Cumhurbaşkanı danışmanı, sözcüsü İbrahim Kalın, Twitter üzerinden, "Biz masalları olan bir coğrafyanın çocuklarıyız. Bize yüz elli yıldır modernleşme adı altında başkalarının hikâyeleri anlatıldı. Artık kendi hikâyemizi yazma zamanıdır" diye bir paylaşım yaptı.(1)

Paylaşım tepkilere neden oldu.

Masal Nedir?

“Temel olarak, sözlü anonim halk edebiyatı ürünü olan masal, kahramanları arasında olağanüstü kişi ya da yaratıkların bulunabildiği, anlatılan olayların tümüyle gerçek dışı olduğu, yer ve zaman ögesinin ise sürekli olarak belirsiz olduğu bir anlatı türüdür”.(2)

İbrahim Kalın yandaşlarının özlemleri, anlatmaya çalıştıkları masallar, bu tanımla bir farkla örtüşüyor. Özlemini çektikleri masallar halkın, halk yazınının ürünü değil.

Masal kavramının bir başka tanımı, nitelikleri şöyle:

“Genellikle halkın yarattığı, ağızdan ağıza, kuşaktan kuşağa sürüp gelen, çoğunlukla olağanüstü durum ve olayları yine olağanüstü kahramanlara bağlayarak anlatan halk öykülerine masal denir.

Masallar tümüyle hayal gücü ürünüdür. Gerçekle organik bir bağ söz konusu değildir.

Sunduğu evreni inandırıcı kılma gibi bir kaygı söz konusu değildir. Ortaya çıktıklarında bir kişinin malıyken, yaygınlaştıkça, yöreden yöreye, ülkeden ülkeye geçtikçe halkın malı olur. Masal, anonim bir türdür.

Masallarda genellikle iyilik-kötülük, doğruluk-haksızlık, adalet-zulüm, alçakgönüllülük-kibir... gibi zıt durumların temsilcisi olan kişilerin mücadelelerinden ya da insanların ulaşılması güç hayallerinden söz edilir.

Masallarda milli ve dini motiflere hemen hiç yer verilmez.”(3)

İbrahim Kalın yandaşlarının özlediği masalların, “Masallar tümüyle hayal gücü ürünüdür. Gerçekle organik bir bağ söz konusu değildir” tanımıyla ötüştüğü bir gerçek. Yeniden Osmanlı İmparatorluğu düşleri kurmak, yeniden ülkelerin topraklarına, varlıklarına el koyma, yeniden dünyaya egemen olma düşleri, zamanı çoktan geçmiş, gerçekle ilişkisi olmayan düşünceler.

İnsanlığın yarattığı masal kavramında belirtilen, “Masallarda milli ve dini motiflere hemen hiç yer verilmez” nitelemesiyle günümüzde sürüklenmekte olduğumuz bağnazlık çukurunun bir karşıtlık içerdiği görülmekte. Yapılmak istenenin, “Ulusal, dinsel ögelerle donanmış masallar anlatımı” olduğu gözlerden kaçmamakta.

Türkiye Cumhuriyeti hiçbir zaman demokratik bir yapıya kavuşamadı.

Kendimize özgü masalların anlatılabilmesi için Ortadoğu’nun ilkellikleri içinde çırpınmalı mıydı bu ülke? Bilime, sanata, uygarlığa, insan hak ve özgürlüklerine sırtını dönük olarak sürünse, bizim masalımızı anlatmış mı olurduk?

Ortaçağ’a doğru gidiş düşleri görenlere göre insanlık değerleriyle buluşmak, başkalarının masalları. Oysa bunlar bizim temel gereksinimlerimiz. İnsanımızı bunlarla buluşturabilirsek, insanımıza iyilik, bunlardan uzaklaştırırsak kötülük yapıyoruz demektir.

Modernleşme çabalarının, bu topraklara insanlık düzeyinin ulaştığı yaşama, algı, kültür yapılanmalarını getiremediği ileri sürülebilir. Bunları düzeltmek için çabaların olması saygı duyulacak bir iştir. Aksaklıklar var diye tüm birikimleri silmeye, karalamaya çalışmak üzücü.

İnsanımızın daha insanca yaşaması için, insanlığın ortak kültürü, değerleri anlatmak, bunlarla tanışmak, başkalarının masalları değil bizim insanlaşma, uygarlaşma çabalarımızın anlatımı. Bademlemeler, 9 yaşındaki kız çocuklarının evlendirilmeleri, bir babanın kızına şehvet duyabileceği, töre cinayetleri, 1600 yıl öncesinin Arap dünyası kültürü mü anlatılacaktı?

İnsanlığın geldiği kültür, yaşama düzeyine uygun kültürümüz, öykülerimiz vardı da elimizden alıp başka öyküler mi anlattılar bize?

Egemen kültürün masalları

İbrahim Kalın’ın anlatmaya çalıştığı, halkın kendi oluşturduğu kültür değil, halkı kuşatan egemen kültür olsa gerek.

Egemen kültür, devletin ulaşamadığı alanlarda, halkın kendi arasında yaşattığı bir anlatım türü. Günümüz dünyasında egemen kültürün ulaşamadığı nokta yok. Halk yığınlarını ürettiği bir masalların, değerlerin, kavramların olması, oldukça güçsüz bir olasılık. İletişim araçlarının insan yığınlarını sıkı biçimde kuşattığı bir zaman diliminde yaşamaktayız.

Savaşları çıkartan, tarihi yazan hep egemenler olmuş. Devletli toplumlara geçiş aşamasından buyana halk yığınları, egemenlerin amaçları için kullanılan araçlar durumunda yaşamış.

Adile Teyze’nin anlattığı masallarla uyuyan kuzucuklar gibi, yönetenlerin anlattıkları yalan, geçek dışı masallarla uyuyan toplumsal bir yapıya kavuşulsa, mutluluktan dört köşe olmanın özleminde olanlara, artık toplumlar gözlerini açtı uyarısında bulunmak gerekmekte.

Kolay yönetme uğruna

Bir toplumu bilimden, sanattan, felsefeden koparıp sürü durumuna getirerek kolay yönetilecek edilgen bir yapıya sürüklemenin, haklı gösterilecek yanı yok. İçinde bulunduğumuz süreç bu açmazın çukuruna yuvalanmakta olduğumuzu göstermekte.

Toplumlar farklı uygarlıklarla iletişim içinde oldukları oranda değişirler, gelişirler. Bu süreç insanlığın olmazsa olmazıdır. Toplumları yeniliklerden, farklı uygarlıklardan kopararak belli yapıların egemenliği altına sokmak, insanlığa yapılacak en büyük kötülükler arasındadır.

İbrahim Kalın zihniyeti bunun peşinde olsa gerek.

Türkiye Cumhuriyeti’nin laiklik yönetim kırıntılarının silindiği, eğitim, hukuk, toplumsal yaşamda yeşeren tüm uygarlık izlerinin yıpratılıp çökertildiği, kadın ve çocuk hakları, kısaca insan hak ve özgürlükleri konularında son 20 yılda nereden nereye getirilmeye çalışıldığımız düşünüldüğünde, geleceğimizin içler acısı noktalara gittiğini anlamak güç değil. Yara sıcakken acı duyulmaz. Sürüklendiğimiz ilkelliğin acıları iş işten geçtikten, yaralar soğuduktan sonra anlaşılacak.

İbrahim Kalın ve çevresinin anlayamadığı bir şey var: Ülkeleri, halkları dünyadan kopararak uydurulacak masallarla yönetebilme dönemleri geçmiş durumda. Günümüzde küresel düzeyde anlatılan öyküler, gelişmeler geçerli.

Batı’nın yalnızca giyimini, kuşamını değil, bilimini, teknolojik gelişmelerin, insan hak ve özgürlükleri alanında geliştirdiği değerleri, hukuk sistemini, eğitim sistemini, eğitim yöntemlerini alabilmeliydik. Cumhuriyetin kuruluşunda ulaşılmaya çalışılan bu gelişmeler, zaman içinde kuşa çevrildi. Batı’dan silah, işkence araçları, tüketim araçları, ilaç almanın ötesine geçilemedi.

Anlatılacak masallar, öyküler, insanlığın yakaladığı başarı öykülerini yakalayarak bunları anlatabilmekle anlam kazanabilir. Ülkemiz insanını geriye doğru değil ileriye doğru taşıyacak başarı öykülerine gereksinimimiz var.

--------------------------------------------

(1) Cumhuriyet Gazetesi, 30.07.2020

(2) Vikipedi.

(3) www.turkedebiyati.org › yazi_turleri › masal