadarı geldi bilmiyorum.

Bildiğim iyi ahlaklı güzel huylu insan olmayı unuttuğumuz.

Hatırlamak istiyorsanız en kötünün ve iyinin olduğu Hz. Muhammed: Allah’ın Elçisi filmini seyredin.

İranlı yönetmen Mecid Mecidi filmin jeneriğinden önce demiş ki ben nasıl Hz Muhammedi nasıl anladıysam öyle anlattım.

O yüzden Diyanetin, hayali bölümler var açıklamasına ya da ciddi yorumlara aldırmayın, gidin bir yönetmenin gözünden bir devir insanın yaşantısına tanıklık edin.

Güzel günlerde görüşelim.