Uzun zamandır tek bir satır yazmadım. Yazı yazmak ana vatanımın topraklarında uyanmak, çimenlerinde yürümek kadar huzurlu bir şey benim için. Bunu nereden mi anladım? Şu an böyle hissediyorum.

Sürekli film seyrediyorum. Dizileri atlayarak seyrediyorum ama hiçbiri ben de yazma arzusu, birilerine anlatma isteği uyandırmıyor.

Bugün size bir belgeselden bahsetmek istiyorum. Exxen’de yayınlanan Türkiye’de seri katiller belgeselinden. Ben çok beğendim belgeseli. Bu tarz yapımları çok fazla seyrediyorum. Bizimkisi biraz kısa olmuş ama yine de anlaşılır, sade bir içeriği var.

Aralarında en ilginci bugün seyrettiğim. Katil eşcinsel ve öldürdükten sonra da insanlarla birlikte oluyor. Köyün kahvesine giden, namazları kaçırmayan, iki evlilik yapmış ama karıları tarafından terk edilmiş bir adam seri katilimiz. Köyün kahvesinde oturup oradaki yabancı insanlarla konuşuyor. Köyün yakınlarındaki kazı yerinde çalışmış. Tıpkı oradaki gibi gömüyor ölülerini. O kültürde ölülerin başlarını kesiyorlar. Kafataslarını bir aile ağacının fotoğraflarını duvarda sergiler gibi onlar da bazı zamanlarda sergiliyorlar. Katil de aynı şekli uyguluyor. Üç ev değişmiş hepsinin bahçesinden cesetler çıkarılıyor. En acıklı yan öldüğünde bütün köylü cenazesini taş, tükürük yağmuruna tutuyor. İnsanlar ölümden korkar o yüzden cenazelerde böyle hareketlerde bulunmaz en nefret ettikleri insana bile haklarını helal ederler. Burada sorun kendi köylerinden hem eşcinsel hem de bir seri katilin çıkmış olması sanırım. Adam hapishanede intihar ediyor. Ancak ölümü de şaibeli bazı insanlara göre çünkü gardiyanlara hep her şeye en baştan başlamak ve köyünde tarlasında çalışan bir adam olmayı hayal ettiğini söylermiş. Cinsel kimliğini açıkladığı için belki rahatladı. O yüzden yeniden sıfırdan başlamayı hayal ediyordu. Bilinmez.

Belgeselin içeriğinde uzman kişilere yer verilmiş. Onlar seri katilin hikayesini, psikolojisini, toplumda yarattığı duyguyu anlatıyor seyirciye. Çok derli toplu, yalın, istediğini anlatmayı beceren bir belgesel bu anlamda, bilgi bizi bazen kötülüklerden korur.

Ben mesela böyle programlar seyrede seyrede kendi kendime şiddete yatkın insan profilini çıkarmayı öğrendim. Şiddet karşısında insanların nasıl davrandığını, kendilerini iyi hissetmek için neleri normalleştirdiklerini, şiddetin hangi aşamasından sonra seri katile bağladıkları bilgisini bu programlar sayesinde öğrendim.

Bazen korkuyorum. Etrafımda duyduğum şiddet hikayelerinin ölümle sonlanacağı şüphesi düşüyor kalbime. Bunun sebebi seyrettiklerimle fazla empati kurmam.

İnsanların bu şiddet konusunda fazla hoşgörülü olduklarına inanmaya başladım. Seyirci kalıyorlar ya da görmezden geliyorlar.

Birinden bahsederken çocuklarını çok döverdi. Kadına az çektirmedi. Öldü de rahat etti kadıncağız, sözlerini hepimiz duymuşuzdur.

Bir arkadaşımın babası, yan komşudan gelen bağırma sesleri yüzünden kapıyı çalıp yardım etmek istemiş. Kadın kapıyı ağzı burnu kan içinde açınca kocasını bir güzel dövmüştü. Kadına bir daha böyle bir davranışta bulunursa bana haber ver demişti. Adam da korkusundan bir daha karısını dövmediği gibi babayı her gördüğünde saygı gösterip selam vermeyi ihmal etmemişti.

Şiddete şiddet kötü belki ama sözlerinizin karşılığı karşı tarafa değmiyorsa tıpkı dinde cehennem kavramı gibi bir yol gösterene ihtiyaç hasıl oluyor sanki.

Komşunuzu dövmeyin ama etrafınızdaki canlıların üzerinde olsun gözünüz. Onlara dikkat edin. Şiddete çanak tutmayın, görmezden gelmeyin.

Güzel günlerde görüşelim ve görüşmelerimiz iyiliklere vesile olsun.