Türkiye’de tüm sorunların, devletin neyin iyi, neyin kötü olduğunu kendine göre belirleyen otoriter bir yönetim odağı kurmasından ve siyasetin alanını kendi ideolojisi ile sınırlamasından kaynaklandığı biliniyor.
 
Bugün, bu yapının değiştirilmesinden ve demokratikleşmeden söz edilecekse, ehlileşmiş insana değil, ondan farklı olanı görmeye ve sorunlarını, taleplerini dile getirenleri duymaya ihtiyaç olduğu da biliniyor.
 
Bir başka deyişle, eski sistemi reddedenler ve mağdurlar hala hesaba alınmadıkça, o sistemin çoğulculuğundan söz edilemeyeceği gibi, herkesin katılımına açık olunmayınca, onlar adına bir yönetim odağı kurma anlayışı ile demokrasi de gerçekleşmez.
 
Demokratikleşebilmek ve devletin yeniden yapılandırılması için, gerek yeni anayasa hazırlanırken, gerekse iktisadi ve sosyal sorunlara cevap aranırken, hakim ideoloji kendi dışına çıkmaz ve herkesi kapsamazsa, belki yeni bir anayasa yapacak, devletin yeniden yapılanmasını sağlayacak ama, bunun adı yine demokrasi olmayacak.
 
AKP dilinden düşürmediği ‘demokrasi’ ve ‘değişim’ söylemi doğrultusunda hiçbir zaman toplumun tüm farklılıklarını kapsayıcı olmadı. Hakim ideolojinin sürdürülebilmesi için 21. yy'a ayak uydurması gerekiyordu ve bu da kendi siyasi ve iktisadi hareket alanını genişletecek değişimle mümkündü. AKP, toplumun yükselmiş değişim talebine sırtını dayayarak sadece bunu sağlamaya çalıştı.. Toplumun taleplerini dışarıda bırakmayı ve kendinden olmayanı dışlamayı sürdürdü.
 
21. yy'a ayak uydurma iddiasındaki AKP'den beklenebilecek tek şey, siyaseti sivilleştirmek olabilirdi. Onu da 8 yıllık iktidarı sırasında ne kadar gerçekleştirdiğini, bu konuda ne kadar irade ve iddia taşıyıp taşımadığını gördük.
 
Aynı şekilde, eski sistemden muhafaza ettiği uygulamaları da, 8 yıldır yaşadık. Toplumun geniş kesimlerini içine alan iktisadi ve sosyal sorunların artışını, toplumun sesini bir arada örgütlü duyurma ve katılım arayışına tepkisini, onları dışlayan baskıcı otoriter zihniyetini, insanı da doğayı da yok etmeye yönelik düzenlemelerini… demokrasiden uzak geçmiş uygulamaların tümünü muhafaza ettiğini.
 
Değişimden yana olan sağ-sol çoğu yazar, bu 8 yıl boyunca AKP’nin muhafaza ettiklerine değil, sivilleşme arayışına odaklandılar. Elbette bu temel arayış desteklenmeliydi. Üstelik, karşısında kendine sol veya sağ diyen muhalefet, sivilleşmeye karşı direnç gösterirken, hükümet bu konuda kuşkusuz cesaretlendirilmeliydi.
 
Ancak sadece hükümete cesaret vermek yetmiyor, mağdur toplum kesimlerinin tümünün desteklenmesi, seslerini duyurabilmeleri için yanlarında yer alınması da gerekiyor.
 
Milyonlarca çalışanı torba yasa ile güvencesizleştiren, sorun ve taleplerini seslendirirken copla karşılık bulan, başbakanın öğrenci kabullerinde dışlanan, üniversiteler arası kış olimpiyatlarının tribünleri kendilerine kapanan öğrencileri görmezden, sadece medya sektöründe bir ayda 319, bir günde 119 kişinin işten çıkarılmasını duymazdan gelmek ve bütün bu uygulamalara karşı seslerini duyuracak örgütlülükleri, sendikaları ellerinden alınmaya çalışılan insanları unutmakla sivilleşme sağlanamaz.

Çünkü sivilleşme bir araç değil, demokrasinin olmazsa olmazlarından biri. Bütün bunları görmezden gelerek demokrasi talep etmek, demokrasiyi de insanı da araçsallaştırmak olur.
 
Hiç kimsenin mağduriyetini ayırmadan kendi seslerini duyurabilmelerini sağlamak, farklılığa hayat alanı açmak için, demokrat bir zihniyete sahip olmak yeterli.
 
Mağdurların istediği değişim de bu. Gerisini, yani demokrasinin öznesi olmayı, birbirleri ile dayanışmayı, kendi haklarını kendileri savunmayı, ehlileşmiş insanlarla mukayese edilemeyecek kadar iyi bilir ve alırlar zaten.