Son 40 yılın herhalde hukuk katliamı yaşadığımız en vahim süreci AKP’nin son 10 yılı. Erdoğan ve Soylu Anayasanın 90. maddesini ayaklar altına alarak AİHM Büyük Daire kararını tanımayacaklarını, bağlayıcı olmadığını telaş içinde haykırıyorlar. Hatta AİHM'e hakaret edip, suçlamalarda bulunuyorlar. Ellerinden gelse AİHM yargıçlarını da derdest edecekler. Büyük korku ve telaş içindeler. Demirtaş’ın gerçek muhalif lider olduğunun bilincindeler ve bu onları korkutuyor. Korkunun ecele faydası yok.

AİHM büyük dairesi gerçek bir hukuk dersi verdi. Büyük daire daha önceki daire kararında vurgulanmayan saptamaları da yaptı. Büyük dairenin saptamalarının bir kısmı sadece Demirtaş olayı ile sınırlı değil, tüm davalarda dikkate alınması gereken saptamalar. Örneğin örgüt üyeliği ile ilgili, büyük daire: “Siyasal konuşmalar ve muhalefet örgüt üyeliğinin kanıtı olamaz. İlliyet bağı yok” dedi. Bugün basın açıklamalarından, siyasal içerikli yazılardan, konuşmalardan yürütmenin kılıcı olan mahkemeler örgüt üyeliğinden yağmur gibi ceza yağdırıyor, büyük dairenin saptaması bu mahkemelere de bir ders. Keza dokunulmazlıkların kaldırılmasını da hukuka aykırı buldu. Bu saptama dokunulmazlıkları kaldırılan diğer milletvekilleri için de geçerli olacak bir saptama. Daha önceki daire kararında tutuklama verilmesi değil, tutukluluğun uzaması ihlal olarak değerlendirilmişti. Büyük daire tutuklama kararı verilmesini de hukuka aykırı buldu. Demirtaş’ın ülkenin ikinci büyük muhalefet partisinin lideri olduğunu alternatif tedbirlerin neden düşünülmediğini vurguladı. Tutuklamanın siyasi saikle olduğunu vurgularken, tutuklamanın çözüm sürecinin bitmesinden sonra gündeme gelmesine dikkat çekti.

Seçme seçilme hakkının ihlal edildiğine dikkat çekerken, tutuklu olduğu dönemdeki 2 seçim kampanyasına katılamamış olmasını da vurguladı. Cumhurbaşkanının beyanlarına, "bedellerini ödeyecekler" şeklindeki sözlerine işaret ederek tutuklamanın siyasi saikle olduğunu, Devlet tarafından hakkın kötüye kullanıldığını belirtti. Demirtaş’ın tutukluluğunun siyasi saikle yapıldığı ve hukuka aykırı olduğu için demokrasi açısından çoğulculuğun da ihlal edildiğini vurguladı. Büyük daire kararda Venedik komisyonunun ve Avrupa İnsan Hakları komisyonunun da konu ile ilgili görüşlerine yer verdi.

Netice olarak Demirtaş’ın seçme seçilme hakkının, ifade özgürlüğünün, özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiğini vurgulayarak sözleşmenin 5 ayrı maddesinden ihlal kararı verdi. Sözleşmenin 46. maddesine atıf yaparak tutukluluğun derhal son bulması gerektiğini belirtti. Anayasa 90’a göre bu kesin uyulması gereken bir karardır. Tartışması dahi yapılamaz. Erdoğan ve Soylu sadece anayasanın 90. maddesini değil, hakimlere hiçbir makamın talimat veremeyeceğini düzenleyen, mahkemelerin bağımsızlığını düzenleyen 138. maddesini, kişi özgürlüğü ve güvenliğini düzenleyen 19. maddesini, seçme seçilme hakkını düzenleyen anayasanın 67. maddesini, demokratik hukuk devleti ilkesini düzenleyen 2. Maddesini de ayaklar altına alıyorlar. TCK’daki yargı görevini yapanı etkilemek suçunu da işliyorlar. Günün birinde bu suçlardan yargılanmaları kaçınılmaz. Büyük dairenin kararının bir özelliği de ilk defa Türkiye için 18. maddeden ihlal kararı vermiş olması. Yani siyasi saikle sözleşmeyi ihlal etmiş olması saptaması. Şimdi ne olacak, top Avrupa Konseyi Bakanlar komitesinde.

Bu arada bir hukuk cinayetiyle bir torba yasa içinde dernekler ve avukatlarla ilgili getirilmek istenen yeni düzenlemeler var. Mecliste görüşülüyor. "Kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanının önlenmesi" yasa tasarısında Avukatlara şüpheli konularda ihbar yükümlülüğü getiriliyor. Yani avukat muhbir olacak. Mesleki sır yükümlülüğü ortadan kaldırılmak isteniyor. Avukatların zaten kadük olan bağımsızlığı tamamen bitirilmek isteniyor. Bu tasarı meclisten geçerse Avukat idarenin ajanı olacak. Bu düzenleme başta avukatlık kanunu olmak üzere avukatlık ile ilgili tüm ulusalüstü bağıtlara aykırıdır.

Bir diğer vahim düzenleme idarenin dernek yöneticilerini görevden alma, derneğe kayyım atama, mal varlıklarına el koyma yetkisine sahip olması. Derneklerin kitle imha silahlarının finansmanı ile ne ilgisi var? Dernekler aidat bile toplayamıyor, zorla ayakta duruyorlar. Esas amaç iktidarlar için bir baskı unsuru olan derneklerden kurtulmak. Dernekler çoğulcu ve demokratik bir toplum için hayati önemi olan kuruluşlardır. Toplumsal gelişimin ve demokrasinin kalitesinin kriteri derneklerin özgürce faaliyet edip etmemesiyle ölçülür. Dernek kurma özgürlüğü bireysel ve kolektif yanı olan bir özgürlüktür. İfade özgürlüğünün kolektif olarak kullanılması aracıdır. Dernek kurma özgürlüğü en önemli temel insan haklarındandır. Dernekler çoğulcu demokrasinin garantisidir. Tarih boyunca tüm baskıcı iktidarlar derneklerden rahatsız olmuştur. Hitler 1933’te tüm dernek ve sendikaları kapatmıştı.

İlk çağda Roma’da 12 levha kanunlarıyla dernek kurulmasına izin verildi. 19. yüzyıldan itibaren dernek kurma özgürlüğü anayasalara da girmeye başladı. Artık insan hakları belgeleri bireyden değil, kişiden söz etmektedir. Kişi kavramı grupları da kapsamaktadır. Dernek kurma özgürlüğünün öznesi hem bireyler hem derneklerdir. Dernek kurma özgürlüğü Türkiye’de 1909’da anayasaya girdi. 1938’de hükümete kapatma yetkisi verildi. 1946’da tekrar serbestlik sistemine dönüldü. Esas güvence 1961 anayasası ile sağlandı. Ne var ki 1971 değişikliği ve 1982 anayasası ile güvenceler budandı. Şimdi de tamamen katledilmek isteniyor. İktidarın getirmek istediği düzenleme İHEB 20. maddeye, BMKVSHU sözleşmesine, BM çocuk hakları sözleşmesine, BM kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi sözleşmesine, AİHS 11/1. maddesine, Avrupa Sosyal Şartına, Paris Şartına, Hükümetler dışı uluslararası örgütlerin hukuku kişiliklerinin tanınması Avrupa Sözleşmesine, Avrupa Birliği temel haklar şartına tamamen aykırıdır.

Dernek kurma özgürlüğü bireyin gelişimi için olduğu kadar, iş yaşamı, siyasal alan ile demokrasi için vazgeçilmez bir özgürlüktür. Şimdi Türkiye’de zaten kısıtlı olan bu özgürlüğü iktidar Naziler gibi tamamen ortadan kaldırmak istemektedir. Patrimanyal rejim mafyatik faşizm yolunda ona göre bir hukuk örmeye çalışmaktadır.

Zorlu bir dönemden geçiyoruz. Umutsuz olmadan sesimizi yükseltmeliyiz.