2012'yi tamamlarken Samatya'da Maritsa Küçük cinayetiyle irkildik. Uyandırıldık. Ancak Maritsa küçük bir ilk değildi son da olmayacaktı.

Bu süreç içerisinde birçok olay bağlamsızlaştırılarak birbirbirinden ayrıksılaştırılarak üstü kapatılmıştı. Hrant'ın ölDÜRülmesini MÜNFERİT diye açıklayan Emniyet yetkilileri Maritsa Küçük cinayetini de uzun bir süre açıklama yapmayarak “MÜNFERİT” ilan etti. Halen bu cinayetle ve diğer nefret saldırıları ile ilgili bir kişi bile yargı karşısına çıkarılmış değil.

 

4-5 yıl önce İstanbul Üniversitesi'nin ormanlığın içinde gözden ırak Su Ürünleri ve Orman Fakültesi'nden bir kız öğrencinin haberini yapmıştım. Kampüste, sınıfta ve koridorda sürekli kendisine Ermeni olduğu için taciz edildiğini anlatmıştı. Rektör annesine “aman canım büyütmeyin, çocuk bunlar” deyip MÜNFERİTleştirmişti olayı ama ne tesadüftür ki tam da fakülte yakınında bulunan Ülkü ocaklarının önünde 'takılan' gençler tam da bu şikâyetten bir süre sonra Ermeni öğrenciyi otobüste bir akşam saatinde sıkıştıracak, öğrenci de kendini otobüsten aşağı atarak kurtaracaktı.

Sonraki şikâyetler de yine aynı cevaplarla sonuçlandı. Çünkü karşılığında yetkililer öğrencinin okula gelmemesinin kendi psikolojisi için iyi olabileceğini telkin etmeye başlamıştı. Zaten o da sınavlarına gitmeye bile korkmuş ve sınıfta kalmıştı. Bir yıl sonra üniversiteden ayrıldı...

 

Aynı şekilde Ankara Üniversitesi'nde S.A., 2011'de Mavi Marmara Gazze’ye giremediğinde, okuldaki öğrencilerin dilinde sürekli bir Yahudi’ye, Ermeni’ye, Rum'a küfür edildiğini anlatıyordu bu kez. Bir gün, fakülte koridorunda çevrelenmiş taciz edilirken bulur kendini S.A.

“Bu küçücük boyumla, birine böyle bir şey yapabileceğimi hayatta düşünmezdim” diye anlatıyor, bir yandan yaptığından utanarak. Nasıl yaptığını kendisi de anlamamış, ama en azılısının üzerine atlayıp alnını ısırmış… O gün bugündür kimse ona yanaşmıyor.

 

YOK edile edile 45 bin kalmış bir topluluğun sistematik bir şekilde İDAM'ı yönünde hazırlanan bu operasyonların birbirinden bağımsız olduğunun İDDİA edilmesi, Hrant Dink cinayetinin MÜNFERİT olduğunu iddia edenlerin zihinlerimize sokmak istedikleridir.

 

Kafes operasyonu ile Agos Gazetesi Yazı İşleri olarak davaya müdahil olmak istediğimizde savcının “saldırı gazeteye değil abonelerinizedir” diyerek müdahilliğimizi reddetmesi aynı zamanda Ermenilerin örgütlü mücadele etmesinden ne kadar korkulduğunun göstergesidir.

Hrant Dink bu yüzden öldürülmüştür. Ermenilerin içinde yeniden umut ışığını yakabildiği için...

 

Kafes operasyonu iddianamesinin artık internette bile bulunabilen sayfalarına baktığımızda Ermeni okullarına tehditler gönderilmesi ve toplumun korkutulması istenmiş örgüttekilerden.

Şimdi siz söyleyin bunca şeyi arka arkaya sıralayıp, üstüne bir de Maritsa Küçük'ün ailesine ve çevresine “biz bu işi çözeceğiz siz medyaya konuşmayın” telkinini yapan emniyet güçlerinin, ya da Kadıköy'de İlker Şahin'in çevresindekilere “aman konuşmayın” diyenlerin Kafes Operasyonu'nu düzenleyecek örgütle birebir bağlantısı olduğunu söyleyebilir miyiz?

19 Ocak sonrası Pelitli'de hoparlörlerle gezip halka konuşmayın diyen jandarmanın tavrına ne kadar benziyor değil mi?

 

Samatya kahvelerindeki Ermeniler “aman çocuğum konuşmayalım başımıza daha büyükleri gelmesin” diyerek kaçınırken, Kadıköy'deki Ermeni halkı çocuklarının öğretmeninin öldürülmesinin adli bir vaka olduğuna inanmak istiyor. Çocuklarına cevap vermekte zorlanırken akıllarında “Bir sonraki hedef kim olacak?”ı soruyorlar...

Artık Samatya'da yaşlı Ermeniler çekinerek yüzümüze bakıyor. İmkanı olanlar alışverişlerini çocuklarına, torunlarına yaptırıyor...

Bir yandan da Kasım Ayında ASİMDER Başkanı'nın twitter'dan Ermeni kurumlarının adreslerini paylaştığı günden bu yana bu nefretin geleceğini duyuran NorZartonk İnsiyatifi uyarılarını sürdürüyor, Sayat Tekir: “En yakın zamanda nefret suçları ile ilgili yasa çıkarılmalı. Ermenileri öldürmek artık bu ülkede suç sayılmıyor herhalde ki bu kadar rahatlar” diyor.

Emniyet 'her yerde kontrol ediyoruz, 20 ekip çalışıyor yüzlerce kişi işbaşında' gibi açıklamalarını üçüncü ağızlardan gönderiyor basına ve kamuoyuna. Ermeniler soruşturmadan memnun diye de telkinde bulunmadan edemiyor. Ama üçüncü ağızdan yapılan açıklamalarla aslında kendilerinin kötü bir pozisyona düşürülmesinden kaçınmış da oluyor. Yalanlama ihtimali oluyor. Ama şu ana kadar hiçbir emniyet yetkilisinin ve emniyet görevlisinin kamera karşısına geçip de Ermenileri rahatlatacak bir açıklama yapmamış olması bu konuya gerekli önemin verilmediğini kanıtlar nitelikte.

 

Taner Akçam, “Talat Paşa'nın intikamını Hrant Dink'i öldürerek aldılar” derken haklıydı. Şimdi daha iyi görebilirsiniz.

İntikam ruhu ve nefretin boyutları 2015'e giderken yine tırmandırılmaktadır. 2007'de de Cumhurbaşkanlığı seçimleri vardı ve Hrant “zor bir yıl olacak” diyordu. 2014'te de seçimler var. Sonrasında ise 2015'te Soykırımın 100. yılı anması.

Şu anda gördüğümüz nefret suçlarıyla örülmek istenen ağ 2015 öncesinde dünyaya karşı gizliden gizliye verilmek istenen bir mesajdır. Türkiyeli Ermenilerin bu ülkede birer tutsak olarak tutulduğu mesajı.

 

Buna bir başka ekleme de son günlerde gazete ve internet sitelerine çıkan yazılarla yapılabilir. Türkiye'deki Ermenilerin son 20 yıl içerisinde yaşadığı en büyük travmalardan biri ASALA'dır.

O dönemde özellikle her Türkiyeli Ermeni'ye ASALA'yı kınattırmak gibi bir mahkum psikolojisi uygulanmıştır bu ülkede. Hükümetler değişse de bu zihniyetin değişmediğinin bir göstergesi de çıkan bu yazılardır. Nihat Genç'in Fransa'da katledilen 3 Kürt kadın için “ASALA'yı da düşünün” şeklindeki telkinleri sonuç vermiştir. Bugün toplamda yüzbinleri bulan gazetelerin manşetlerinde ve köşelerinde cinayette ASALA şüphesi ihtimali üzerinde yazılar yazılmaktadır.

16 Ocak 2013 tarihli Bugün gazetesinin manşetine baktığımızda Fransa'nın faili meçhullerin bulunmasında başarılı olamayacağına dikkat çekilirken, başlık ASALA cinayetlerinin de çözülemediği üzerinden giderek atılmış ve bir kışkırtma unsuru işlemiştir.

 

Öte yandan tam bu zamanda Balat'ta Fener Rum Patrikhanesi'nin karşısına asılan Balat gençliği gibi 'MÜNFERİT' imzalı “Balat Vatikan olmayacak” pankartının ve Noel zamanı “Noel Müslümanlığa indirilen bir darbedir, seni çarmıha germelerine izin verme” yazılı afişler her zamanki gibi emniyet görevlileri tarafından 'MÜNFERİT' olarak görülecektir.

Şöyle diyelim bitirirken.

Bu ülkedeki Ermenilerin sayısı 'MÜNFERİT' vakalar sayesinde milyonlardan 45 bine düşürüldü.

Şimdi YOK edilmeye çalışılıyor. Pek ümitlenmeyin, bizlerin bu ülkeyi, eşitlik HAKLARIMIZI alana kadar terk etmeye niyetimiz yok.

 

Türkiyeli Ermeniler için Taner Akçam şunu söylüyor:

“Türkiye'de Ermeni olarak bu kadar şeyin içinde yaşamaya çalışmak bir sanattır”.

Sonuna kadar katılırım hocam, Türkiye'de bir Ermeni olarak yaşamak sanattır.

Ama Ermeniler sanatçı ve zanaatkâr bir millettir.