Ayşegül Akay, Karınca Misali(1) adlı yapıtında, çocukluktan başlayarak, yaşadığı yerlerde gördükleri ya da yaşadığı ilginç olayları, belleğinde iz bırakan olguları yaptığı gözlemleri abartısız, yalın bir dille anlatmış.

Yapıt, anı yazımı, gezi yazıları ağırlıklı bir deneme.

Anı yazımı, ülkelerin, toplumların gerçek tarihlerinin yazılmasında, resmi tarih yazıcılarına göre daha gerçekçi bilgiler içerirler. Ayşegül Akay, “Karınca Misali” adlı yapıtıyla, yaşadığı, kendisinde iz bırakan olayları, olguları, gerçekliklerini koruyarak, gerçek kişilere dayanarak, tarihe not düşmeyi başarmış, acıklı yaşamların izlerini, dersler alınması gereken insan davranışlarını geleceğe ulaştırmayı başarmış.

Yaşanmakta olan ya da yaşanacak olan olayları değil, geçmişte yaşanmış olan olayları, kendi yaşadıklarını, bu yaşanmışlıklarla ilgili gözlemlerini anlatıyor.

Unutulmasını istemediği yaşanmışlıkları anlatarak, kendisiyle birlikte bunları yaşayan insanları da kalıcılaştırmaya çalışmış

Yabancılaşma, yalnızlaşmayla ilgili şu örnek bize bir gerçeği anlatmakta:

“Konuşma dili 150-200 kelime/dakika ve okuma dili 200-250 kelime iken, düşünme dili 1300-1800 kelime/dakika düzeyindedir. Bu yüzden yeterince sözcük, anlam, kavram ve düşünsel bağlantıya sahip olmayan zihin kısır döngüde çıkmazları yaşayacaktır. Diliniz geliştikçe yaşam alanınız gelişecek ve büyüyecektir.

“Bu durumda, 200 kelimeyle düşünen, 2000 kelimeyle düşüneni anlamayacaktır. Sözcükler karşısındakine yabancı gelecektir. Böylelikle aralarında bağ oluşmayacaktır. Dolayısıyla etkileşim olmayacaktır. İnsanlar arasındaki iletişim beyin alışverişiyle başlar. Önce onlar kendi aralarında sinyallerle bilgi ölçülerinde kontak kurarlar. Bu yüzden siz ne kadar bilgi sahibi iseniz o kadar farkında yaşıyor ve o kadar var oluyorsunuz”. (s. 43-44)


Ayşegül Akay, Üsküdar - Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezi’nde Faik Akçay’a, Karınca Misali yapıtını imzalıyor. (07.11.2021)

Okudukça, düşündükçe toplumda geçerli olan algıların uzağına düşüldüğünün, giderek yalnızlıklar içine gömülmekle yüz yüze kalındığının en canlı görüntüleri her gün karşımıza çıkar. Gerçek aydınların, bilim insanlarının böyle bir sorun yaşadıkları bilinmekte. Ayşegül Akay bu sorunu, bir örnekle, net biçimde özetlemiş.

Kadınların uğradıkları haksızlıkları şöyle dile getiriyor:

“ … Toplumumuzda erkekleri ya da yapamadıklarıyla sırf erkek oldukları için egosunu yücelterek büyütüyorsak, kız çocuklarını da bir o kadar sönük, arka planda ve ezik yetiştiriyoruz. Atasözlerimiz bile kadını yeriyor, bireylerin bilinçaltına olumsuz yönde kodluyor. Toplum ve insanlar tarafından atfedilmiş sözler: “Kızını dövmeyen dizini döver”. Kadını överken bile “erkek gibi kadın” denmesi, “Gelinlikle girdiğin evden kefeninle çıkarsın”, “Gül ağacından odun, beslemeden kadın olmaz”, “Karı gibi ağlama”, “Kadının yüzünün karası, erkeğin elinin kiri, “ya benimsin ya toprağın”. Bu sözler böyle uzayıp gider. Hepsinde de aşağılayıcı, küçük düşürücü ağır ithamla var. Bunları duyarak yetişen bir erkek neler hissederdi? Acaba bu sözler bir erkeğe söylenebilir miydi? Bu düşüncelerle yetişen kadın çoğu kez bu rolü kabullenmiş, erkek de benimsemiş olarak koca bir hayatı bitirip giderler. Alın yazısı adı altında kendisine biçilen kaderi yaşamak zorunda bırakılan kadın, kadınlığını, haklarını, duygularını bile bilmeden, tanımadan göçer gider bu dünyadan”. (S.106, 107)

Ayşegül Akay, bu koşullarda yetişip yaşayan kadınlara, kendilerini kuşatan eril egemenlik duvarlarının yıkılabilmesi için, bir kadın olarak esin kaynağı, umut olmaya çalışıyor yapıtında.

Erkek egemen kültürün çevresine diktiği duvarları aşarak, bir kadının kendisini nasıl görünür kıldığını, kanıtladığını kanıtlamış.

İnsanlarla, toplumla ilişkiler kurmakta başarılı bir insanın böyle ürünler vermesi sevindirici.

Karınca Misali yapıtı akıcı bir anlatım diliyle okuru kendisine çekiyor.

Bilgi verici bir yapıt olarak karşımıza çıkmış.

Karınca Misali, Anı, gezi yazıları, doğayı, değişik yörelerde yetişen ürünleri tanıtması, anı yazımı ötesinde, gezi yapıtı niteliği kazandırıyor.

Kırsal alan yaşamının dayanışmaya ne denli önem verdiği, gelenek göreneklerin yaşamı nasıl kuşattığı yalın bir dille anlatılmış.

Okura, değişik konularda araştırmalara, gözlemlere dayalı bilgiler sunuyor.

İyi bir gözlemci, sorgulayıcı, bu yönüyle okurları düşünmeye yöneltiyor.

Yazarlar, ozanlar kendilerini aşarak, kendileri dışındaki insanlardan etkilenen, kendileri de başkalarını, kitleleri etkileyen insanlardır.

Ayşegül Akay’ın insanlarla, toplumla sıcak ilişkiler kurma yeteneği yansıyor anlatımlarına.

Kırsal alanın bin bir yoklukları içinde doğarak, önümüze konulan duvarları aşarak kent, ülke yaşamına, insanlığın gelişimine katkı sunmaya çalışıyor.

Karınca gibi çalışan, yazarımız ortaya önemli, okunması gereken bir yapı çıkarmış.

Bir ruhsal iyileştirici (psikolojik danışman), bir eğitimci, bir toplum bilimci gibi bilgece saptamaları, önermeleri var.

“Seçimlerimiz kendi gerçekliğimizi yaratır”(s. 72), alıntısını yapmış. Ayşegül Akay(2), yazmaya, düşünmeye, üretmeye yönelik seçimiyle kendi gerçekliğini bulma yolunda önemli bir adım atmış.

“Karınca Misal” yapıtı, okuyana bir şeyler kazandırıyor. Bu yapıtı okuyarak boşa zaman harcamış olmuyor, zeytin yetiştirmekten, tütün yaprakları dizmekten, birçok yöreyi, yörelerin gelenek göreneklerini öğretecek bilgiler öğreniyorsunuz. Öğretici alıntılar, özlü sözlerle yazdıklarını zenginleştirmeyi başarmış.

---------------------

(1) Akay, Ayşegül, Karınca Misali, Kıyı Yayınları, Trabzon, 2020

(2) Ayşegül Akay, iletişim bilgisi: [email protected]