Taşra ölümcül düzeyde örgütlü kötülük üretir. Taşra muktedirleri, yörenin zengini ve iktidar partisinin adamı olur. Bu bir genel kuraldır. İstisnalar kaideyi bozmaz, ne de olsa.

Taşra muktedirleri, aile çıkar ağlarını bir örümcek gibi örer. Taşranın ölümcül düzeyde örgütlü kötülük üretme müsaitliği, bencil ahlak yapısından ve kendini küçük tanrılar zanneden vasatların hükmettikleri lokal oy depolarından gelir. Bu lokal oy depoları sayesinde, Ankara’daki muktedirlere ulaşabilir, koruma ve kayırma imkanı sağlanır.

Yörenin zengini olma, hükümetin adamı olma, bir de devlet memurlarının gönüllü ortaklığı, yasa, adalet ve vicdandan daha büyük bir güç oluşturur.

Devlet memurların gönüllü ortaklığı, bu muktedirlerin, Ankara ile olan bağlarından gelir. Korku ve çıkar, memurları da esir alır.

Burada ahlak çıtası, kendi çıkarları oranında yükselir.

Belediye başkanı, kaymakam, savcı, hakim, emniyet amiri ve karakol komutanı. Bu beş altı kişilik yapı uyumlu çalışırsa, ki genelde birbirine muhtaçlık yasası nedeniyle bu yapı uyumludur, taşrada üstü örtülmeyecek hiçbir kötülük yoktur.

Bu küçük muktedirlerin evlatları velev ki bir suç mu işledi. Bunu örtmek bir o kadar basit ve hak görülür. Onların evlatları evlat, ne de olsa…

Rabia Naz Vatan’ın hikâyesini artık biliyorsunuz. Şükür hepimiz öğrendik. Buna rağmen hala ortada toplumu rahatlatacak bir açıklama yok.

Neden yok?

Koca bir devlet, artık kamuya mal olmuş ve ihmal, kayırma varsa saklanması imkansız hale gelen bu olayı aydınlatamıyor?

Suçlunun ve ortaklarının gücü, kamudan daha mı güçlü?

Adaletten daha mı güçlü?

Yasalardan daha mı güçlü?

Vicdandan daha mı güçlü?

Ey erk sahipleri bu sizin sınavınız.

Toplum olarak izliyoruz.