Fransa’daki Sarı Yelekliler eylemine dair ilk haber/yazımı 24 Kasım tarihinde bu köşeye yazdım.

İlk cümlem; ‘Fransa'da özelde akaryakıt zamlarını, genelde ise Macron'un ekonomik politikalarını protesto için başlayan Gilets Jaunes/Sarı Yelekliler eylemi bugün başka bir duruma bürünecek gibi’ şeklinde oldu.

İlk büyük blokaj eylemlerini 27 Kasım’da yaptılar, üç gün öncesinde durumun kimsenin öngörmediği bir yere gideceğine dair hislerim vardı. Kısa ve heyecanlı bir yazıydı yazdığım. Ancak bir şeyi en başından itibaren açık etmiştim. O da bazı solcu/sosyalistlerin büyük bir kafa karışıklığı içinde söyledikleri gibi Sarı Yelekliler eylemi sağcı bir eylem değildir. Evet özellikle de ilk başlarda yabancı karşıtı, homofobik saldırıları olmuştu. Ancak zaten herkesin en başından itibaren ifade ettiği gibi bu bir halk hareketidir. Bir halk hareketi içinde tamamen sol ve sosyalist, anarşist söylem ve politikalar beklemek kendi tespiti ile çelişmektir.

İlk yazımı yazdıktan sonra bitiş cümlem; «Yarın konuya dair daha geniş bir dosya girecek» biçimindeydi. Uzun yıllardır Türkiye’den Fransa’ya gelmiş ve şimdi sosyalist ve Yeşil partilerde siyaset yapan isimler ve gene hayata soldan bakan sosyalist, komünist, anarşist Fransız arkadaşlarım ile görüşmeler yaparak bir dosya şeklinde haber/analiz girmekti. Ancak ulaştığım ve konuştuğum bütün Türkiyeli ve Fransız yoldaşlarım; «Ercan iyi fikir ama durum karışık ve bunlar aşırı sağdan insanlar» dediler, böyle olunca ben de bu konuya dair yol alamadım. Birey olarak hem eylemlere katılmaya devam ettim ve hem de konuya dair yazılanları ve röportajları okudum, izledim. Kimi aktivist, sosyal bilimci, siyasetçinin hem ekranlarda ve hem de haber sitelerinde değerlendirmesi «şimdiden bir şey söylemek çok zor, sol söylem ve talepler içermiyor» şeklinde olmaya devam ediyordu.

İlk büyük blokaj eylemi genel bir çağrı ile Paris’te 27 Kasım tarihinde Paris’te gerçekleşmişti. Paris’in moda, ticaret merkezi ve dünyaca ünlü markaların sıralı olduğu Champs-Elyseees Caddesi ve Fransa burjuvazisinin Paris Komününü büyük bir katliam ile bastırdıktan sonra kendisinin zaferi için diktiği ‘Zafer Tankları’nın olduğu Concord Meydanı’nda devletin bütün yığınağına rağmen on binlerce eylemci Elysees Sarayı’na doğru yürümeye başladığında solcular, sosyalistler, sendikalar; «eylemcileri yeterince tanımıyoruz, bu bir sağ kalkışma için National/Ulusalcıların bir planı olabilir» açıklamalarını yapmaya devam ediyorlardı. Oysa bir şeyi atlıyorlardı, iki yıla yakın zamandır Macron iktidarda ve en başından itibaren getirdiği yasal uygulamalar ile büyük sermaye dışında Fransız toplumunun çok önemli bir kesiminin yaşam koşullarını ciddi bir şekilde geriletti. Bütün bunları yaparken de kibrinden ve “halkı dinlemem” tavırlarından vazgeçmedi. Halk, yaşam sıkıntılarına çözüm, sosyal hakların iyileştirilmesini, eşitlik ve adalet talep ederken Macron adeta bu duruma gözlerini kulaklarını kapatmıştı. Bütün bunlar bir araya getirildiğinde Sarı Yelekliler isyanı, orta sınıf yoksulluğuna ve aynı zamanda otoriter gidişata bir başkaldırıdır.

Sarı Yelekliler eylemlerinden bu tarafa bildiğimiz anlamda bir örgütlenmeye gitmediler, Fransa'daki kurumların artık onları temsil etmediğini düşünüyorlar. Bu yeni ve oldukça anlamlı bir çıkarsama, Sosyalist ve komünist parti ve de sendikalar tarafında yürütülen mücadele Macron’a geri adım attırmadı. Sol ve sosyalist parti ve sendikalar en başından itibaren kendileri böyle bir örgütleme geliştirmedikleri için anlamakta da zorluk çektiler. Oysa en başından itibaren alıştığımız, bildiğimiz söylemler aramanın bir anlamı yoktu. Ortada bambaşka bir durum, nerede ise Fransa’nın yüzde 75’i yani büyük çoğunluğunun kendisini içinde bulduğu bir eylemsellik süreci vardı. Herhangi bir sendika ve siyasi partiye eylemi sahiplenme fırsatı vermeyen Sarı Yelekliler için sağcı ya da solcu gibi bir tespit yapmak mümkün değil. Bu toplumsal muhalefet açısında oldukça yeni ve büyük bir mücadele alanı açıyor. Haftalar boyunca içinde olduğu kafa karışıklığı solun artık sistemin bir parçası olduğunu ve yeni bakış açısı ile yeni söylemler geliştiremediğini çok açık bir şekilde bizlere göstermekte.

İlk yazımda ‘eylemciler için ‘Oloron şehrine girişteki kavşakta dört yol da eylemciler tarafından tutulmuştu. Çocukları, köpekleri, sırt çantalarında kahveleri ile gelip sarı yeleklerini giyip adeta hafta sonu bir bayrama gider gibi eylem yerini doldurmuşlar’ değerlendirmesini yapmıştım. Zaman zaman yabancı karşıtı, homofobik saldırı ve söylemleri olsa da bunlar Fransa’nın kırılgan, gerçek protestocularıdır. Yaşamakta olduğu ekonomik güçlükleri ve sosyal sorunlarını açıklamak, seslerini duyurmak için eylemler yapıyorlar. Bu eylemler sadece akaryakıt zamlarıyla ilgili değil, akaryakıt zamları bardağı taşıran son damla oldu sadece. Sosyal ve politik alanlarda yaşam sıkıntıları da var. Hükümetin cevaplarını ve fikirlerini ise yetersiz buluyorlar ve ciddi adımlar istiyorlar.

Sol kendisinden çıkarak, verili olana yargılarını bir kenara bırakarak bakmalı. 27 Kasım, 1 Aralık, 8 Aralık tarihleri bu eylem hattının ne kadar ciddi olduğunu, öyle «zamlar geri alınsın» ile sınırlı olmadığı gösterdi. 42 Maddelik taleplerin hazırlanması oldukça geniş bir katılım ile gerçekleştirildi. Bildiğimiz gibi bir yöntem değildi, sendika ve parti şefleri bir araya gelerek bu talepleri hazırlamadı, 30 bin kişi ile anket çalışması sonucu bu talepler hazırlandı. 42 Madde içinde sadece iki maddeye sol hareket bir şeyler söyleyebilir: “Sığınma talebi reddedilenler ülkelerine gönderilsin. Hakiki bir entegrasyon politikası uygulansın. Fransa’da yaşamak Fransız olmayı gerektirir (tamamlayana sertifika verilmek üzere Fransızca dil, Fransa tarihi ve vatandaşlık bilgisi dersleri verilsin)” Bu iki madde dışında Fransa’da sosyalist parti ve sendikaların katılmayacağı maddeler yok.

Eylemlere 15 yasındaki çocuğu ile katılan ve «eşitlik istiyoruz, hayatta kalmaya çalışmak değil yaşamak istiyoruz” diyerek adeta bütün talepleri özetleyen eylemci oğlunu göstererek “onun yoksul insanların sömürüldüğü bir ülkede yaşamasına izin veremem” değerlendirmesi de bu eylemlere dair cevaplardan çok soruları olanlara iyi bir cevaptır. Macron’un Başbakanı Philippe’yi; "Hiçbir vergi ulusal birliğimizi tehlikeye atmamalı. Şimdi çalışarak ve bir araya gelerek ulusal birliğimizi yeniden inşa etmeliyiz" noktasına getiren bu eylem dalgası Fransa ile sınırlı kalmadı. Hollanda, Belçika ve İsviçre’de de Sarı Yelekliler’den esinlenerek başlayan eylemler devam ediyor. Zaman zaman Fransa’nın Merkel’i, zaman zaman ‘bugünün Thatcher’i’ de denilen, ‘zenginlerin cumhurbaşkanı Macron’un siyasetleri bütün Avrupa ülkelerinin siyasetlerinin benzeri. Bu açıdan Fransa’da başlayan eylemler bütün Avrupa’da karşılığını bulan eylemler.

Akademisyen Zeynep Gambetti’nin bu temennilerini tamamen paylaşıyorum; “Bir yandan solun Sarı Yeleklilere eklemlenmesini diliyorum, ama bir yanım da solun o sıradan insanların dayanışmasından, yol kavşaklarında doğan o güzel ve gayet duru diyaloglardan bir şey öğrenmesini de arzuluyorum. Sarı Yeleklilerin dile getirdiği şikayetler gittikçe vahşileşen kapitalist sistemin göstergesi. Maaş yükseltmek veya vergi indirmekle sorunların hallolmayacağı, var olan kurumlar içerisinde laflamakla bir yere varılamayacağı, zira çok büyük çıkar ve güç ilişkileriyle karşı karşıya oldukları da belli. Söylemi bu yöne çekmek, hayata yeniden sahip çıkmak, özneleşmek ve alternatifsizliğe hayır demek için bir fırsat doğdu, kaçmaması gerekir”.

Macron geri adım atmasına rağmen eylemler durmadı ve devam edecek. Nereye evrilecek, ne kadar sürecek, Avrupa ve Dünya direnişinin neresine oturacak, küresel sermayeye karşı küresel direnişte yeni bir ivme olacak mı, baskıcı/despot iktidarları geri püskürtecek mi? Bunlara her birimizin başka başka cevapları olabilir, kesin olan şudur ki, bu eylemsellik ve süreçler sürekli cevaplar hazırlarken diğer yandan da soruları çoğaltacak. Bütün bu soru ve cevaplar her birimize yeniden bakma, başka şekillerde bakma, ‘senin gibi bakmayan, senin gibi soru üretmeyeni anlama’ konusunda oldukça öğretici olacak.

Son olarak eylemlerde atılan kimi sloganları paylaşmak istiyorum. Tıpkı Gezi sürecinde olduğu gibi Sarı Yeleklilerin eylemlerinde de kendine özgü söz ve sloganlar hayatın o çok renkliliğini güzel bir şekilde özetliyor:

“MACRON İSTİFA, KOYUN DEĞİLİZ”

"LA FRANCE D'EN BAS (AŞAĞI FRANSA)”

“SARI YELEK, YEŞİL YELEK, AYNI ÖFKE”

«KARİDESE ÖLÜM, YAŞASIN KEBAP»

“REGARDE TA ROLEX C’EST L’HEURE DE LA REVOLTE (ROLEX SAATİNE BAK, DEVRİM VAKTİ)”

İşte böyle…

Kesin olan; BU KIŞ SARI GEÇECEK!