Hep uzaktan baktım kendime, çok uzaktan. Yaklaşanlarınızdan tiksindim ve sakındım özümü. Kuş uykusu uzun sürmez, kendi küçük krallığımda. Cin çıktı şişeden. Pek aldırmazdım eskiden ama şimdi ne çok can yakar yalnızlığınız. Bilseniz, ne temizdi gül bahçem ve ne tez kanardım... Olanaksızı başardığımda daha az mutsuz olmadım. O yüzden, ne olur hep kal ve gitmemi isteme benden.

Köşelerde unutulmuş boş bir bavul gibi veya sahne kenarında unutulup bırakılmış sahipsiz bir demet çiçek. Giderek daralan bir yoldan yürüyerek, yolun sonuna gelmiş olduğun gibi bir his. Veya ucuz bir gitar çalarken, ağır bir senfoni baskınına uğramak. Sığ ve basmakalıp romantizm çökelip iteklenirken usul usul şuurun ardına, bambaşka sevimli bir kuşku sızar yalazlanan zihnime. Ateşi harla, közden izle sesimi. İster içinde boğul, ister az bul sezimi.

Yorulmak nedir bilmez hınzır ruhum, kaybolur her göründüğünde ve görünür kayboldukça. Zamansızdır ölüm, ölünce zaman yerinde durmaz, yok olur ve üstelik seçimdir asıl hile, seçtikçe seçeneksiz kalırsınız. Yaşadıkça bitip ölüme akan bu nehirde, doyasıya susmak isteriz. Doğru hesaplar ve yanlış düşünür bir yanı doğrudan dünyaya bakanlar. Oysa hesaba kitaba sığmazdı döngü, çevrildikçe yarılır sarmal, bölünür kuantum kuşaklarımız. Krallığımda ağlar iniyor, yaklaşıyorken korkulan kıyametiniz...