1969'da, 63'de yürürlüğe giren sendika yasasında değişiklik yapılacağı söylentileri başladı. Yeni tasarı, sendika kurma özgürlüğünü engelliyor, DİSK i devre dışı bırakıyor, işçiyi Türk-İş gibi dönemin sarı sendikasına mahkum ediyordu. İşçiler, üyesi olmasalar da, Türk-İşe aidat ödemek zorunda bırakılıyor, sendika seçme hakkı ellerinden alınıyordu. Bir yıl içinde, söylentinin gerçeğe dönüşme haline karşı, başta DİSK olmak üzere, bütün kitle örgütleri düşünmeye, tartışmaya başladılar. Ancak, biri CHP, diğeri AP tarafından hazırlanan ve karma komisyonda birleştirilerek meclise sevk edilen tasarı, büyük bir gizlilik içinde sürdürüldü. Tasarıda ne olduğu milletvekillerinden dahi saklandı. 11 Haziran 1970'de, mecliste görüşmeye açılıp, alışılmamış bir hızla kabul edildi. Artık karar senatoya, kanun metni topluma ulaşmıştı. Ardından, gerek sendikalardan saklanması ve onların görüşlerinin alınmaması, gerekse anayasaya ve demokrasiye karşı bir karar olduğu yönünde önemli bir muhalefet oluştu. TİP başta olmak üzere, pek çok kuruluş, tasarıya karşı çıktı, protestolar düzenledi.

Yeni tasarının amacı açıktı: işçileri devlet denetiminde tutmak, ekonominin sahiplerinden biri olmalarını, haklarını aramalarını ve taleplerini çoğaltmalarını engellemek. Dönemin devlet yetkililerinden birinin ‘ sosyal bilinçlenme, ekonomik gelişmeyi aştı’ sözü, önemli bir değerlendirme olarak kayıtlara geçti. Soğuk savaş döneminin,  emperyalizm ve devletçe sıkıştırılmış yapısının , çok ötesine geçmiş bir toplum söz konusuydu ve bu toplumun mevcut demokratik hakları kısıtlanmalı ya da ortadan kaldırılmalıydı, ki politikalarını kendi çıkarları doğrultusunda , engelsiz yürütebilsinler.

12 haziranda DİSK genel başkanı Kemal Türkler, basın toplantısı ile, devrimci sendikaların kanun yolu ile bertaraf edilmeye çalışıldığını, işçileri kendi denetimlerindeki sendikaya zorla bağlayarak anayasanın çiğnendiğini, kendilerinin referandum talebine karşı çıkıldığını ve bu durumda 14 Haziran'da sendika yöneticileri ve işyeri temsilcileri ile yapacakları toplantı sonucunda alınan kararı derhal uygulayacaklarını duyurdu. 14 Haziran toplantısından direniş kararı çıktı.

15 haziran da, İstanbul, İzmit, Gebze’ de işçiler, fabrikalarından pek çok kolda yürüyüşe geçtiler. Ankara’da öğrenci ve aydınların katılımıyla düzenlenen yürüyüşle, direnişe destek verildi. İlk gün, 70 bin civarındaki katılım, ikinci gün üç katına çıktı. Hatta Türk-İş’in katılımı engelleme çağrılarına rağmen, kendi üyeleri de fabrikaları boşalttı, direnişe katıldı. Tasarı geri alınıncaya kadar, yürüyüşlerin süreceği duyurusu yapıldı. Pek çok barikat aşıldı, sayı çoğaldıkça çoğaldı.

5 kişi öldü, 200'e yakın kişi yaralandı. 16 Haziran akşamı sıkıyönetim ilan edildi.

Tasarı, senatoda sert tartışmalardan sonra bazı değişiklikler yapılarak, tekrar meclise gönderildi. 29. Temmuz da meclis, senatodan gelen değişiklikleri kabul ederek, tasarıyı yasallaştırdı. Pek çok kuruluş, Cumhurbaşkanı C.Sunay’a başvurarak, veto etmesini talep etti. Ancak 6 Ağustos'ta Sunay imzaladı ve DİSK , bugünü ‘Kara Gün’ ilan etti. Daha sonra TİP Anayasa mahkemesine başvurdu. Açılan davalar sonucunda, mahkeme, en önemli kuralları anayasaya aykırı buldu ve 9 Şubat 72'de bu kararları iptal etti. Mecliste bekleyen ek tasarılar, bu iptal kararının ardından meclis oturumuna sevk edilmeden geri çekildi.

Sıkıyönetime ve 70-71-72 yılları boyunca darbe dahil bütün uygulamalara ve baskılara karşı, işçiler haklarını savunmaktan geri kalmadılar, peşini bırakmadılar. Sonunda kendi sendikalarını geri kazandılar. 1980'e gelinceye kadar.

80'den bugüne 31 yıl geçti. Çalışanlar, kazanılmış hakların savunuculuğu değil, artık yaşam hakkı peşinde. 2008'de Limter-İş'in grev sloganı olan ‘analar dul, çocuklar yetim kalmasın’ diye mücadele yürütüyor.

1980 darbesinin eseri, yoksulluk-sömürü üzerine ya da ekonomik-sosyal-siyasal bir değerlendirmeye giriş yapmaya bile sığmayacak cinsten bir uygulama hüküm sürüyor:

Ekonomiyi milyonlarca işçinin kayıt dışı çalıştırılmasına dayamış bir sistem,
Sendikalaşmayı işten çıkarma ile karşılayan, işçiyi işsizler ordusu ile tehdit eden işveren,
Üreten insanı boş vermiş siyaset,
İşçiye, ayak takımı diyen bir başbakan,
İş dünyasından, sadece işvereni anlayan gazete sayfaları,
Her hasat mevsimi, istif edildikleri kamyonlarda topluca ölüme devrilen tarım işçileri,
Dünya piyasaları ile rekabetin üretenin kurban edilmesi üzerinden sağlandığı iş yerleri,
Birbirlerinin, günübirlik işine dahi göz dikecek, ölümcül koşullara hazır, aç insan gücü, ile…