Osman Kavala, 18 Ekim 2017 günü gözaltına alındı. 01 Kasım 2017’de ‘hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs’ ve ‘anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs’ suçlamalarıyla tutuklandı.

Gözaltına alındıktan sonra üç ayrı suçlamadan dört kez tutuklandı. Üç kez salıverilmesine karar verildi. Bir kez de atılı suçtan aklandı. Gezi Davası duruşmasının bittiği, bu suçtan aklandığı günün akşamı yeniden adliyeye götürüldü, tutukluluğunun sürmesine karar verildi.

Osman Kavala “tutuklu”. Bir yargı organı tarafından yargılanarak suçu saptanmış “hükümlü” değil. Yargılama sonunda büyük bir olasılıkla aklanacak.

Suçlu olduğu kanıtlanmamış, Gezi Olayları Davası’nda aklanmış bir insanın 1000 gün tutukevinde, üstelik tek kişilik hücrede yatırılması, bir siyasal öç almadır. Dünya hukuksuz tutukluluk davaları tarihine örnek olacak bir tutumdur. Nasıl bir hukuksuzluk ortamında yaşadığımızın göstergesidir.

AİHM, Osman Kavala’nın tutukluluğunun siyasal amaçlı olduğunu, tutuklanmasını gerektirecek bir suçlama yönetilmediğini belirterek, hemen özgürlüğüne kavuşturulmasına karar verdi. İç yargılamalar ve AİHM kararına karşın 1000 gündür tutukluluğu sürdürülmekte.

Osman Kavala’nın tutukluluğu, Yargının nasıl acınası durumda olduğunun, uygulanan yönetim sisteminin niteliğinin ne olduğunun göstergesi.

Osman Kavala, insan hak ve özgürlükleri alanlarında yapılan çalışmalarda çok karşılaştığım, akılcı, barışçıl, sağlıklı düşünceleri, alçak gönüllü davranışlarıyla tanımaktan mutluluk duyduğum bir insan. Suç işleme eğiliminde olmadığını yakından gördüğüm bir insan. Sorunları barışçıl yollardan, savaşarak değil konuşarak, uzlaşarak, hak, eşitlik ilkeleri içinde çözmeye çalışan, insan sevgisiyle, yardımlaşma duygularıyla donanmış bir Osman Kavala olarak tanıdım kendisini.

Bunları yazarak bir Osman Kavala övgüsü yapmak düşüncesinde değiliz. Tanıdığım Osman Kavala’yı, algılayabildiğim niteliklerini okurlarla paylaşmak düşüncesindeyiz.

Osman Kavala, eşi, çocukları, arkadaşları, yakınları kendisinin suçsuz olduğunu biliyor. Onun için Kavala dimdik ayakta. Tutsaklığının 1000 gününün birinde bile eğilmedi, bükülmedi, ödün vermedi.

Tutukevine düştüğünüzde, haklılığın neye yaramadığını, haksızlığın nasıl insanın tepesine bindiğini, bu ülkede nasıl suçsuzun suçlu, geçek suçluların suçsuz yapılığını anlarsınız.

Osman Kavala’yı, Ahmet Altan’ı daha birçok siyasal tutsağı haksız yere yatırarak herkese, “istediğimizi tutuklar, yıllarca süründürürüz” denmek istenmekte. Güç gösterisi sergilenmekte. Güçlünün hukukunun nasıl işlediği anlatılmak istenmekte.

Edebiyat eleştirmeni Tahir Alangu hocamız, bir dersinde, bir yazarımızın görüşlerinden yararlanarak vardığı sonucu şöyle özetlemişti: Türkiye’yi tanımak için:1) Yargı organlarında yargılanmalısınız. 2) Tutukevine girmelisiniz. 3) İcra Dairelerine bir işiniz düşmeli. Bu üç deneyi yaşamayan bu ülkeyi tanıyamaz, demişti. O günlerden buyana, haksız, hukuksuz yargılanmaların yapıldığını, insanların nasıl suçsuz yere yargılanıp hükümlü durumuna getirildiğini, İcra Dairelerinde ne tür acımasızlıkların yaşandığını, tutukevlerinde insanların yıllarca suçsuz, insanlık dışı koşulla altında süründürüldüğünü görünce, hep Tahir Alangu hocamızı anımsarım.

Osman Kavala’nın tutsaklığını her anımsadığımda, Tahir Alangu gelir gözlerimin önüne.

Başkalarına zarar veren, insanların haklarını çiğneyen, mallarına el koyan gerçek suçlular var. Bunlar tutukevlerinde kalmalı, başkalarına zarar vermeleri önlenmeli. Bunların yanında, bu ülkede, yaşadığımız dünya şu şöyle olsun, bu böyle yapılsın diye düşüncelerini açıklayanların tutukevlerinde olmaları, yalnız burada olanlara değil tüm insanlığa yapılan büyük haksızlık.

İnsanların duygularını, düşüncelerini özgürce açıklayamadıkları toplumların gelişmesi, iyiliklere, güzelliklere ulaşması olanaksız. Kavala’nın tutukluluğu bu gerçekliklere önek bir olay.

Tutuklanmadan, siyasal bedeller ödenmeden bu ülkenin siyasal sistemini, hukuk sistemini, siyasetçilerinin, siyasal kurumlarının acımasızlığını anlamaları olanaksızdır.

1000 gün söylenmesi kolay, yaşanması çok güç bir süre. Bir hücre içinde tüm özgürlüklerinizden yoksun bırakılmış olarak yaşamanın ne anlama gelebileceğini, tutukevlerinde kalmayanların anlaması güçtür. Günlerin, gecelerin nasıl bitimsiz olduğu ancak o dört duvarın arasında anlaşılmakta.

Tutukevlerinde haksız yere yatanlar, her geçen gün daha da güçlenirler, bilenirler. Siyasal suçlamalar nedeniyle tutuklanmış, süründürülmüş insanlar içinde büyük çoğunluk, daha güçlü, bilgili olarak buralardan ayrılırlar. Onları “uslandırdıklarını” sananlar, “bilinçlendirdiklerini, kinlendirdiklerini, bilediklerini” daha sonra anlarlar. Kavala’nın da böyle bir donanımla tutsaklığını tamamlayacağından kuşkumuz yok.