Ceza yargısında reform paketleri bugün, yarın diyerek ertelenirken, yargı atamalarıyla hükümetin yargıyı tanzim ettiği kulaklara fısıldanırken, son derece kapsamlı ve sanki her adımı önceden tasarlanmış bir bastırma ve sindirme kampanyası da devam ediyor.
Bu kampanyaların merkezinde üç koldan sürdürülen KCK operasyonları var. Tali olarak da diğer sol tınılı, ‘aykırı görüşlü’ muhalif örgütlenmeler, oluşumlar, hatta gevşek ilişki ağları var. Çoğu zaman Aziz Nesin hikâyelerinden fırlamışçasına absürd suçlamaların, mesnetsiz yakıştırmaların, cingöz buluşların muhatabı oluyor polis ve savcılık sorgulamalarında insanlar. Ama bu bir bulvar komedisi değil. Kapsama alanı giderek genişleyen, zincirlerinden boşanmış bir bastırma ve sindirme tutkusunun tezahürleri.
KCK operasyonlarının birinci kolunda BDP’yi parti olarak felç etmeye yönelik tutuklamalar var. Belediye başkanlarını, yerel örgüt yöneticilerini, belediye meclisi üyelerini ve çalışanlarını hedefliyor. Bu tutuklama furyasından nasibini almamış BDP’lilerin yönettiği yerel yönetim kalmadı. İleri demokrasinin parti kapatma yerine tercih ettiği yöntem, parti örgütünü yöneticisiz, hatta insansız bırakmak. Bu yeni yöntemin parti kapatmadan daha etkili olduğunu söyleyebiliriz. Önceden parti kapatılınca yeni partiyle yola devam ediliyordu. Şimdi tüm yerel yöneticileri tutuklu olan, bunların yerini alanların da tutuklandığı boş bir zarf haline dönüşüyor parti. Açık ama içi boş parti. Türk siyasal geleneğine özgü fiksiyonlardan biri var karşımızda. Meclis’te grubu olan bir parti var, ‘büyük ülke meselesi’ söz konusu olunca Başbakan bu partinin genel başkanlarıyla görüşüyor ama parti örgütünün neredeyse tüm yöneticileri tutuklu! Bunu Türkiye’de doğup büyümemiş birine anlatmanın pek kolay olduğunu zannetmiyorum.
KCK operasyonlarında ikinci kol, sendikalara yönelik. Burada da yeni dalga KESK merkez yönetimini ve başta Eğitim-Sen olmak üzere bu konfederasyon çatısı altında yer alan sendikaları içeriyor. Önce Eğitim-Sen bünyesinde çoğu Kürt kökenli sendikacılar hedef alınmıştı. Sonra sağlık emekçilerinin örgütlendiği SES. Şimdi doğrudan KESK Genel Başkanı üzerinden tüm konfederasyon hedef alınıyor. Bir taşla birkaç kuş vurmak amacı güdülüyor. Hem Kürt siyasal aktivitelerinin sendikal ayağını etkisiz kılmak hem de hükümet politikalarına karşı halen daha ses çıkarabilen, direnebilen bir sendikal örgütlenmeyi kamu çalışanları alanında tasfiye etmek. Türkiyeli Kürtlerin yasal alanda partilerde, sendikalarda, derneklerde toplu biçimde ve diğer Türkiyelilerle örgütlenmelerini engelleme amacının yanında, KESK’i itibarsızlaştırma, üyelerini ürkütme, kaçırtma, başka sendikaların çatısı altına sığınmayı teşvik etme amacını da içeriyor sendikalara yönelik bu operasyonlar.
KCK operasyonunun üçüncü ayağı, Halkın Demokratik Kongresi adlı esnek siyasal oluşumu hedef alıyor. Geçen sonbaharda bu operasyon ayağının ilk adımları, çoğu Kürt siyasal alanı dışında olup HDK içinde yer alan örgütlere yönelik olarak atılmıştı. Sosyalist Demokrasi Partisi ilk sıradaydı. Birçok üyesi halen tutuklu. Şimdi aynı yönde, Ezilenlerin Sosyalist Partisi’nin HDK’daki temsilcilerinin tutuklanmasıyla bu operasyonun kapsama alanı genişletiliyor. Böylece HDK’yı oluşturan küçüklü büyüklü onlarca siyasal oluşumun “sıra bizde” huzursuzluğu içinde, salt savunmacı bir pozisyona geçmeleri kışkırtılıyor. Gardını almaya, şartlanmış savunma pozisyonunda kalmaya mahkûm edilmiş bu örgütler bileşkesinin, siyasal eylemliliğini mahkeme kapısı ve hapishane önü protestolarına hapsederek etkisizleştirilmesi, bu operasyonun sinsi tuzaklarından birisi. Aynı zamanda, yerel seçimlerde geniş bir ittifak örgütlenmesine zemin hazırlaması düşünülen HDK’nın da itibarsızlaştırılması ve etkisizleştirilmesi amaçlanıyor.
Bu operasyonların sadece istihbarat örgütleri ve özel yetkili savcılıkların kafasında şekillenmesi, hükümetin bilgi ve onayı olmadan yürütülmeleri mümkün değil. Demokratik düzende siyasal sorumlu ne polistir, ne savcı ne de hâkim. Asli siyasal sorumlular, seçilmiş yöneticiler, başbakanlar, hükümet üyeleridir. KCK operasyonları ve onun gölgesinde yürütülen devlet tedhişi noktasına varmış genel bastırma ve sindirme operasyonlarının siyasal sorumluluğu hükümettedir. Eğer değilse o zaman durum tarif edilemeyecek kadar daha vahim demektir.