Seçim öncesi HDP’nin üzerine atılı kalan ‘’AKP ile seçim sonrası hemen ittifak edecekler, atışmaları tutuşmaları hikâyedendir, danışıklıdır.’’ algısı yaratmak için meydan meydan dolaşan iki siyasi partinin lideri seçimlerden sonra gördük ki AKP ile ittifak konusunda daha iştahlıymışlar. Bu iştahlarını maskelemenin reel politiğini de ülkenin yüce menfaatlerini gözetmeye bağlamayı da hiç ihmal etmediler. Demokrasi kahramanımız Demirel’in dilimize kazandırdığı vecize :”Dün dündür, bugün bugündür” sözü zaten politikacılarımızın uzak olmadığı, nabza göre şerbet verme pratiğiyle birleşince vekillerimiz yemin bile etmeden kapalı kapılar ardından, göz kırpmalar, hafif hafif karmaşık facebook ilişkileri gibi gelgitler yaşamaya başladılar. Bu karmaşık ilişkiler işliğinde aslında içlerinden geçen ittifak duygusunu HDP üzerine yansıttıklarını bu yansıtmadan da siyasi kazanç devşirmeye çalıştıklarını çok açık bir şekilde görmüş olduk.

Kapalı kapılar ardından sürekli ilişkiler tazelenir ve biçimlenirken, parti temsilcileri görünür alanlarda kendilerinin kimle koalisyon kuracağı üzerinden ilkesel bir tartışma yürütmek yerine, kimlerin daha uyumlu ortaklar olabileceği saptaması üzerinden gardını almaya çalışmakta. Basın mensuplarının sorularına açık ve net bir şekilde biz şu ilkeler bazında şunlarla bir araya geliriz değil, bizim dışımızda şunlar bir araya gelse temennisini kamuoyu ile paylaşmakta sakınca görmüyor.

MHP baştan seçim meydanlarında saydırdığı AKP’ye göz kırparak kırmızıçizgilerinin HDP olduğunu, onları yok saydıklarını, terör temsilcileri ile ne içeriden ne dışarıdan bir işbirliğinin içinde olmayacağını belirtti. Böylece daha seçimin ilk günlerinde yüzde 60’ın iktidar olarak restorasyon yapacağı, demokratikleşmeyi sağlayarak hesap sorulacağı algısının hemen yıkılmasına neden oldu. Zaten TUSİAD ve MUSİAD gibi büyük ve orta ölçekli sermaye grupları seçimler öncesinde koalisyon kokusunu aldıklarından hesaplarını kitaplarını yapmışlar, seçim sonrasında hazırladıkları senaryoyu devreye sokmuşlardır. Amaç ülkede hukukun tesis edilmesinden, demokrasiden ziyade istikrar adı altında sermayenin çıkarlarını kollayıp gözetecek bir hükümetin hemen işbaşına gelerek acilen sorunlara çözüm aramasıydı. Bu bağlamda Bahçeli’nin uzlaşmaz tutumuyla ibrenin CHP’ye yöneleceği, büyük sermaye gruplarının da AKP-CHP hükümetine sıcak baktığı görülmektedir. Koalisyonlarda seçim meydanlarında verilen sözler bir anlamda partilerin yükleridir aynı zamanda, fakat bu yükleri kutsal vatan millet söylemiyle aşmak her zamanki gibi kolay görünmektedir.

Ülkedeki gerilimin düşmesi mecliste MHP-HDP doğal dengesi AKP-CHP hükümetinin sorunsuz işleyebileceğini Kemal Derviş’in ekonomi bakanlığına getirilmesiyle de, meydanlarda verilen popülist birkaç sözün tutularak halktan uzak politikaların sürdürülmesine zemin hazırlanmıştır.

Peki, MHP AKP hükümeti olası mıdır? Bu bir anlamda savaş kabinesi, MC hükümeti görüntüsü vereceğinden hem sermaye hem de AKP tarafından tercih edilecek bir seçenek gibi durmuyor. Çünkü zaten AKP’ye giden Kürt oylarında bir erime başlamış olup olası bir erken seçimde Doğu illerinde ve Batı’da Kürt seçmen nezdinde güvenirliğin tamamen yitirilmesi AKP’de ciddi oy kayıplarına yol açabilir. Bu ikiliye CHP eklemlenir mi? Bu da uzak bir ihtimal. Gelişmemiş bir demokrasi kültürünün uzlaşıya uzak kişilikleriyle böyle üçlü bir ittifakın yürütülmesi zor gözüküyor.

Muhalefet yolsuzluk soruşturmasını öncelemeden AKP ile ittifaka gidebilir mi?

Hangi seçenek olursa olsun Hükümeti kurma konusunda anlaşan taraflar yolsuzlukları dört bakanla sınırlayabilir. Zaten halkın vicdanında aklanmamış bu bakanları usulen yüce divana gönderme yolunu seçebilir.

Turgut Kazan gibi hukukçuların mevcut delillerin niteliğine dayanarak öne sürdükleri, Anayasa mahkemesinin kararları doğrultusunda, toplanan deliller hukuk dışı olduğu için dört bakanın aklanmaları da söz konusu olabilir. Bu durum koalisyon ortağı olacak partilerin yolsuzlukları öncelemek konusunda pek ısrarcı davranmayacağını gösteriyor.

Sonuç olarak AKP önce zihinlerde koalisyon kurmaya istekli tarafı oynayarak diğer partilere tekliflerle gidecek, olursa daha az riskli olan CHP ile koalisyonu tercih edecektir. HDP ile ittifak ise düşünülmeyen bir seçenektir. Çünkü seçim öncesinde karşılıklı pozisyonlar alındığından yeni bir şey yoktur.

Burada yapılacak olan tek şey bütün seçenekler olmuyorsa olmazı derinleştirip erken seçime giderek kaybedilen oyları her ne olursa olsun yuvaya döndürmek ve tekrar kaybedilen prestijini kazanmak.

Bütün seçeneklerin dışında bir şey olası mıdır? Elbette burası ateş çemberinin ortasında bir coğrafya, yaşadığımız yer cinnet mahalline dönüşmüş durumda. Biz hükümet seçeneklerini konuşurken ecdat topraklarına bir gece yarısı tankların girdiğini görüveririz maazallah. Böyle bir cinnet planı bütün körolasyon planlarını alt üst edebilir.

Fuat Avni olmaya gerek yok. Şu an işler yolunda giderse ufukta AKP-CHP koalisyonu görülüyor. Bunun ipuçlarını Deniz Baykal-Erdoğan görüşmesi fazlasıyla veriyor zaten.

Olmazsa bu köralasyon temrinlerinden şapkadan tavşan çıkmaz.

Koalisyon demiyorum.

Köralasyon…