Bizim bir akrabamız ünlü kulüplerden birine üye olmuş düzenli aralıklarla toplantılara gidiyormuş. Erkekler bir gün kendi aralarında sohbet ediyorlarmış. Herkes nereye tatile gittiğinden bahsediyormuş, eşlerini tatile gönderen tipler varmış mesela. Kimi İtalya’ya göndermiş karısını, kiminin Nice’de evi varmış. Karısı gider kafasını dinlermiş üç beş ay. Bizim akraba onları dinliyormuş sessiz, e demişler beyefendicim sizin hanım nereye gitti bu sene? Oturduğu yerde doğrulmuş bizimkisi, valla demiş, bu sene de karımla sadece ben cinsel münasebette bulundum?

Yani fıkra mı yoksa bizimkilerin uydurması mı bilemedim şimdi, fıkra gibi oldu çünkü, her neyse işte...

Ben de yazılarımı kendim yazıyorum. Öyle şiir gibi attırdığım dört paragrafın her birini bir adam yazmıyor, altına parafını benim attığım.

O yüzden aklıma takılanı yazmak için geldim bugün yine.

Çünkü takılı, tıkalı kalmak iyi bir şey değil bir şekilde, koşarak yazarak temizlik yaparak meşrebince açmak açılmak gerek.

Herkes bu Zarrab davasını konuşuyor.

Bizim evde de her sabah kahvaltıda, canım çay koyayım mı yerine okudun mu gazeteyi ile lokmalar atılıyor ağza. Sonra kavga ediliyor falan, her zaman aynı fikirde olunmuyor tabi, herkes kendi çayını doldurup köşesine çekiliyor sonra.

Ben de sohbetin devamını buraya yazayım dedim, nasıl olsa sözümü kesen yok.

En güzel sözü oğlum söyledi aslında, bir dakika arkadaş dedi, düşmanımın düşmanı dostumdur.

E yani bizde salak değiliz.

“Dostum Amerika” demiyoruz zaten.

“ABD gelsin bizi yönetsin o lâ lâ ne güzel hayat” diye dolanmıyoruz ortalıkta.

Ama çok ağrıma gitti adam -Zarrab yani- sabah toplantısına gitmek için saat kurmak yerine emniyet müdürünü arıyor ya, emniyet şeridini açın yarın toplantım var diye.

Yani sanki benden izinsiz evimde at koşturmalarına izin vermişler gibi huzursuz etti bu beni.

Şimdi adam casus ilan edildi.

Mal varlığı hakkında bugün bir yazı okudum. Efendim içi boşaltılmış şirketlerinin zaten.

O kadar kör gözüme parmak şeklinde yapılmış ki olay, mesela dışı değiştirilen şirketin yeni tabelası dış tarafa herkesin göreceği yere asılmış, iç tarafta her şey aynı olduğu gibi duruyor.

Dişiniz ağrıdığında elinize bir kerpeten alıp dişinizi çekmezsiniz, güvendiğiniz bir doktora gidersiniz. Tek yapabileceğiniz güvenmektir. Çünkü siz diş hekimliği eğitimi almamışsınızdır.

Bilmediğiniz konuda yardım almanız gerekir bunun için de elinizde olan tek şey güvendir.

Doktorunuz size detaylı açıklama yapıp aklınızı karıştırmaz ama sizin içinizi rahatlatacak şeyler söyler, sonuç genelde başarılı olur.

Sorundan kurtulursunuz.

Bir doktor düşünün. Her hastasını ameliyatta kaybetmiş. Sürekli yanlış teşhis koyuyor.

Ya dünyanın ücra köşesinde hem berber, hem sünnetçi, hem doktor olarak iş bulur, ya da meslekten men edilir.

Orada bile her tuttuğu elinde kalırsa “Allah af etsin sıradaki gelsin” dese, yok kardeşim sen kimseye dokunma al şu süpürgeyi, kimseye zarar vermeden yandan yandan ortalığı süpür derler.

Bazıları olayları yine Fethullah Gülen’e bağlayıp oradan Amerikan mahkemeleri yoluyla hükümetin devrilmek istendiği kanısında, belki de öyledir.

Bu hükümet ancak sandıkta devrilir diyenler var.

Bilinmez, hep şaşırdık hep aynı yere çıktık bana sorulsa.

Ben bu millet aptal diye köşe yazıları yazıldığında çok üstüme alınmış ve kızmıştım, hadi oradan demiştim.

Asla kendimden başka kimseye aptal demem, güvenmek diyorum, insanlar güvenirler, inanç duyarlar.

Gider bu imanla oy kullanırlar.

Demek bizim ne kadar güvene ihtiyacımız varmış ki bizi mağdur edenden bile kolay kolay vazgeçmiyor, ona tekrar tekrar şans tanıyoruz.

Bu onun bulunmaz, şahane bir şey olduğunu değil bizim inancımızın ne kadar köklü olduğunu gösterir.

Doğada var olan ahenk, kalp ve akıl arasındaki ritmi de sağlar ve insan bir gün ısrarcı seçiminden vazgeçer.

Allah afetsin.

Güzel günlerde görüşelim ve görüşmelerimiz iyiliklere vesile olsun.