2013’te “Kafamdaki Bitler” adıyla yayımlanmıştı ancak torunlarıyla son görüşmemizde yapıtın adının dedelerinin hikâyesini yeterince ifade edemediğini dile getirdiler. İyice düşünüp taşındıktan sonra “Piç Neytullah’ın Öyküsü” adında karar kıldık.

Aradan geçen yıllar… Kitabın ikinci basımı olacağı için doğal olarak seviniyorum (bu hafta KDY etiketiyle yayımlanacaktır), zira daha önce açamadığım ve açıp sonuna kadar izleyemediğim videoları hızla gelişen teknolojinin olanaklarından faydalanarak açmayı başarmıştım. Bu durum Piç Neytullah’ın öyküsünde kalmış olan çatlağı gidermek için olağanüstü bir fırsattı, en azından benim için öyleydi. Bunun için ne kadar mutlu olduğumu size anlatamam. Çünkü Piç Neytullah benim de kahramanımdı. Sanırım onu tanıdıktan sonraki tüm yaşantımda onun izleri görülecektir. Bu denli bağnaz ve feodal bir toplumda yaşadıklarını yorumlama biçimi ve bilgeliği beni derinden etkilemişti.

Piç Neytullah artık yaşamıyordu ve onunla ilgili elimizdeki tek kaynak bu videolardı. Tekrar tekrar izledim bu videoları ve duyduğumdan kesinlikle emin olduğum sözcükleri yazıya aktardım.

Ayrıca Piç Neytullah’ın sesinin ağırlığı, cümleleri, vurgusu düz bir anlatımdan daha çok dizeyi çağrıştırdığını fark ettim (belki de bunun tek nedeni ilerlemiş yaşıydı), elbette bunu da görmezden gelemezdim. Okurların, Piç Neytullah’ın sesinin rengini bozmadan, hatta sesinin tüm tonlamalarını daha iyi duyabilmeleri için elimden gelen tüm çabayı gösterdiğimi bilmelerini isterim. Burada eksikliklerim elbette kalmış olabilir. Sonuçta konuşma dilini yazı diline geçirmekten başka yaptığım bir şey yok.

İtiraf ediyorum, videoları izlerken karşımda Homeros duruyormuş gibi hissettim. Umarım sözcüklerini okurken (ki her ne kadar Türkçe konuşmaya çalıştıysa da araya sık sık ana dili olan Kürtçe sözcükler kaçıyordu, hem de fazlasıyla) benzer bir duyguyu sizde hissedeceksiniz.

Bu haliyle Piç Neytullah’ın öyküsünün tamamını okuyacaksınız, gerçi bir öykünün tamamı ya da sonu var mı ki, bu biraz kuşkulu.

Tadımlık:

Mîr Âlo’yu huzuruna çağırır.

Mîr, “Bana öyle bir şey getir ki,” der Âlo’ya, “dünyada ondan daha güzel ve daha lezzetli başka bir şey olmasın.”

Ve ekler:

“Sana bir yıl mühlet veriyorum, zamanında bulup önüme koyamazsan canınla ödersin.”

Âlo oradan ayrılır.

Dünyanın her yerini gezip dolaşır.

Dünyada birçok güzel şey görür.

Ama hiçbiri dünyanın en güzel ve en lezzetli şeyi değildir.

Sonunda verilen zaman tükenir.

Üzgün, boynu bükük bir halde evin yolunu tutar.

Cellâdın ellerine düşeceğinden emindir artık.

Karısı, “Bir yıldır yoksun ve şimdi döndün, mutlu olman gerekirken neden bu kadar üzgünsün?” diye sorar.

Âlo, Mîr ile arasında geçenleri bir bir anlatır.

“Üzülme,” der karısı, “sorunun çaresini ben biliyorum.”

Ve ekler:

“Git kasaptan bir dil al, iyice pişir ve Mîr’ın önüne tepside götür.”

Âlo karısının uçurumdan sarkıttığı bu ipe çaresizce tutunur.

Gider kasaptan taze bir dil alır; yıkar, iyice temizler; pişirip söylendiği gibi tepside Mîr’ın önene koyar.

Mîr dili afiyetle yer.

Karşısında üzgün duran Âlo’ya söylenir:

“Canını kurtardın, bu dünyada dilden daha lezzetli ve daha güzel başka bir şey yoktur.”

Ve ekler:

“Şimdi de sana bir yıl daha mühlet. Bana öyle bir şey getir ki dünyada ondan daha çirkin ve daha pis başka bir şey olmasın.”

Âlo oradan ayrılır.

Dünyanın her yerini gezip dolaşır.

Dünyada birçok çirkin ve pis şey görür.

Ama hiçbiri dünyanın en çirkin ve en pis şeyi değildir.

Sonunda verilen zaman tükenir.

Üzgün, boynu bükük bir halde evin yolunu tutar.

Cellâdın yolunu gözetlediğinden emindir artık.

Karısı, “Bir yıldır yoksun ve şimdi döndün, mutlu olman gerekirken neden bu kadar üzgünsün?” diye sorar.

Âlo, Mîr ile arasında geçenleri bir bir anlatır. “Üzülme,” der karısı, “sorunun çaresini ben biliyorum.”

Ve ekler:

“Git kasaptan bir dil al, iyice pişir ve Mîr’ın önüne tepside götür.”

Âlo karısının uçurumdan sarkıttığı bu ipe çaresizce tutunur.

Gider kasaptan taze bir dil alır; yıkar, iyice temizler; pişirip söylendiği gibi tepside Mîr’ın önene koyar.

Mîr dili zor bela yer.

Ve karşısında üzgün duran Âlo’ya söylenir:

“Canını kurtardın, bu dünyada dilden daha çirkin ve daha pis başka bir şey yoktur.”

____________________________

Not: Fotoğraflardaki çocuğun Piç Neytullah’la herhangi bir akrabalık bağı yoktur, temsili olarak koydum.