İki gündür dillerden düşmeyen bir fotoğraf. Aylar önce Mardin’de çekilmiş bir düğün yemeği fotoğrafı. Bugün Hürriyet'teki köşesinde Ahmet Hakan ‘Ben de oradaydım’ diye yazmış. Ne yapılmak isteniyor diye anlamaya çalışmış o da. Birçokları da bu minvalde kalem oynatmışlar. Anlamaya çalışmanın bir manası yok aslında, neyi kaynak aldığı bilinen bir başbakanın gelecek dönemde yıldızını parlatacağı basın organının "Yeni Akit" olacağının işaretidir bir anlamda bu yapılan.

Fotoğraflar üzerinden siyaset yapmaya çalışmanın başta kendisine yararı olmayacağını çok iyi bilen başbakan, kendi bekasına sürdürmenin çeşitli yollarını bulmuştur aslında...

Nasıl mı?

Öncelikle kendisinin ya da bir şekilde ailesinden birilerinin veya "yakini"nin desteklediği yayın kuruluşları medya organları dışındaki gazetecilere, köşe yazarlarına ve tüm düşünenlere yaptığı psikolojik baskı sonucunda bu medya organlarını marjinalleştirmiştir.

Aynı şekilde adında "sol"un kokusu olan medya kuruluşları şu kritik günlerde manşetlerini bırakın ilk sayfalarında açlık grevlerinden tek kelime bahsetmeden geçebilmekte. Başbakan'ın istediği de budur zaten. Yayınları ve yayıMları marjinalleştirerek kendi yarattığı medyanın görünürlüğünü artırmak.

İşte oluyor. Türkiye'nin en çok satan gazeteleri ve en çok okunan köşe yazarları rakamsal olarak devletin elinde şu anda. Halkın %47'sinin oyunu gelecek tehdidi ve başarılı bir psikolojik siyaset ile esir alan hükümet, kendi esirlerine yayın yapan kendi yayınlarını oluşturup okutuyor.

Alternatiflere hayat yok. Varsa bile kendi aralarında. Başbakan'ın ördüğü Çin seddinin dışında. İşte fotoğraf üzerinden siyaset de buna benziyor. Çin'e benzeyen ekonomi, Çin'e benzeyen çalışma koşulları ve yasaların yanı sıra ithal ettiğimiz duvarı da anmak gerek belki bu arada.

Başbakan Yeni Akit'in yayınladığı bu fotoğrafı iki gündür konuşarak, diyor ki aslında bize; "Ben sizin babanızım, ben ne dersem o olur!"

Açlık grevinin adı dahi çıkmadan ortaya yenen bu yemeğin fotoğrafının 17 Temmuz'da çekilmiş olmasının bir önemi yoktur. Ahmet Hakan'ın Hürriyet'te yazdığı şahitliğini bile görmezden gelmesini sağlayabilir bekası için. Gerekirse Temmuz ayının adını değiştirip Ekim yapabilir Başbakan.

Bir tanrı kompleksi örneğidir yaşanan... 

Peki ama tanrı kompleksinin altında kalanlar...

Bir fotoğrafçı dostum şu hikayeyi anlatmıştı birkaç yıl önce:

"Sovyetler Birliği dağılınca tüm eski Sovyet ülkelerinde milliyetçi hareketler hortladı. Birdenbire birikmiş bir milli enerji patlaması oldu. O sırada tüm komünistleri akıl hastanelerine kapattılar. Onları tutuklayamazlardı.  Yeni kurdukları cumhuriyetçi rejimlerinde bu ilk aşamada yapılabilecek en kötü imajı oluştururdu. Onların hepsini akıl hastası ilan ettiler. Sovyet ülkelerindeki kapanan tüm fabrikaları da cezaevi görünümünde akıl hastanesi yaptılar. Kaçmasınlar diye de dikenli teller ve asker gardiyanlar diktiler kapılarına. O insanlar 10 yılda öldüler zaten. Ölmeyenler de gerçekten akıl hastası oldular 10 yıl içerisinde."

İşte şu anda Türkiye'nin içinde bulunduğu durum da budur. Bizi de koca bir akıl hastanesine kapatıp hepimizi deli olduğumuza inandırmaya çalışıyorlar. İşin kötüsü bazılarının kendilerini şimdiden gerçekten deli konumunda algılamaları. İşte en acısı da bu. Giderek çoğalacağımıza, bölünerek azalıyoruz...

Fotoğraflarla siyaset Başbakan'ın kaçınması gereken bir konu halbuki. Kendi aile albümündeki fotoğrafların unutulduğunu mu sanıyor?