17 Aralık Yolsuzluk ve Rüşvet operasyonu kapsamında Barış Güler, Kaan Çağlayan ve Rıza Sarraf’ın da aralarında bulunduğu 5 kişi tahliye edildi. Böylelikle yolsuzluk ve rüşvet operasyonu kapsamında tutuklu kimse kalmadı.

Ancak Rıza Sarraf’ın avukatının açıklamasında müvekkilinin 17.00’dan önce cezaevinden çıkamayacağı bildirildi. Bu üzücü gelişmeyi de not etmek istedim. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin 14 Şubat’ta Yalova’da yapmış olduğu bir konuşmada, Yolsuzluk ve Rüşvet operasyonu kapsamında tutuklu bulunanların 25 Şubat tarihinde serbest bırakılacaklarını söylemişti. Üç günlük bir gecikmeyle gerçekleşen tahliyeler için sanırım sanıkların, umutlarıyla oynamaktan ve onları gereksiz beklentiye itmekten kaynaklı Sayın Tekin hakkında suç duyurusunda bulunma hakları saklıdır.

Yaklaşık 40 gündür tutuklu bulunan bu zatların esaretleri boyunca yaşadıklarını anlatmaları için bir film de yaptırabilirler, kendileri yazmasa da birine kitap da yazdırabilirler.

Tahliyeye giden yol kısaca; Başbakanlığın yasaları onaylamaktan sorumlu memuru Sayın Abdullah Gül’ün HSYK yasasını onaylamasının ardından dün saat 19.00 sularında yasa Resmi Gazete’de yayımlandı. Bugün saat 11.00 sularında yasadan alınan güçle yeni atamalara yapıldı ve nihayet 14.00 sularında, üç beş ada almak kadar komik sayılabilecek meblağlarla suç örgütü kurmak ve rüşvet vermek-rüşvete aracılık etmek suçlarından tutuklu bulunan girişimci iş adamları serbest bırakıldı.

Böylelikle memlekette cezaevinde bulunan hırsız kalmadı. Geriye kalanların hepsi “adi suçlar” kapsamında tutuklu. Mesela, gazetecilik yapmak, müvekkilini savunmak, öğrenci olmak, bir siyasi partiye üye olmak gibi rezilce şeyler.

Paraları sıfırlamakta güçlük çeken iktidar, delilleri sıfırlamak suretiyle cezaevlerindeki hırsız oranını sıfırlayarak en azından bir adım atmış oldu. Hırsızlar dışarıda, artık önüne yatacaklar, elini öpecekler girsinler kuyruğa.

Başbakan dâhil olmak üzere tüm ortakların dışarıda yeni işler peşinde koştuğu bir dönemde bu zatların içeride kalmaları düşünülemezdi. Hem ne yapmıştı ki bu adamlar, devletin kurşunu ile intihar edip, devletin bütçesinde açığa mı neden oldular, Antep fıstıklı baklava mı çaldılar?

Türkiye’de iktidara iktisadi çıkarlar yoluyla bağlı olmayan herhangi bir yurttaşın artık devletin herhangi bir kurumuna dair bir güveninin kalmaması gerekiyor. Bugün cezaevlerinde tutuklu bulunan hasta tutsaklar, yıllardır haklarında bir hüküm verilmemesine karşın yatan tutuklular var. Ancak bu insanların iktidarı “salmazsanız biz de bildiklerimizi açıklarız” diye tehdit edecek yakınları yok belki de.

İHD’nin bugün açıkladığı 2013 Türkiye’de İnsan Hakları İhlalleri Raporu’na göre;2013 yılında cezaevlerinde 33 tutsak katledilmiş,115’i çocuk olmak üzere 709 kişi tutuklanmış. Cezaevlerinde 39’ü çocuk olmak üzere 843 kişi işkence ve kötü muameleye tabi tutulmuş. Onlarca ağır hasta tutsak hala cezaevi koşullarında ölümleri beklemektedirler.

Türkiye bir hukuk devleti değildi elbette, hiçbir zaman olmadı. Ancak hiçbir zaman bu kadar açık bir biçimde hukuk ayaklar altına alınıp çiğnenmedi. Türkiye’de hukuk fiili olarak bitmiştir, eğer herhangi bir şey hakkında hüküm verilmesi gerekiyorsa bunu kamu vicdanı ve pratiği ancak yapabilir. Çünkü devletin tüm kurum ve kuruluşları meşruiyetini yitirmiştir.

Yurttaşların hak ve özgürlük mücadelesi kendi tasarruflarındadır. Hukuk öldü, yaşasın kamu vicdanı.