Dünyanın büyük çoğunluğunda insan hakları öksüz. Değişik yerlerde, biri ötekini aratırcasına insan hakları çiğnenmeleri boy göstermekte. Çocuklarımıza, insanlığa karşı boynumuz bükük. Alnımız açık değil. İnsanlık tarihi, insan haklarının karanlık yüzü. Tarihte insan haklarının çiğnenmediği bir dönem yok gibi.

Bu olumsuz gidişi önlemek için çabalar olmuş. Bunlarla alınan sonuçlar yeterli düzeye gelememiş.

Yönetenlerin “öteki”leri

İnsan haklarını çiğneyen ulus devletler ya da koruyup kolladığı, ortaklık kurduğu kişi ya da kurumlardır.

Yöneten-yönetilen ilişkisinin olduğu her yerde insan hakları çiğnenmelerinin olması kaçınılmaz olmuş. Yönetenler, yönettikleri insan yığınlarını korkutmak, yıldırmak, kendilerine güvenlerini yok etmek, böylece daha kolay yönetmek için çabalamışlar.

İnsanlık tarihinin devletli topluma geçilmesinden buyana nerede, ne zaman bir yönetim erki oluşmuşsa orada yönetilmekte olanların, bu yönetim erkini kullanarak ötekileştirildiği görülmüş.

Yönetimde kalabilmek, yönetimlerini sürdürebilmek her türlü kötülüğün yapılmasını doğal sayan yönetenlerin, yönetimlerini sağlamlaştırmak, kalıcılaştırmak için yapamayacakları hiçbir çirkinlik kalmadığı gözlenmiştir.

Yönettiklerini “öteki”leştirirken, din, mezhep, soy, dil, ekonomik kesim gibi bir farklılığı araç olarak kullanırlar. Bunlardan birinin tarafı olup onu korurken, bunun dışında kalanları ezmeye, yok etmeye çalışırlar.

Kendi yönetimlerini sürdürebilmek için, yönettikleri kesimlerin yaşamlarını cehenneme çevirenler her zaman olmuştur.

İnsan hakları, öteki canlıların da haklarının yaşama geçmesi için zorunlu bir gelişim süreci oluşturmakta.

İnsan hakları herkese gerekli

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 10 Aralık 1948 tarihinde açıklanan Evrensel İnsan Hakları Bildirisi, insan hak ve özgürlüklerini güvence altına alan, küresel düzlemde bir sözleşmedir. Sözleşmenin önsözünde, “İnsanlık topluluğunun bütün üyelerinde bulunan onurun; eşit ve başkasına aktarılamaz hakların tanınması, dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olduğu” vurgulanmıştır.

“Bu Bildiri'nin, benimsediği hakların evrensel düzlemde ve etkin biçimde tanınmasını ve bunlara uyulmasını temin etmeyi amaçladığını” da dile getirmiş bulunmakta.

04 Kasım 1950 tarihinde benimsenen, 03 Eylül 1953 tarihinde yürürlüğe giren Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesi’nin 10. Maddesinde, “Madde 10 - İfade özgürlüğü başlığı altında, 1. Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamları tarafından müdahale olmaksızın ve ulusal sınırlar dikkate alınmaksızın, görüşlere sahip olma ve bilgi ve düşünceleri edinme ve bunları yayma özgürlüğünü içerecektir. Bu Madde, Devletlerin, radyo televizyon ya da sinema işletmeciliğinin izne/ruhsata bağlanması isteminde bulunmalarını engellemeyecektir” düzenlemesi yapılmıştır.

Başka insanlara, hayvanlara, doğaya karşı suç işleyenler, işledikleri eylemin karşılığını ödemeliler. Ancak bu yaptırım onların her şeyden önce insan oldukları unutulmadan yerine getirilmeli.

Suçu, eylemleri ne olursa olsun, ne denli suçlu bulunursa bulunsun, “şu insan, insan haklarından yararlanamaz” ayrımı yaparak, bir insanı, insanlık ailesi dışına çıkarabileceğimiz bir gerekçe olamaz. En suçlu bulduğumuz insan bile, insan haklarının bir bölümünden de olsa yararlanabilmeli. Örneğin, suçu, eylemi ne olursa olsun, hiçbir insan yaşama hakkını devredemez. İnsanlığa karşı suç işlemiş olanların bile, suçlarının karşılığını öderken, onlara insan olduklarını unutmadan yaklaşılması gerekir. Hiçbir insanın yaşama hakkı elinden alınamamalı.

“Öteki”leştirme, kolay yönetme çabası

İnsanlığı önce kendilerine, sonra da birbirlerine karşı “öteki” durumuna getirmek yönetenlerin çıkar oyunlarıyla gerçekleşmiş süreçler.

İnsan haklarının, “ötekileştirmeyi önleyen” bir hukuk sistemiyle korunması gerekmekte. Yönetme erkinin arkasına sığınmadan, bu erkten güç almadan insanların, kendileri gibi olmayan, kendileri gibi düşünmeyenleri “öteki” durumuna getirmeleri önlenmek zorunda.

“Öteki”lik durumları, insanların birbirlerine karşı uyguladıkları kötülüklerden çok, boyunduruğu altına girdikleri yönetim erklerinin ürünü.

Sıradüzen (alt-üst ilişkisi, hiyerarşi) ilişkilerinin olduğu her yerde insan hakları çiğneniyor demektir.

İnsanlık yönetme hakkını başkalarına vermeyi bırakarak, kendi kendisini yönetmeyi başarıncaya dek, insan hakları çiğnenmeleri, “ötekileştirme” bitmez.