Her ne kadar Albayrak “seçimin iptali zaten satın alındı” diyerek, yerel seçimin İstanbul’da yinelenmesi durumunda Türk Lirasının daha fazla değer kaybetmeyeceğini ve borsanın düşmeyeceğini ima etse de, daha dün para politikası uzmanı Timothy Ash Twitter'da aynen şunu yazıyordu: "Sıkı para politikasını geciktireceği için İstanbul'daki seçimi tekrarlatmak iyi olmaz. Yatırımcılar bunu Amerika'da Albayrak'a söyledi. Üstelik bize 4 yıl seçim yok denmişti." Ayrıca eminim geçen gün Erdoğan’ın damadı Albayrak Trump ve damadı tarafından Beyaz Saray’da ağırlandıklarında, F-35, S-400, Patriot, Halkbank, Atilla, Fetö, İran ambargosuna yönelik ilave yaptırımlar ve USD/TL paritesinin daha da azdırılması gibi birçok tehdidin ucu gösterilmiş ve hissettirilmişti. Albayrak’ın yabancı yatırım fonlarına ve finans profesyonellerine yaptığı sunumlar gülünç ve zayıf bulundu, bu durum dünyanın en çok satan gazetelerinde ilan edildi. AHaber izleyip Sabah Gazetesi okuyanlar ise kendi fantastik dünyalarında yaşamaya devam ettiler...

2023 hedefleri veya hayalleri arasında yer alan “dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi arasına girmek” bir yana, 2000-2019 yılları arasındaki dönemde Hindistan 13. sıradan 5. sıraya, Çin 6. sıradan 2. sıraya yükselmiş, biz ise 17. sıradan 20. sıraya düşmüşüz... Bakınız, marka değeri çok önemli. Amazon’un şirket değeri 1,5 milyar dolar, fakat marka değeri 150 milyar dolar. Türkiye’nin (ilk 500’de yer almasa da) dünyaca tanınan en bilinen markası olan THY’nin marka değeri ile birlikte toplam değeri 2,5 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Güney Kore’yi, Çin’i, Hindistan’ı ve Endonezya’yı bir kenara bırakalım, minicik İsviçre’nin bile arkasında kalmış durumdayız. Hayallerle geldiğimiz nokta budur... Belki 2023’te “halen ilk 30 içinde yer almakla” övünüyor duruma gelebiliriz, kim bilir...

Elbette Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile partisi Ak Parti sonuna kadar giderek seçimleri iptal ettirebilirdi, ne de olsa diğer üst mahkemeler gibi YSK da çoktan Ak Partinin bir alt kurulu haline gelmiş durumda. Beyefendiyi bundan vazgeçiren tek şey yine her gün yaptırdığı anket çalışmaları oldu. Muhafazakâr kesimde bile artan bıkkınlık ve bezginlik hissi, yeni bir seçimde İmamoğlu’nun bu sefer %0,3 değil de %3 kadar fark atmasını sağlayabilirdi. Nitekim Optimar’ın Türkiye genelinde gerçekleştirdiği bir kamuoyu araştırmasına göre, İstanbul’da oyların yeniden sayılmasını olumlu görenlerin oranı 40,2. Bu bağlamda “İstanbul’da oy sayılarının tutanaklara yanlış aktarılmasında Fetö’nün bir etkisi olabilir mi?” sorusuna, araştırmaya katılanların yüzde 28,8’i “evet” demiş. İstanbul’da yeniden yapılan oy sayımlarının sonucu değiştireceğini düşünenlerin oranı 31,3. İstanbul’da oyların yeniden sayımlarının sonucu değiştireceğini düşünenlerin yüzde 61,9’u araştırmaya göre yerel seçimde oyunu Ak Parti’ye vermiş. Vaziyet budur...

Evet, hukuk, ekonomi ve demokrasi alanlarında dökülüyoruz. Zaten bunları çıkarınca, bir ülkenin hayatında daha ne kalıyor ki? Sınır Tanımayan Gazetecilerin raporunda, Türkiye 180 ülke arasında 157. sırada yer alıyor. Çoğulcu demokrasi, hukukun üstünlüğü ve yapısal reformlar gibi kavramlar belleğimizde kaybolmaya yüz tutmuş hatırlar hükmünde. Bir zamanlar Ak Parti hükumetinin Başbakanlığını yapmış olan Ahmet Davutoğlu’nun başdanışmanı olarak da görev yapmış olan Etyen Mahçupyan bile, bu gidişle “gelişmekte olan ülkeler” klasmanından “üçüncü dünya ülkeleri” ligine düşebileceğimiz öngörüsünü dile getiriyor...

Aslında Ak Parti bu seçimi (de) kaybetmedi, sadece büyükşehirlerde yenilgi aldı. Ak Parti 2014 yılında toplam oyların %43,16’sını, 2018 genel seçimlerinde de %42,56’sını almıştı. Bugün itibariyle oylarını %44,42’ye yükseltmiş durumda. Üstelik böylesi derin ve vahim bir ekonomik kriz ortamında. CHP’nin oy oranları ise aynı dönemlerde sırasıyla %26,6, %22,64 ve %30,07 olarak gerçekleşti. Tabii HDP’den gelen oyları arındırarak bu oranlar 3-4 puan kadar daha azaltılabilir. 17 yılda 15 seçimi kazanmış olan Ak Partinin sırtına bu “şaibeli seçim” algısı yapıştı kaldı. Seçim gecesi Binali Yıldırım’ın berbat ve yenilmiş bir yüz ifadesiyle ekranlar önüne çıkıp “kazandık” açıklaması yapması ve Anadolu Ajansının veri akışını maçın uzatma dakikalarında 11 saat kadar dondurması ve akabinde Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz’un başı, sonu, anlamı ve içeriği belli olmayan sayıklamaları ile devam eden gidişat, Ak Parti’yi kendi seçmeni nezdinde dahi mahkûm etti. Sonunda Ekrem İmamoğlu’na bu nevi büyük bir “mazlum” payesi verilmesi riski alınamadı, oyların tekrar ve tekrar sayılması aradaki farkı kapatmaya yetmedi ve netice itibariyle mazbata kendisine 17 gün gecikmeyle de olsa teslim edildi. Devlet Bahçeli’ni de dediği gibi “1 oy farkla dahi olsa” tecelli eden ve etmesi gereken millet iradesine saygı gecikmeli de olsa gösterildi.

Şimdi İmamoğlu’nun görev ve sorumluluğu gerçekten büyüktür. Zira 1994 yerel seçimlerinde, bundan tam 25 sene önce kendisini “sol” olarak tanımlayan üç siyasi partinin ayrı adaylar göstermesi ile, İstanbul ve Ankara %24-25 gibi oranlarla siyasal İslam’a teslim edildi ve bir daha da geri alınamadı. Bunun vebali çok büyük olmalı. Kaybolan yılların hesabını biri vermeli. En azından İmamoğlu öyle bir başkanlık sergilemeli ki, İstanbul halkının beklediğine değsin...