Bazen internetin başında bu kadar çok zaman geçirdiğim için kendime çok kızıyorum. Gece rüyamda internetten seyrettiğim dizinin kadın kahramanıyla uğraştım sabaha kadar.

Dize, nişanlısı trafik kazası geçirip arabasıyla denize uçtuğu için çok üzgündü, arabayı buldular içinden adam çıkmadı, tam bir hastanede olduğunu öğrendiler orada dizi bitti ben de devamını rüyamda gördüm. Sıkıntıyla uyandım önce tuvalete gittim ardından bilgisayarımın başına oturup sosyal paylaşım sitelerine bir göz atayım dedim ki orada da Özgecan Aslan hakkında yazılan yazılar vardı.

İnsanların olaylar karşısındaki tepkileri onları halletmek için gösterdikleri çabalar kendi karakterleri ve birikimleri ile sınırlıdır. Herkes bildiğince yaşar hayatı. O yüzden herkesin hayat hikayesi de kendine hastır.

Özgecan Aslan’ın annesi, kızımı keşke kurşunla öldürselerdi kim bilir ne kadar çok acı çekmiştir demiş. Babası kızının üzerine atılan toprağa bile isyan etmiş. Bu anne babanın acısı karşısında söylenecek sözlerinde dikkat seçilmesi gerektiğine inanıyorum. Aslında acının üstüne söylenecek söz yoktur. Bu kötü olayının ardından sarf edilen tüm sözlerde insanların olaya duyduğu öfkenin kendilerince ifade edilme tarzıdır. İşte bunda çok dikkatli olmak gerekir.

Dün gece Yer altı Edebiyatı üzerine açılmış bir sosyal medya sayfasında genç bir adam, kadınlar neden bütün erkekleri aynı kefeye koyup tecavüzcüler üzerinden hepimize küfrediyor, gece bizimle sevişip sabah feminist kesiliyorlar diye isyan etmiş. Birisi arkadaşlar sabah kalkıp kendinize evlenecek bir kız bulun ve onu böyle felaketlerden kurtarın demiş. Bunların bir edebiyat sayfasındaki eleştiriler olması benim daha çok dikkati çekti. Bu sayfaya üye olan genç adamların feminizmin frijit kadınlardan oluştuğunu düşünmesi, köyünden hiç çıkmamış adamdan daha kadınlar hakkında daha zır cahil olup bir tanesiyle evlenip onun hayatını kurtarmayı şaka da olsa dile getirmesi çok tiksindirici bir durumdu üstelik kendi cinsel organlarıyla süsledikleri cümlelerin de edebiyat sayfasındaki duruşu tüyler ürperticiydi.

Elimde bir kitap yeni başladım sayılır adı Kafamda Bir Tuhaflık, en fazla hasta sonları okuyorum kitabı. Yüksek sesle evdekilerin de beni dinleyeceği şekilde sabahtan yatana kadar dinlenerek iki hafta sonu uzun bir yol aldım. Orada Mevlüt adında bir kahraman var. Çocukluğunda beri hep çalışıp hayatı gözlemliyor. Onun işi hep sokaklarda bir şeyler satmak. Geceleri boza gündüzleri yoğurt, dondurma, pilav nohut satıyor. Yaptığı tüm işleri canla başla evine para götürmek için yapıyor hiç erinmiyor işini yaparken. Hayatı boyunca en yakın arkadaşı çocukluktan beri tanıdığı Ferhat bir de karısını ve kızlarını çok seviyor. İşini bitirdiğinde koşarak karısının yanına gidiyor ona çalışırken başına gelenleri anlatıyor. Tek odalı evlerinde onunla seviştiği anlar en mutlu anları. Çocuklarını çocuk saflığında seviyor onlarla oyun oynamaktan büyük zevk alıyor. Karısı da kocasına çok düşkün ona işinde yardım edip çok yorulmaktan hiç şikayet etmiyor. Okuduğum hikayenin içindeki bu iyi insanlar onların mutlulukları benim de çok hoşuma gidiyor. İçimdeki saf çocuk yanım besleniyor keyifleniyor okurken. Artık yaşlandığım için belki de suni yaratılmış kötülükleri seyretmekten ya da okumaktan hoşlanmıyorum. Hayatın içinde şahit bırakıldıklarımız yüzünden yazma konusunda da pek hevesli değilim. Kendime ördüğüm duvarlar yüzünden belki de ne ben kıpırdaya biliyorum ne de yazıp insanlara dokunmak geçiyor içimden.

Bazen işte Özgecan Aslan olayındaki gibi her yanımdan kuşatıldığımda kafamdaki tuhaflıklardan kurtulmak için kelimelere sığınıyorum. Kelimelerimin lezzetinden hoşlanmasam da bildiğimden geri duramadığım için yazıyorum.

Tıpkı Mevlüt gibi kendime sorular soruyorum, tanrı insanların başına neden böyle kötü şeylerin gelmesine izin veriyor. Anne babaların evlatlarının acısıyla sınanması sanki doğaya aykırıymış gibi ama neden böyle bir sürü insan var. Erkeklerin kadınlar yüzünden bu kadar çabuk kırılması mümkünken, kadınlar erkekleri neden bu kadar hoyrat yetiştiriyor. Kadınlarla erkekler arasındaki dengeyi erk dünya bozmuşken neden kadınlar erk olmaya adaylar.

İdam yeniden yasallaşsın diye bağıranlar, bunun insan haklarına aykırı bir istek olduğunu neden göz ardı ediyorlar. Tecavüzcüsünü direnen bir kadının idam edildiğini neden unutuyorlar. Gerekirse silahlanacağız diye çığlıklar atan kadınlar, yaşlı adamlar tarafından 40 senelik karılarının eve geç geldiği için öldürüldüğünü ne çabuk unutuyorlar. Gelinlerini pencereden atan kayınvalideleri hatırlamıyorlar mı? Kadının silahı eline almak yerine dünyaya getirdiği çocuğunu kucağına aldığı andan itibaren onun başka bir insan olduğunu kabul edip onun varlığına saygı duymanın tüm insan kötülüklerine gem vuracağını neden bilmiyorlar. Kendine saygı duyan birinin başkasına saygısızlık gibi basit kuralı es geçip neden şiddetin karşısına ateşle çıkmak istiyorlar.

O genç kadına saldıranlardan birinin elinde silahla resimlerine bakarken kötü karakterinin simgesi olan silahın onların elinde nasıl iyi olacak diye düşünüyorlar, anlamıyorum.

Kafamda Bir Tuhaflık kitabının kahramanı Mevlüt tıpkı bir yazar gibi geceleri sokakta olmayı seviyor. Bunaldığı zaman uzun uzun yürümekten hoşlanıyor. Gündüzleri aklını susturan görüntüler geceleri ona huzur veriyor. Geceleri yolda yürürken hayal kurmaktan hoşlanıyor. Boo- zaa diye bağırdığında aklından geçenleri tüm şehre akıttığını düşünüyor işte o yüzden insanlar pencerelerine çıkıp ona, bozacı yukarı boza getirsene diyorlar. İşini çok seven Mevlüt geceleri ona hırlayan köpeklerden korkuyor. Bir gece önce köpekler ona saldırıp sonra da insanlar yolunu kesip onun parasını gasp edince o gece işini bırakmaya karar veriyor. Ertesi sabah karısına artık gece boza satmayacağını söylüyor. Önce insanlar onu soysaydı sonra köpekler saldırsaydı bırakmaz mıydı işini onu da kendine sormadan edemiyor.

Kitaplarda dahi olsa iyiliğe rastlamak insana yaşama sevinci veriyor o yüzden insanların yaşama sevinci olabilmek için kendimize iyi bakmak onun sevdiği yanları canlı tutmak zorundayız. Dünya iyiliğe istinaden dönme gücü buluyor yoksa kendi cehennemimizde sonsuzluğa mahkum oluruz.

Güzel günler dilerim.