31 Mart yerel seçimlerin sonuçları gösterdi ki, Türkiye’de ekonomik, politik ve hukuki ileri taleplerin zemini ve kazanım imkanı vardır.

Fakat iktidar güçlü ve kamuoyu ile muhalefetin gündemini belirlemeye devam ediyor.

Ankara’daki asker cenazesinde CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve beraberindeki heyet saldırıya uğradı. Bu saldırıya ilişkin hükümet cephesinden güçlü bir kınama gelmedi. Genelkurmay başkanıyken, altlarının darbe yapacağını öğrenemeyen, daha vahimi emrindeki askerler tarafından esir alınan ve resimlerden anladığımız kadarıyla tartaklanan, kelepçelenen, şimdi ki savunma bakanının açıklaması birçok konuda bilinç altının yansımasıydı. Yeterince müşfik, babacan ve toleranslı dili kamuoyunda yeterince tartışıldı. Bunun üzerine MHP genel başkanının ilk açıklaması geldi. Hırsızın suçu yok gibi, ev sahibini azarlayan bir açıklama. İkinci açıklamasını da pek anlamadık. Gerçi Devlet Bahçeli’nin özel bir kafası, düşünme ve akıl yürütme biçimi var. Mevzuyu ona yorduk.

24 saat sonra Cumhurbaşkanının açıklaması geldi. O da zayıf bir açıklama yaptı. Tabi sosyal medyada dönen yorumları hiç izah etmeye gerek yok.

Bunun yanında yüksek rütbeli memurların açıklamaları da geldi. Hepsini ayrı ayrı tartıştı kamuoyu ve muhalefet. Kınandı, eleştirildi, onaylandı, desteklendi.

Hepsi bir oyalama aslında. Ortak bir akılda planlı organize söylem mi geliştiriliyor yoksa spontane mi bilmiyorum. Lakin önemi de yok, hepsi aynı kapıya çıkıyor.

Gündemde kayboluyoruz.

Kürtleri Ne Yapmayı Düşünüyorsunuz?

Bu ülkede Kürtler var değil mi? Kürtler ile kaç yıllık sorunlar var? Osmanlıdan mı? Cumhuriyetten mi? 1980’den bu yana mı? Nereden başlatırsanız başlatın.

Kürt sorununa dair çözümünüz ne? Esas mesele bu. “Bu soruna dair bir çözümünüz yoksa” diye bir şey olmaz. Olmak zorunda. Çünkü hayatımızı birinci dereceden ilgilendiren bir sorun, çözümsüz duramaz.

Öldürün, yakın, sürgün edin, hapsedin, mülksüzleştirin, seçilmişlerini hapsedin, sandıktan çıkan iradelerini tanımayın, kayyum felan atayın, annelerini copla dürtükleyerek önünüze katın. Köyleri boşaltın, metropol şehirlerde Kürtçe konuştu diye insanları linç edin, yetmedi büst öptürün, kameraya alın.

Eyvallah hepsi bir yöntem. Bunları yaparak Kürt sorunu çözüldü mü? Peki bunların hepsi yapılmadı mı?

Çözüldü mü Kürt sorunu?

Halkın yoksul evlatları hala ölmüyor mu?

Nasıl çözülecek bu sorun?

Farkında mısınız? Hükümet beka sorunu diye seçime girdi. Nedir onların önermesi, beka yani terör, yani Kürt sorunu.

Muhalefet çoğu yerde belediyeler kazandı. Nasıl? HDP’nin bazı yerlerde aday çıkartmamasıyla, başka? Selahattin Demirtaş’ın bir sözü ile milyonlarca oy muhalefete aktı. Bu nedir? Bu Kürt sorunudur.

Yani nereye bakarsanız bakın, mevzuyu neresinden ele alırsanız alın. İster terör deyin, ister Kürt sorunu deyin. Ortada bir sorun var. Bu sorunu çözmek dışında başka bir yol yok.

Şunu bilin ki domatesin, patatesin, patlıcanın, soğanın fiyatı bir Kürt sorunu meselesidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan Aydın’da halka hitap ederken şöyle demedi mi;

“Afrin operasyonundan yola çıkıp, soğana, patatese, ümit bağlamışlar geçen seçimde. Şimdi domatese, bibere sarıldılar. Patatesçilere, domatesçilere sesleniyorum, bir tane merminin bedelini biliyor musun sen?”

Domatesten yola çıkarak mermi önermesi de yapabilirsiniz. Sorun yok. Fakat bu önermeyi kurduran sorun Kürt sorunudur.

Evet Kürt sorunu öylesine başat bir sorun. Nasıl çözeceğiz?

Oturup konuşalım. Oturup tartışalım. Oturup barışalım. Çünkü bu yol dışında her yol denedi.

Adalet İstiyoruz Talebi

Kamuoyunun sahiplendiği davalardan başlayalım.

Rabia Naz Vatan davası,

Çocuklar ölmesin diyen Ayşe öğretmen davası,

Ucube gizli tanıklı, ÇHD’li Avukatlar davası,

Selahattin Demirtaş davası,

Barış Akademisyenleri davaları,

Şule Çet davası,

Gazetecilerin davaları,

Soma davası,

İhraç edilen memurların davaları,

İşçi ölümleri davaları,

Berkin Elvan davası…

Başka birçok dava eklenebilir. Bunların adil ve kamuoyu önünde şeffaf bir şekilde çözümü bekleniyor.

Bunun yanında hukuken eşit davranılma talebi yükseltilmeli. Kan akıtalım, kanla yıkarız diyen mafyacılara hukuku adil işletmemek toplumun önemli bir kesiminin hukuka dair inancını zedeliyor.

Gündemi kim belirleyecek? Halk mı, muktedirler mi?

Gerçek gündem nedir?

Öyle dönemler olur ki bir slogan, slogan olmaktan çıkar, zamanının ruhunu izah eder; İstiyoruz vermezseniz alacağız.

Bu zamanın ruhunu ifade eden bir slogandır.

HDP, Saadet Partisi, CHP, demokratlar, devrimciler ve diğerleri yani sandıkta birleşenler için bu mümkün. Seçmen sizi hükümet karşısında masaya oturttu. Hükümetten talepleriniz ne olacak? Şimdi bunları konuşma zamanıdır.

Ahmet Davutoğlu

Ünlü bir Türk büyüğü der ki; “ Ahmet Davutoğlu bir projedir, bir aktör değil.” Ahmet Davutoğlu’nun yayınladığı vasat bildiriyi okuduktan sonra yine ve yeniden bu görüşe inanmaya devam ediyorum. Bu ünlü Türk büyüğünün ismini yazmaya gerek yok. Çünkü biraz küsüm ona, düşük dozda da olsa şimdilik (sadece şimdilik) ona gıcığım. İnsanız sonuçta, Allahın bildiğini, kuldan mı saklayacağız. Buna rağmen parlamento ve ülkede vicdanına en çok inandığım adamdır, bu adam.

Son Olarak

Ayhan Bilgen’nin eli temizdir Paşa.