Almastı Çerkes Kadın Hareketi dört kadın tarafından kurulmuş bir feminist hareketiymiş. Onların kendilerini anlattıkları bir video seyrettim. Bir de söyleşi yapmışlar kurucularıyla, onu okudum. Dün akşam İstanbul Kafkas Derneği de onlarla online bir görüşme yapıp amaçlarını ve hedeflerini sordu. Sadece moderatörü dinledim ve kapattım zaten yeni bir şey söyleyeceklerini sanmıyorum.

Haklarında yazı yazmak konusunda çok düşündüm. Çünkü kendileri beni öfkelendirme dışında başka duygu uyandırmadılar.

Almastı adı herhalde bir ironi yapmak üzere konmuş. Yoksa bebeklere musallat olan mitolojik bir kadın kahramanı neden kendilerine isim olarak seçsinler.

Feminizm hareketi henüz ülkemizde dünyadaki aşamalarını tamamlamadığından olsa gerek içinde kadın kelimesi geçen her sorun feminizm ile anılıyor.

Bir zamanlar bıyıklı, kıllı bacaklı, külot ağları kirli kadınlar olarak tanımlanırdı bu kadınlar. E erkek düşmanı olduklarına göre bakımsız olmaları normaldi, bu cahil tanıma göre.

Bu kadınların, feminist hareketin de kadın bedenleri ile sorunu var. Onların yaşadığı Çerkes toplumunda kadınlar tiplerine göre değerlendiriliyormuş. Hatta kadın Çerkes özelliklerine uymuyorsa kimliğinden şüphe ediliyormuş.

Bir feminist hareketin böyle sorunlar ile ortaya çıkması feminizmin hangi aşamasına denk geliyor ben bilmiyorum.

Onların bu hareketinin çıkış noktasının altını boş bulduğum için bu konuda konuşmak istemiyorum. Beni temsil etmelerini de istemiyorum o yüzden kendi kişisel tarihime bir yolculuk yaptım, bu olayı gündemime aldıktan sonra.

Asimile olmuş, ana dilini konuşamayan, sadece söylenenleri anlayan, ana dilinde ilk küfür etmeyi öğrenmiş, 55 yaşında bir Abaza kadını olarak Çerkes toplumunun içinde kendimi düşündüm. Lan, dedim. Sen kimsin? Kaçıncı sırada yaşadın. Bu kadınlar kendi tecrübelerinden yola çıkmış belli ki senin gibi asimile olmuş ama kimlikleriyle bugün kendi yerlerini değiştirmeye çalışıyorlar.

Sen neler çektin?

Senin derdin ne?

Benim annem de babam da Abaza, onlardan öğrenmedim ana dilimi. Onlar bana sadece kimliğine soyadına yaraşır bir şekilde davran dediler. Onun ne olduğunu hal dilleriyle gösterdiler. Ben bir talepte bulunduğum da, a olmaz bu sana yakışmaz dediler.

O yüzden hep dikkatli yaşamak zorunda kaldım.

Kız lisesinde okudum. Ama sekiz yaşımdan itibaren köye gittim yaz tatillerinde. Muhabbetlere girmeye başladım ortaokuldan itibaren galiba. Alaf söylemeyi öğrendim. Güzel bir kız olduğum için mi bilmem çok kaşenim vardı. Her yaz köye gider kaşenlerimle sohbet ederdim muhabbetlerde.

O yüzden üniversiteye başladığımda diğer kız liseliler gibi kendimi arpa ambarına düşmüş tavuk gibi hissetmedim.

Aynı milliyetten olan arkadaşlarımla geceleri Fenerbahçe’ye giderdik. O zaman Fenerbahçe bizim toplanma yerimizdi. Bizim milletten olan biri mekan sahibi vardı. Gece oradan kalkar düğüne giderdik. Bizim evdekiler sülalesini bildikleri insanlarla kafama göre takıldığım için sorun çıkarmazlardı.

Sülale ismi şimdi modern insanın bize çip takacaklar, takip edecekler bizi her yerde dediği soruna benzer bir sorun aslında.

Bir insanın sülale adını bildiğin zaman onun yedi göbek geçmişini de bilirsin. Sana çip takılmış gibidir.

Yaşlı biri sana kimlerdensin yavrum der. Teyze ben Abuhba Sami’nin kızıyım dersin. Kuşhalara evliyim. O hay maşallah annen baban nasıl kızım der. Ya kuyruğunun değdiğini, bir amcanın oğlunu tanıyordur. Ya da senin sülalen hakkında bir fikri vardır. Ya da gelin gittiğin aileden senin hakkında az buçuk bir fikir sahibi olur.

Bunların hepsi uzun hikaye ve derin ben de pek konuya hakim değilim zaten.

Kadınların Çerkes toplumunda hep eve bağlı olmasından şikayetçiler bu hareketin kurucuları.

Benim tanıdığım Çerkes kadınları hiç öyle tipler değil. Hiç acıların kadını, erkek tarafından kadın olduğu için eziyet görmüş bir kadın tanımadım. Yani kimse onlara senin görevin yemek pişirip çocuklarına bakmak dememiş. Bunu hissetmedim.

Köylerde devletin yeni modası devlet arazilerine fabrika yapmak.

Köylüye soruyorlar üniversite mi istersiniz fabrika mı diye.

Onlar da fabrika diyor. Ve o fabrikada köyün kadınları, genç kızları çalışıyor. O parayı da tutup her zaman evlerine vermiyorlar. Kendi ihtiyaçlarını karşılıyorlar.

Çocukluğumda da kadınların bir kulvara sürüklendiğini, oradan dışarı çıkmamaları için baskı yapıldığını hissetmedim.

Kültürümüze baktığınızda bizim danslarımızda sadece halay çeken erkek dansları yoktur.

Kız ve erkeğin uyum içinde dans ettiği figürler görürsünüz. Estetik yüzünden de kadınlar ince belli uzun boyludur.

Bizim ülkemizde her işe soyunup yapabilirsiniz. Kimse size ehliyetin var mı bu konuda diye, sormaz. Sahte diplomayla doktorluk bile yaparsınız. Ama başka bir ülkede mesela sinema oyuncusu, ben tiyatroyu seviyorum sahne tozunu da yalamak istiyorum dediğinde tiyatro sahneleri onlara açılmaz.

Kadın ve erkeğin bir arada sohbet etmesi için +18 yaş sınırı yoktur. Kadın ve erkek her yaştan bir araya gelip sosyal faaliyette bulanabilir Çerkes toplumunun kültüründe.

Hal böyle olunca kendine güvenen bireyler yetişir. O zaman da ay benim kıçım büyük, belim kalın, acaba ben Çerkes değil miyim gibi kuruntulara kapılmaz. Kimse de size böyle bir sorunla gelmez.

Güzel günlerde görüşelim ve görüşmelerimiz iyiliklere vesile olsun.