Geçen yıl Muğla bölgesinde yaşanan ve bir türlü müdahale edilemeyen orman yangınlarında önceki bir yılı da hesaba katarsak 71.840 hektarlık alan içindeki canlılarla birlikte yok oldu.

Şimdi başımızı kaldırıp şöyle bir sıra dağlara baktığımızda yeşilin yerini, yanmış yıkılmış bir ülkenin ardından kalan enkaza ait izlenimleri karşılıyor bizi.

 Orası karanlık bulutlarla, yağmursuz günlerin eşiğinde, bilincimizi eski zamanın yaşanmışlıklarıyla yeniden biçimlendirirken hatırlamakta zorlanıyoruz. Tepeden tepeye şimşek çakan dağların hüznü karşılıyor bakışlarımızı.

 Çırılçıplak dağlar, bu haliyle ne kadar zamandır oradaydı? Oysa biz bu yeşilin tonları arasında daha dün soluklanmıştık, çocukluğumuz, ilk gençliğimiz kesif bir dumanın içinde patlayan çam kozalaklarıyla savruluyordu bir o yana, bir bu yana.

Kentin üzerine çöken kara dumanın ağırlaştırdığı yaz günü, halkın gönüllü katılımıyla alevlere karşı durulmaya çalışırken aslında sahada ne kadar çaresiz kalındığının hazırlık diye bir şeyin olmadığını deneyimleyerek öğrenirken canımız da yanıyordu.

Nasıl yanmasın, yangından kurtulmaya çalışan yaban keçileri, sırtları tutuşan dağ tavşanları, dumandan boğulmak üzere önümüze pat diye düşen leylekler, fırıl fırıl dolanırken etrafımızda yaşananlara kayıtsız kalmak mümkün mü?

Gördüğümüz ve tanıklığını geleceğe taşıyacağımız karaçamların, tutuşan gövdeleriyle vadileri kaplayan yabanıl hayatın derin iniltisi yürek paralayan günlerden unutmak istediğimiz can acıtıcı hatıralara dair izlenimlerdi.

Şimdi, yollarda kamyonlar harıl harıl kereste yüküyle adeta dağları yerinden söküp taşıyor uzaklara. Çoğu kez bu kamyonların tahrip olmayan alanlardan da kesim yapılarak yüklendiği için yangınla gerçekleşen tahribi bir başka boyuta taşıdığını biliyoruz.

Kesim alanlarındaki işleri yürütmek amacıyla yapılan ihalelerde, alandaki sözleşmelere aykırı iş ve işlemlerden dolayı mahkemelere intikal etmiş davalar basına yansıdı. Ulusal ve yerel basında konuya ilişkin geniş çaplı haberler kamuoyuna sunuldu.

 Yıllardır turizm teşvikleriyle betonlaşan bölgede, müteahhitlerle eş zamanlı bu sefer madencilerin talan harekâtı hız kazandı. Bütün ülkedeki doğal alanlar gibi Muğla da her koşulda desteklenen plansız enerji ve madencilik çalışmalarının kurbanı oldu.

Son yıllardaki istatistiklere baktığımızda maden arama ruhsatı ve buna bağlı olarak açılan maden ocaklarının sayısında gözle görülebilir bir artış var. Zaten eskiden ruhsatlı maden işletmelerinin ocağın rezervi azaldığında ekonomik olmayan ocakları kapatıp alanı terk ettiğinde ne halde bıraktığını herkes biliyor.

İktidar, Muğla’nın ÇED süreçlerini de devre dışında bırakarak %59’una maden ruhsatı verdi. Yani bölgeyi sermaye gruplarının insafına terk ederek herkesin imrenerek baktığı doğal alanları tamamen talana açtı.

Yönetmelik değişiklikleriyle hızlandırılan çalışmalar sonucunda bölgeye has endemik türler, soyu tükenmek üzere olan canlılar, delik deşik edilen tepelerde, vadilerde yok oluş sürecine girdi.

Zaten geçen yıllarda yangınlarla boğuşan ülkemizin pek çok yerinde doğal zenginliklerin yok oluşuna seyirci kalındığını, çeşitli bahanelerle yakıcı sorunlara çözüm odaklı yaklaşılmadığını görüyoruz.

Uzun süre THK uçakları üzerinden yürütülen inatlaşmanın ne kadar gereksiz ve üretilen karşı söylemin mesnetsiz olduğunu, bu yılki yangınlarda Köyceğiz gölünden su almaya inen hurda denilen THK uçakları performansıyla ispatladı.

Biraz önce yukarıda yapılaşmaya açılan yeşil alanlarda turizm teşvikleriyle kıyı kentlerinin son yıllardaki halinden bahsettik. İnşaat şirketleri çeşitli imar oyunlarıyla kamusal alan sayılan kıyılarımıza göz dikti. Basında da çok sık dillendirildiği gibi kıyılar ihalelerle satılarak aşamalı bir şekilde yapılaşmaya açıldı.

Bunun en can yakıcı örneği Muğla kıyılarında yaşandı. SİNPAŞ’ın Marmaris’te denize sıfır alana bölgede inşaat yasağına rağmen kondurduğu otel hala gündemdeki yerini koruyor.

Çevre örgütlerinin açtığı davalarla yargının durdurma kararı olması daha önceki örneklerinde de gördüğümüz gibi şirketin yasa dışı inşaat faaliyetlerini engelleyemedi.

Sahil bandında son yıllarda oldukça artan kamulaştırmalar ve hazine arazilerinin ihaleye çıkarılması sonucunda satılan alanlar üzerinden şirketler rant devşirdi.

Bir de bunun üzerine açık ya da gizli imar aflarıyla (bugün yine bir af tasarısı mecliste) var olan kaçak yapılardan para alınarak işgalcilerin adeta ödüllendirilmesi fırsatçıları sevindirdi, kaçak yapılaşma adeta teşvik edildi.

Yukarıda saydığımız tüm bu olumsuzlukların sonuçlarını, kıyıların, dağların talanını engellemek ve bu gidişata dur diyebilmek için  çevre örgütlerinin öncülüğünde Muğla’da 6 Kasım’da bir miting düzenlenecek.

Miting çağrıcıları yayınladıkları basın bildirisiyle ekolojik yıkıma karşı herkesi duyarlı olmaya davet etti.

Bildiride: “ Bu ekolojik talana karşı Bodrum’da, Köyceğiz’de Sandras’ta, Milas’ta Tuzla’da, Göcek’te, Ortaca’da, Datça’da, Gökova’da, Yatağan’da, Marmaris’te Kızılbük’te, Bayır’da Deştin’te, Akbelen’de… Denizli’de Avdan’da, Uşak’ta, Aydın’da, İzmir’de Çeşme’de, Kazdağları’nda, İstanbul’da, Sinop’ta, İkizdere’de, İliç’te, Mersin’de, Dersim’de, Şırnak’ta Cudi’de… bütün Muğla ve bütün yurtta meyve çağında ağacı, serpilip gelişen hayatı savunmak için mücadelemiz sürüyor.

Ekoloji krizine karşı mücadeleyi büyütmek üzere 6 Kasım’da tüm Muğlalıları ve çevre illerden tüm yaşam savunucularını, doğaya ve insana duyarlı tüm kurum ve kuruluşları, toprağına, suyuna, havasına sahip çıkan anlayışın yanında olmaya, destek vermeye, tüm canlıların sağlıklı bir çevrede yaşama hakkını savunmaya, Türkiye’de ve Dünya’da ekolojik yıkıma izin veren politikalara ‘dur’ demek üzere, Muğla’ya Yaşam Alanlarımızı Savunmaya çağırıyoruz.” denilmekte.

Muğla, dünya üzerinde dikkat çeken doğası ve tarihiyle gelecek kuşaklara aktarılması gereken insanlık mirası nadir bölgelerden biridir.

Böylesine zenginliği barındıran bir bölgeyi madencilerin ekskavatörlerine, müteahhitlerin beton mikserlerinin insafına bırakmak fayda yarar dengesinin gözetilmediğinin göstergesidir.

Sesimizi kısmaya çalışanlara karşı bütün olanaklarımızı kullanarak Muğla’dan güçlü bir itirazı kitlesel bir şekilde dile getirmek zorundayız.

İşte bu sebeple, güçlü bir karşı duruş için duyarlı herkesi Muğla’ya yaşam alanlarımızı savunmaya çağırıyoruz.