Final maçı öncesi gönlümüzün kimden yana olduğunu önceden ilan etmiş ve buralardan Arjantin diye haykırmıştık, Messi bir gol atsa Arjantin'i kazanmış sayacağız deyiverip pazarlığı gayet düşük düzeyden kapatıvermiştik. Mevzumuz duygusaldı, gönül bağımız mevcuttu, o topraklardan yetişen Maradona ve Che Guevere'a gibi iki büyük adama büyük bir aidiyetimiz vardı, bundandır ki 86'dan bu yana Kupalarda Arjantin'e bağlılıktan yana pek iflah olmadık. Mardona'nın sevincine de hasıl olduk, üzüntüsüne de, düşüşüne de sonra ne mutlu ki tekrar aramızda olmasına da...

Tam 24 yıl sonra bir kez daha Arjantin yeniden finaldeydi ve yeniden Almanya'yla. Bu 24 yıl boyunca ne kadrolar kurulmuş, ne maçlar oyanmış, o kadrolarla bir çok turnuvada favori gösterilmiş ancak başarılı olamamışlardı. Pazar günü de favori değillerdi ama bir kere gönlümüzü kaptırmıştık kendilerine, Arjantin de Arjantin'di illa... Nedenlerimiz sağlamdı bir kere, onun için bir kupalık değil, ömürlüktü bizim için Arjantin...

Sadece Maradona özelinde bir önceki yazımızda anlatmaya çalıştığımdan dolayı dönmeyeceğim bu konuya...

Almanya’dan neden haz edilmez…

Ancak neden Almanya’ya ekstra bir gıcıklığımız mevzu bahistir ona biraz değinelim…

Bunu en güzel özetleyen aslında Gary Lineker’in tüm futbol severlerce fazlasıyla bilinen sözüdür. “Futbol, 22 kişinin 90 dakika boyunca mücadele ettiği ve sonunda Almanların kazandığı bir oyundur.”

Bu cümle elbette durup dururken çıkmadı Lineker’in ağzından. Bir kere sinir bozucu bir iş disiplinleri mevcut, futbolu da yıllarca böyle algıladılar ve kaç güzelim takımı bu sinir bozucu disiplinleri yüzünden elediler bilmiyoruz, ikincisi yıllarca bu güzelim oyunu fizik gücüyle, çok koşarak ve futbol sert oynanır diyerek bize kakalamaya çalıştılar. Bu gün onların sayesinde geldiğimiz nokta, Almanlaşmaya çalışan Brezilya, Almanlaşmayı yeterince beceremediği için Almanya’dan 7 gol yiyor. Arjantin’e bakıyoruz elinde Messi’li bir kadro mevcutken savunma futbolu oynayarak finale çıkma becerisi gösteriyor. Finalde ne oluyor, 1-0 Almanya kazanıyor. Latin Amerika’nın sokaklardan gelen yaratıcı futbol kültürü evrim geçirip Almanlaşmaya çabalıyor, Almanlar ise o iş disiplini içerisinde kupayı alıyor. Muhtemelen Dünya Kupası tarihinin ülke kimliklerinin en kafa karışıklığıyla oynandığı yıl olarak hatırlayacağız bu kupayı. Keyifliydi ayrı…

HOLLANDA’NIN KADERSİZLİĞİ

Almanlara gıcıklığımız bugüne has değil elbet tarihsel bir gelenekleri mevcut. Lineker’in cümlesi de bu tarihsel geleneklerinden geliyor elbet. 1974 Dünya Kupası güzelim Hollanda’yla finalde karşılaşıyorlar, Cruyyf’lu, Neskeens’li, Kerkof’lu… Hollandayı yıllarca Avrupa’nın Brezilyası olarak belledik değil mi…? En büyük neden göçmenlerden oluşan bir kimliğe sahip olmaları , birçok kültürü barındırıyorlar içlerinde , onun için Avrupa’dan futbolları da farklı oldu yıllarca her daim yaratıcılığın göze hoş gelen futbolun temsilcisi oldular. 74’te ne oluyor önce Hollanda 1-0 öne geçiyor, ardından bir penaltı beraberlik , sonra Müller çıkıyor sahneye , o güzelim takım heba oluyor.

2010 ve 2014 Dünya Kupalarında da Hollanda ya bir bakalım nasıl bir futbol oynuyor bu gün .O yaratıcı futboldan eser kalmış mı bize. Mesela Gullit’li, Rejkard’lı, Van Basten’li kadroyu hatırlayalım. Ya da biraz daha yaklaşalım, Berkamp’lı, Kluvert’lı, De Boer kardeşlerin var olduğu kadroya… Bugün Almanların bu sinir bozucu oyunu yüzünden heba oldular, zira bu futbol bize başarı getirmiyor deyiverip, oynadıkları oyundan feragat ettiler… Hollanda ‘da başka bir futbol oynamayı deniyor artık.

ALMANYA-AVUSTURYA ARSIZLIĞI

82 Dünya Kupası'na gelelim. Sinir bozuculukları burada bitmiyor elbet. Cezayir seni 2-1 yensin sonra sen Avusturya’yla oyna, 1-0‘lık skor her iki takımın tur atlamasına kafi gelsin, hayata bak ki o maçta Germen ortaklığında 1-0 bitsin. Maç Almanların atığı ilk golden sonra 80 dakika boyunca al gülüm ver gülüm üzerinden gider Bu maçın pisliği de öyle kolay temizlenmez… Daha bir çok kupada bu maç hatırlanacak Almanların suratına elbet vurulacak…!

Keza Almanlar’ın 82’deki ayıbı bununla da bitmez, Fransa’nın Platini’li, Tigana’lı, Giresse’li Battiston’lu o güzelim kadrosunu da Fransa 3-1 öndeyken maçı 3-3’getirip penaltılarla elemesi de acılar arasındadır. Yine o maçta Schumacher’in Battiston’u uçan bir tekmeyle katletmeye çalışması da Almanların her daim suratına vurulacaklar listesindedir.

Schumacher’in hareketini hatırlayanlar futbolun o dönemlerde ne kadar sert oynadığını dair fikir sahibidirler, o sertliğin başını da Almanların çektiğini söylemek şaşırtıcı olmayacaktır elbet. Şükürler olsun ki o sertlikleri İtalya karşısında sökmemiştir.

ALMANYA’NIN FRANSA’YA GÜNYÜZÜ GÖSTERMEMESİ

86’yılında gelelim, Fransa Platini ve Maradona’nın karşı karşıya gelme ihtimali söz konusu, Fransa Sokratesli Brezilya’yı eleme becerisi göstermişken Finalde Arjantin’le karşılaşmaları için tek engel vardır. Almanya elbet… Sonucu hepimiz biliyoruz.

90’lardan bahsetmeye gerek var mı bilemiyorum, Maradona’nın göz yaşlarının vebali hala boyunlarındadır.

Biraz daha uzatalım mı? Bayern Münih’e bakmak bile tek başına sinir bozucu değil midir? Bütün en iyi futbolcuları almakla ilgili bir yükümlülüğü mü vardır bu takımın. Dortmund ekmeğini taştan çıkarırken, para bende deyiverip, yetiştirdiği bütün oyuncuları toplayıp şampiyon olmak hangi vicdana sığar .

Ya derin Alman futbolunu ne yapacağız Beckenbauer’i ne yapacağız? Futbolculuğu döneminde izlesek muhtemelen hayran olacağımız bir kişilikken, B.Münih’in başkanı olmasıyla birlikte gözünü hırs bürümüş bir adam profiline dönüşmedi mi? Bundesliga adeta B.Münih ve diğerleri diye ayrılmıyor mu?

TAMAM, YİĞİDİ ÖLDÜRÜP HAKKINI YEMEME VAKTİ

Bu turnuvaya gelmeden önce turnuvanın en büyük favorisi Almanlardı. Muhtemelen Dünya Kupaları tarihi boyunca göze en hoş gelen futbolu oynayan Alman milli takımını izledik 2014’de. Tabi Alman Milli Takımı bu noktaya durup dururken gelmedi. Almanya 2002’den bu yana futbollarını değiştirdiler, bunun üzerine kafa yordular. Yatırım yaptılar. Anlayışlarını toptan değiştirdiler, Almanya’da yetişen Türk, Polanyalı, Gana’lı yetenekli hangi oyuncu varsa üzerinde durdular, hak ettiğinde formayı verdiler. 2000’lerden önce bu oyuncuları Almanya Milli Takımı'nda görmek olacak iş değildi. Bugünse Almanya’da yetişen Türk oyuncuları Türkiye Milli Takımı'nda oynatmak için ikna etmek zorundayız.

Tabi yalnız bu değil Almanlar futbol anlayışlarını da değiştirdiler. Dikine ve hızlı oynayan, sürekli atağı düşünen, gol arayan , yenilmekten korkmayan, komplike bir takım anlayışı getirdiler.

Almanya futboluna dair kafa yorarken Arjantin ve Brezilya’nınsa bu turnuvada giderek Avrupa’ya özendiğini gördük. Arjantin maçı da böyle gelişti, Messi ve Maradona gibi dünya futbolunun en büyük iki futbolcusunu yetiştiren ülke, savunma yaparak kupayı kazanmak istedi, bu onların genlerine ihanet aslında. Evet bu turnuvada savunmayı en iyi yapan takımlar arasında başı çekti Arjantin ama bunun iyi futbol olduğunu kim söyledi ki? Biz Arjantin’i Brezilya’yı mahalle arasında top koşturan çocuklarıyla, sömürgeci Avrupa’nın yetiştirdiği takım elbiseli çocukların karşısında efelenmeleri adına sevdik yıllarca…

Arjantin'in ve Brezilya’nın bir savunma takımı olacağını bu turnuva öncesi kim söylese inanırdı ki? Oysa Sabella sadece Messi’nin ayağına bakan bir takım kurgularken, Scolari Neymar’ın gözünün içine bakmakla meşguldü.

Cesur oynayan kazandı, korkmadan oynayan, takım oyunu oynayan hak edenin kazandığı bir turnuva oldu. Tebrikler sonuna kadar Almanya’nın bu turnuvada.

Son cümle olsun, sevinmek bile iş disipliniyle mi olur be kardeşim…!