Kapitalizm, adı üstünde paranın düzeni. Paranın iktidarı, paranın beyliği, egemenliği. ”Mühür kimde ise sultan odur” yani para kimde ise sultan odur. Üretim araçları, üretim ilişkileri, kâr, meta, sermaye; emek v. s. İşin özü emek sömürüsü den elde edilen sermayede, para da.

Sakıp Sabancı söylemişti. ”Para yeşereceği yere gider”. Sermayenin memleketi yoktur hesabıyla. Nerede daha çok olacaksa oraya doğru gider. Paranın düzeni kapitalizmde işin özü kâr, daha fazla kârdan başka bir şey değildir. Britanya'nın Virgin adalarında şirketi olmayan yok adeta. Bugün her biri "tekel" olsa da eskinin kompradorları ve şimdinin türedi zenginlerine kadar birçok para babasının dünyanın değişik adalarında şirketleri var. Buralardaki bankalar üzerinden Avrupanın güzide yerlerinde gayrimenkul almışlar, bunları alırken de “vergiden kaçınmışlar”. Memleketimizde kendilerine sunulan "vergi barışı", "vergi sıfırlanması "da işin cabası. Evdir, malikane'dir falandır filandır gidip bir hafta kalıp kalmadıkları ayrı, ileride belki de sığınacakları bir limandır, (belli mi olur bakarsın parasızlar, baldırı çıplaklar yönetime gelir) bir sigortadır, bir “yatırım”dır.

Memlekette vergisini tıkır tıkır ödeyenler emeğiyle geçinen ücretli çalışanlar. Daha ücretlerini almadan peşin kesilir, vergiler. Emekçiler sadece vergi ödemezler, Onlar yoksulluğa kıt kanaat geçinmeye de vergililer adeta. Tüketim maddelerini alırken tıkır tıkır ve peşin öderler değişik adlardaki vergileri. Para sahipleri de tüketim maddelerinde vergi “öder”. Örnek gıda maddeleri ve tekel ürünlerinde aynı katma değer vergisini öderler. Zengin fakir fark etmez. ”Eşitlik ne güzel”! Çiftçi, traktör sahibi veya sıradan herhangi bir binek araç sahibi de KDV, ÖTV öder. Yat sahibi ile traktör sahibi aldığı motorinde aynı oranda özel tüketim vergisi ödemez. Neden ödesin ki. Düzen paranın düzeni değil mi? Pırlantanın lafını etmek bile abes. Emekçide pırlanta alacak para mı var?

Dünyanın her yerinde kapitalizmin borusu ötüyor. Kiminde az ya da çok sosyal haklar var. En azından vergide eşitlik var, parası olan ile olmayan arasında. Vergi de adalet “çok kazanandan çok az kazanandan az vergi” pek mümkün gözükmüyor. Bizde yok, iyi kötü vergide adaleti sağlamaya yakın olanların para sahipleri, hükümet edenler ne yapsın “mecburen offshore".

Adil gibi gözükmesi bir yana para (daha geniş anlamıyla sermaye) sahipleri egemen olduklarından dolayı testere gibi bir sana bir bana değil, keser gibi hep bana hep bana işler.

Üç aylık dergi “Teori ve Eylem”in sonbahar sayısının dosya konusu mafya. Dünyada ve bizdeki mafyanın kuruluşundan gelişmesine hemen her ülkede şu yada bu ölçüde mafyanın varlığı ve devlet ile iç içeliğini anlatan bir çok yazı var. Maksadım ne dergiyi tanıtmak ne de mafya ile ilgili laf etmek. Meraklısı bulur okur. Benim dikkatimi çeken bir alıntı, onu buraya aktarmak.

İtalyan yazar Sandro Ferrari'nin "İtalya'da mafya, ekonomi ve siyasi güç" başlıklı yazısında Marks, "sermayenin dünyaya tepeden tırnağa, her gözenekten kan ve irin damlatarak geldiğini" söyler. Marks Kapital’de T. J. Dunning' in sözlerini aktarır: "Yeterli kâr olunca sermayeye bir cesaret gelir. Güvenli bir yüzde 10 kâr ile her yerde çalışmaya razıdır, yüzde 20' de iştahı kabarır: yüzde 50 küstahlaştırır; yüzde 100, bütün insani yasaları ayaklar altına aldırır; yüzde 300 kâr ile sahibini astırma olasılığı bile olsa, işlemeyeceği cinayet, atılmayacağı tehlike yoktur. Eğer kargaşalık ile kavga kâr getirecek olsa, bunları rahatça dürtükler. Kaçakçılıkla köle ticareti bütün burada söylenenleri doğrular. " (Teori ve Eylem, sayı 53, sayfa 42)

Pandoranın kutusu açıldıkça ortalığa saçılanlara şaşıranlar az değil. Demek ki şaşırmamak lazım, mesele iştah olunca küstahlaşmak normal, kendi yasalarını ayaklar altına almaktan suç işlemekten, sahibini astırmaktan normal bir şey yoktur. Kapitalizm budur. Paranın düzeni budur. Bu düzenin şu yanlışına şu eksikliğine karşı durmak yetmez hepten karşı olmak paranın egemenliği yerine emeğin egemenliğini hayata geçirmek şart. Şart!

Paranın saltanatı, birden bire veya kendiliğinden ortadan kalkmayacağına göre, yoksulun, emekçinin filesi kendiliğinden dolmayacağına göre, eşitlik ve adalet gökten inmeyeceğine göre bir araya gelmek şart. Yoksulluğa, yolsuzluğa, hayat pahalılığına karşı bir araya gelmek şart. Tek adam yönetimine karşı demokrasi ve özgürlük için bir araya gelmek şart.

Peki bunları yapmak, yapabilmek için seçimi beklemek şart mı?