Bizim erkekler uyumayı seviyor. Sabahları erkenden kalkmakta problem yaşıyorlar. Oğlum okul hayatı boyunca hep sabah derslerine geç kalırdı. Bir gün artık her ne olduysa erkenden yola düşmüştük. Onu okula ben götürürdüm her sabah. Yolda bana, “Çocuklar beni geç kalınca öğretmene şikayet ediyorlar. Bugün benden sonra gelenleri ben öğretmene söyleyeceğim demişti”, hınç. Çocuğum erken kalkmanın mahmurluğunu, uzun zamandır arkadaşlarına biriktirdiği kızgınlığı zafere dönüştürmenin sarhoşluğunu yaşıyordu. İlkokul üçüncü sınıfta falandı. Ona dedim ki oğlum arkadaşlarına kötülük yapmak istiyorsan bu sana has bir şey olsun. Kimseyi taklit etme. Onlar gibi davranma. Kötülüğün bile sana dair olsun. Kötülüğün bile kendine haslığı hakkında ona bir söylev çektim ama neler söyledim hatırlamıyorum elbette.

Tanrıya bin şükür söylemlerimin karşılığını aldım. Oğlum kendine has bir çocuk.

Kocamla uzun zamandır birlikteliğimin özünde yatan şey de onun özünü hiç kaybetmemiş olması. Onu ilk tanıdığım günden beri iyi ve kötü yanlarının kendine has olması ve bunları başı dik bir şekilde savunması. Her zaman onun bu huyuna saygı duydum. Fikirlerinden dolayı yalnız kaldığı zamanlara çok şahit oldum ama hep saygı duydum.

***

Bayramda babamla üç gün geçirdim. Babam artık alzheimer hastası. Ama henüz bilincini tamamen kaybetmedi. Her birimizde başka bir insan oluyor. Bu karşılaşmamızda onu keşfettim. Yaşlı olmak akılını kontrol edememek demek, o yüzden insanı tahlil etmeyi kolaylaştırıyor.

Benim karşımda kibirli yanı daha çok ortaya çıkıyor. Çünkü ben onu kendi dünyama davet edip oradan konuşuyorum onunla. Verdiğim mesajda diyorum ki, “Artık sen benim babam değilsin. Ben senin kızınım. Şimdi söyle bakalım benim hazırladığım kahvaltıyı yiyecek misin?” O da diyor ki “Hayır efendim. Yemeyeceğim”. “Peki sen bilirsin” diyorum.

Kız kardeşim teslimiyetçi bir şekilde ayaklarını uzatmış babamın direktifleri karşısında yarım saat seccadesini onun istediği tarafa döndürmeyi sabırla sürdürüyor. Ben sabırla onların bu oyununa bakıp ne yapmaya çalıştıklarını anlamaya çalışıyorum. Çünkü babam normalde henüz kendi işini kendi görebilecek durumda.

Sanki tanrı ya babama ya da bize ölmeden önce huzurunda son bir ayar çekiyor.

Ben dayanamadım oyunu terk ettim.

Çünkü saçma geldi. Hiçbir şey anlamadım.

Tek anladığım bencil sabırsız ve tahammülsüz olduğum.

Ve insanların kendi dünyalarındaki yolculuklarında onlara katacak ya da eksiltecek hiçbir şeyimin olmadığı.

Kendi adıma hesaplaşmamı çoktan yaptığıma karar verip alanı terk ettim.

***

Birbirimizden sorumluyuz. Bu hayatta bizi bunaltan şeylerden biri bu sorumluluk duygumuz.

Ailemiz bizi dünyaya getirmekte sadece vesile olan insanlar.

Bunları kesinlikle kabul ediyorum. Buna inanıyorum.

Bizim bağımız olan insanlar hayatın içinde yol alırken kendiliğinden karşımıza çıktığını sandığımız, aslında bir vesileyle farkına vardığımız tamamlanmamızda görevli araçlardan başka bir şey değil özünde.

Ruhumuz yeniden yeniden Dünya’ya geliyor ve her gelişinde eksik yanını bulup tamamlanıyor. Onun görevi bu.

Ama bir de ince detaylar var. Her gelişimizde içine düştüğümüz bedenin bize yükledikleri. Irksal, kişisel sorumluluklar. İçine girdiğimiz bedenin, içine düştüğümüz çevrenin bize yaşattıkları.

Ruhumuzun zamansızlığına paralel olarak bedenimizin yüz yıllık resminin tamamlanması gereken bir ömür biçiciliği var.

Bunları bilmek insanı rahatlatıyor. Kısa süreliğine de olsa insanı içine düştüğü hayatın sıkıcılığından, ilişkilerin ağırlığından kurtarıyor.

Her şey uçucu oluyor birden.

Ruh hafifliyor.

Bilmem size oluyor mu?

Bilmem siz benim geldiğim yere geldiniz mi?

***

Böyle ukala olmayı da seviyorum?

Aslında ukala değilim kendimi seviyorum!

Güzel Günlerde Görüşelim.

Her gününüz bayram olsun.

Bu da deliler için söylenir sıradan insanlar arasında. Oysa delirmek bir aşkınlıktır. Neyse bu da başka bir konu.

Sıradanlığın, griliğin içinde kalanlar ışığını arayanlar, bayramın içini çoktan boşaltmış olanlar… artık kelimeleri hiçbir anlam ifade etmeyenlerin de belki bir gün yeniden içleri dolmaya başlar.

Bunun için elbet hücrelerini oluşturan atomları değiştirmeleri gerek. Bir atomun değişmesi için bir dağın yerinden oynaması gerek.

Kalbinin ritmini değiştirmek zordur.

Bir kan pıhtısı atmak gerekir.

Dünya’ya bakışını değiştirmek zordur.

Zaman ister, emek ister.

Bazen dünyaya yeniden gelmek ister.