Seçim bildirgeleri kuşkusuz reellik ölçütleri içinde, olması gerekenle olabilecek olanların sentezi olarak hazırlanır. Buna bir de çok bileşenli olmanın kıstasları eklenince, iş hem zenginleşir hem de biraz kaotikleşir. İrdeleyelim.

Bugüne dek hiçbir partinin dillendirmediği birçok ilkler var:

* Eş başbakanlık önerisi. Dünyada bile örneği çok değil. Çok isabetli bir ilk.

* Anadilde eğitim. Vazgeçilmez vurgu.

* Vicdani ret hakkının yasal teminata kavuşması. Çok önemli. Buna askerlik süresinin önemli ölçüde kısaltılması da eklenmeliydi.

* Medya kuruluş sahiplerinin başka sektörlerde faaliyetinin engellenmesi. Bu, basın özgürlüğü ve yönetilenlerin gerçekleri öğrenme hakkı açısından çok önemli.

* Vali dahi tüm yerel yöneticilerin seçimle gelmesi. Bu da çok değerli bir hedef.

* Kıbrıs’ın bölünmüşlüğüne son verecek çözümlerin desteklenmesi. Önemli ama eksik bir vurgu. 40 bin Türk askerinin de adadan çekilmesi gerektiği vurgulanmalıydı. Yunanistan’ın ve Türkiye’nin Kıbrıs’taki vesayetine son verilmeli.

* Ermenistan'la dostluk, sınır kapılarının açılması önemli bir vurgu. Buna diasporadan isteyenlerin yurttaşlığa alınması ve yerleşim alanlarına eski,doğal,yerli isimlerinin verilmesi de eklenmeliydi.

* Çocuk cezaevlerinin kapatılacağı, hasta tutsakların serbest bırakılacağı; cezaevlerinde tecride ve idarenin infaz yapmasına son verileceği önemli hedefler. Şu anda Türkiye infaz yaptırımında en ağır ve en uzun süreyi uygulayan ülkelerin başında geliyor. Şartlı salıverilme için cezanın 3/4 nün infazı şart. Bunun hiç olmazsa 2/5 ye çekilmesi gerek. En ağır suçlarda bile ağır cezaların ve infazların hiçbir faydasının olmadığı kriminolojik araştırmalarla sabit.

* Nefret suçları ile insanlığa karşı işlenmiş suçlar dışında hiç kimsenin düşüncelerinden dolayı yargılanmayacağı, ‘politik suçlar’ kategorisine sokulmayacağı saptaması çok önemli. Ama yine bir eksik var; toplumsal barış için af anlamına gelecek bir toplumsal barış yasa projesi de eklenmeliydi.

* TMY, 2911, PVSK’nın ilgası ve demokratik yasa düzenlemesi önemli vurgu. İnsanlığa karşı işlenen suçlar için hakikat komisyonunun kurulmasının vurgulanması da çok değerli. Ancak Roma statüsüne dayalı uluslar arası ceza mahkemesine taraf olunması gerektiğinin vurgulanmaması önemli bir eksiklik.

* Geçmişte işlenen soykırımlar ve katliamlar için devlet adına özürün vurgulanması toplumsal arınma ve yüzleşme açısından çok önemli.

* Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kaldırılacağının hedeflenmesi de gayet isabetli. Lakin zaman zaman Selahattin Demirtaş’ın dillendirdiği Diyanet İşleri Başkanlığı yerine, İnanç İşleri Başkanlığı'nın kurulacağının vurgulanması özgürlükçü laiklik açısından yanlış bir vurgu. Devlet adına ismi ne olursa olsun inançlarla ilgili bir başkanlık, bir kurul tesis edilmemeli. Böylesi bir adım özgürlükçü laikliğe aykırı olur. Her inanç kendi varlığını bir diğeri ile çatışmadan özgürce kendisi idame ettirmeli. Bu konuda bir devlet kurumu olmamalı.

* Kadın Bakanlığı, 8 Martın resmi tatil olması güzel adımlardır. Ev işçisi kadınların iş yasası kapsamına alınması da önemli.

* Seçme yaşının 16, seçilme yaşının 18 olmasın da çok cesur ve gerekli bir adım. LGBTİ haklarının yasal teminata alınması cesur bir hamle. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin okullarda zorunlu bir ders olması güzel bir öneri.

* Hak grevinin, dayanışma grevinin, genel grevin yasal hak haline getirilmesi, lokavtın anayasal bir hak olmaktan çıkartılması çok önemli bir saptama.

* Cenevre Mülteciler Sözleşmesi’nin çekincesiz kabulü ve uygulanması da çok önemli bir saptama.

* Sanat Meclisi kurulması önerisi önemli. Lakin Kültür Bakanlığı bünyesinde kurulacağının vurgulanması bence yanlış. Sanat Meclisi özerk olmalı.

* Adalet Bakanlığı'nın özerk bir kurum haline getirileceği vurgulanmış. Burada bir kavram yanlışlığı ve kafa karışıklığı var. Adalet Bakanlığı'nın kaldırılması gerekir. Yüksek Hakimler Kurulu'nun özerk ve bağımsız, Yüksek Savcılar Kurulu'nun özerk ve bağımsız olması gerekir. Tüm yargıç ve savcıların toplu sözleşmeli ve grevli sendikalaşma hakkının tanınması gerekir.

* Bildirgede, "Ölene kadar ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının kaldırılacağı" da vurgulanmalıydı. Önemli bir eksiklik. AİHM kararlarında bile artık müebbet hapis cezalarının 7 ile 15 yıl arasında gözden geçirilmesi gerektiği vurgulanıyor. Yani HDP’nin ‘özgürlüğe kavuşmayı umut etme hakkı’nı savunması gerekiyordu.

* Bildirgede belirli sayıda yurttaşın -örneğin 100 veya 200 bin yurttaşın- imzası ile yasa teklif edebilmesi de vurgulanmalıydı. Yine siyasi partilerin en azından 2/3 oranında seçimler arifesinde ön seçim koşulu savunulmalıydı.

* Yargı sisteminde; ‘ halkların hakları yargı organı’ ve ‘ doğayı, ekolojik, estetik toplumsal malvarlığını koruma yargı organı’ savunulmalıydı. Bu tür yargı organları bazı Latin Amerikan ülkelerinde var. Sonuç olarak özgürlükçü bir yaşam için heyecan veren bir bildirge.

***

Bir 23 Nisan daha geçti. Tarihsel araştırmalar yapan bir yazarın tespiti doğru. Sanki 23 Nisan, 24 Nisan Ermeni Soykırımı'nı adeta belleklerde manipülasyona uğratmak için ilan edilmiş gibi. Bu açıdan bakıldığında partiler adına yapılan konuşmalarda meclise yine egemen ulus milliyetçiliği ve şovenizmi kokusu yayıldı. HDP adına konuşan İdris Baluken’in konuşması da sorunluydu. Resmi tarihten kopamayan ,eksik araştırma ürünü  bir konuşma. 23 Nisan 1920'de kurulan Büyük Milet Meclisi'nin ve 1921 Anayasası'nın; tam da bin bir çiçekli bir bahçe amaçladığını, farklılıkları zenginlik gören bir anlayışın egemen olduğunu, Büyük Millet Meclisi'ni oluşturan temsilcilerin kendi kimlikleriyle bu mecliste yer aldıklarını ileri sürmek hayli sorunlu. Kuşkusuz 1920 meclisi sonraki meclislerden, uygulanmayan 1921 anayasa da sonraki anayasalardan nüans olarak da olsa biraz daha demokratikliğe yakındı. Ne var ki bildiğimiz kadarıyla 1920 Meclisi'nde; Türk, Kürt, Çerkez, Arnavut, Boşnak, Laz, Tatar, benzeri uluslara mensup temsilciler bulunurken, Anadolu’nun en eski gayrimüslim halklarından Rumlar, Ermeniler ve Süryaniler temsil edilmemişlerdi. Kısmen de olsa özerk livalara cevaz veren 1921 anayasası da zaten kağıt üstünde kalmış ve uygulanmamıştı. 20 Ocak ta kabul edilen 1921 anayasasından kısa bir süre sonra Koçgiri halk hareketi de katliamla bastırılmıştı.

1920 birinci meclisine seçilen Kürt milletvekillerinin de seçimle değil, atamayla Mustafa Kemal yönetimine destek verenler arasından atandıkları gerçeğini görmek gerekir. Uzunca tartışılması gereken bir konu.