AKP, Meclis’te yeterli ve geniş bir çoğunluğa sahip iktidar partisi olarak onuncu yılını altı ay sonra dolduracak. Önümüzdeki milletvekili seçimlerine kadar, beklenmedik çok büyük bir gelişme olmazsa, bu konumunu koruyacak, hatta güçlendirecek. Bugün AKP, iktidara iyice yerleşmiş, kendi kadrolarını devlet içine büyük ölçüde yerleştirmiş; 4+4+4 yasasında olduğu gibi, istediği yasayı hızla çıkaran; bazı yasaları ise kamuoyunu oyalamak için hazırlayıp komisyonlarda süründüren; MİT’e, MGK’ya, polise ve yargıya hâkim; üniversitelerin büyük çoğunluğunun ve YÖK’ün başında kendisiyle uyumlu yöneticilerin olduğu; yandaş sendikaların güçlendiği ve bunların özellikle kamu sektöründe öne çıktığı; medyanın önemli bir kısmının uyumlu ve hatta bir kısmının doğrudan Başbakan güdümlü olduğu; kendine yakın güçlü bir sermaye çevresinin oluştuğu; TSK komuta heyetinin kendisine karşı saldırganlığını büyük ölçüde törpülemiş; siyasal gündemi belirleme ve yönlendirme kapasitesi güçlü bir iktidar partisi.
Bugün hükümet politikalarını değerlendirirken, AKP’yi sanki iktidara yeni gelmiş, devlete hâkim olamayan ya da Meclis’te çoğunluğa sahip olmadığı için eli kolu bağlı bir parti olarak değerlendirmek mümkün değil. Ama hükümet politikalarına yönelik eleştirilerin böyle bir filtreden geçmesi gerektiğini öne sürenler var. Örneğin bunu bu açıklıkla, yakın tarihte, Etyen Mahçupyan dile getirdi. Hükümet politikalarının demokrasi eksiğine işaret eden bazı muhafazakârlara karşı “AKP’nin halen devlete hâkim olamadığı gerçeğini görmezden gelerek hükümet politikaları yorumlanabilir mi?” ikazını dile getirdi (Zaman, 9.5.2012). Bu durumda, AKP’nin devlete ‘hâkim olabilmesi gerçeği’nin gerçekleşmesi, bugün iktidar partisinin sahip olduğu hâkimiyet derecesinden daha geniş ve derin bir hâkimiyet mi gerektiriyor? Eğer böyleyse, böyle bir değerlendirme normu nasıl bir siyasal rejime tekabül eder?
Devlete bugünkü gibi ve haliyle daha fazla hâkim olmanın adı devlet-parti bütünleşmesidir. Çoğumuzun eleştirdiği tek parti döneminin önemli özelliklerinden biridir bu. Devlet-parti bütünleşmesi, devlet-toplum bütünleşmesiyle tamamlanınca, ortaya totaliter rejim çıkar. O ileri aşamaya gelmeden de bir siyasal partinin devlete bütünüyle hâkim olması, orada demokrasinin olmadığının en güçlü kıstaslarından biridir. Çünkü bir siyasal partiden tarafsız davranmasını istemek demokratik siyasetin doğasına aykırıdır. Demokraside, siyasal alanın hâkim aktörleriyle devletin arasında da bir mesafe olması gerekir. Bir partinin bütünüyle devlete hâkim olması, devletin de siyasal olarak taraf olması anlamına gelir. Bu ise siyasetin özerkliğinin yerini siyasanın toplumun tüm alanını kapladığı ve siyasal iktidarın mutlak taraf olduğu bir rejim demektir. Parti-devlet bütünleşmesinin gerçekleştiği totaliter rejimlerde, tek parti diktatörlüklerinde veya denetimli çoğulculuğun olduğu çoğunlukçu/plebisiter rejimlerde sorun tam da devletin siyasal taraf olması, iktidar partisinden yana taraf olmasıdır.
Devlete bütünüyle hâkim parti, Türkiye siyasal tarihinden de gayet iyi bildiğimiz bir rejimdir. Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunu izleyen dönemde, devletleşmiş parti rejimine sahipti. Devlet mi CHP’ye hâkimdi yoksa CHP mi devlete? Farklı açılardan ikisini de savunmak mümkün. Ama her durumda siyasalın toplumsal alanın bütününü örtme eğiliminde olduğu bir rejimdi bu.
Belki Mahçupyan tam bu noktada CHP ve AKP arasında önemli bir fark olduğunu iddia edebilir. Eskiden devlet CHP’ye hâkimdi, dolayısıyla CHP devlet partisiydi ama çevreden gelen AKP’nin ana dinamiğinin, tersine, devleti boyunduruk altına almak olduğunu söyleyebilir. Bu mantığın izini sürünce, AKP’nin eleştirilebilir olması için gerekli olan ‘devlete hâkim olabilmesi’ halinden, devleti AKP’lileştirmenin, AKP devleti kurmanın anlaşıldığı sonucu çıkar. Ancak bu aşamaya ulaşıldığında hükümet politikalarının demokratik bir perspektiften eleştirel bir değerlendirmesinin anlamlı olabileceğini ima etmek yaman bir çelişki değil midir? Ya da burada zımnen kastedilen, ‘demokrasi ve demokratik rejim Müslüman toplumunda ancak bu biçimde ve bu kadar olur’ mudur?