Murathan Mungan galiba 2000li yılların başında iki kitap yayımlamıştı. Birinde erkek yazarların yazdığı hikayeler diğerinde kadın yazarların yazdığı hikayeler vardı. Henüz Türkçe’ye çevrilmemiş yazarların hikayelerini o çevirmiş başına yazdığı çok güzel bir önsözle yayımlamıştı. Bu kitaplar kadın ve erkeğin, hayatın akışı içinde olanları nasıl yorumlayıp çözüm bulduklarını görmek için güzel bir örnekti. Biz kitap okurken yazarının kadın ya da erkek olmasından yola çıkıp yazarın ne söylediğine bakmayız. İki kitaplar aynı zamanda bizim hikayeyi bir de böyle düşünerek okumamıza sebep yaratmak için hazırlanmıştı.

Erkek yazarların yazdığı iki hikayeyi hiç unutmadım. Birincisinde beş erkek kardeş yalnız yaşadıkları eve bir kadın geldiğinde onunla ayrı ayrı arkadaşlık kurmuş sonunda hepsi aynı kadına aşık olmuştu. Önceleri sadece aynı kadınla sevişiyor, dertleşiyor fakat ortak arkadaşlıktan rahatsız olmuyorlardı. Hepsi birden aynı kadına aşık olunca aralarında huzursuzluk başladı. Hiç biri aşkından vazgeçmek istemiyordu sonunda ortak bir karara vardılar ve kadını öldürüp bir yere gömdüler böylece aralarındaki anlaşmazlığı da ortadan kaldırdılar. Bu erkek yazarın aklına gelen çözümlerden biriydi.

Bir diğer erkek yazarın hikayesinde ise orta yaşlı karıkocadan koca bir sabah uyandığında artık karısını sevmediğini anladığında yaşadığı mutsuzluğu anlatıyordu.

Eski günlerde karısına olan aşkını anlatmakla başladığı hikayenin sonlarında birlikte ilişkilerini tazelemek için çıktıkları yolculukta kadının yanında duyduğu rahatsızlığı ondan ayrılmak hissettiği dayanılmaz arzuyu bastırma çabalarını anlatıyordu.

Bir benzin istasyonunda durduklarında onlara hizmet veren kadın görevlinin yanında kalma hayali uzun süre tasvir ettikten sonra istasyondan ayrıldıklarında daha fazla birlikte yola devam edemeyeceğine karar verip hiç bilmedikleri yerde arabayı durmuş, hiç bir açıklama yapmadan arabadan inip arkasına bakmadan karısını terk etmişti, hikayenin erkek kahramanı.

Bu hikayede en çok adamın hüznü dikkatimi çekmişti. Bir erkeğin ilişkiye duygusal bakışı şaşırtmıştı beni. Sadece kadınların bildiğini sandığım ilişkideki hüznü bir erkeğinde yaşaması ilgimi gelmişti bana.

Bugünler kendimde keşfettiğim yeni bilgisiyse erkeklerin aslında kadınlar tarafından sürekli dile getirildiği gibi kadınları hayatlarında ikinci planda görmedikleri.

Şiddet uygulayan, kendilerinden yüz çevirdiğinde kadınını öldüren erkekler aslında bu kıyımı kadını küçümsedikleri için değil çok fazla önemsedikleri için yapıyorlar.

Onların eylemlerinin şekli de elbette ki kapasiteleriyle sınırlı.

Okuduğum bir haberde, kocasından ayrılıp bir yaşındaki çocuğu ile annesinin evine dönen kadının kocası, terk edilmeyi hazmedemeyip, kayınpederinin bahçesinde bir ağaca tüneyip, karısının çocuklarını emzirdiği odanın penceresine taş atıp, sese gelen karısını kucağında emzirdiği bebeğe aldırmadan kafasından vurmuştu, sorun karşısındaki çözümü sizce de tuhaf değil mi?

Dün de bir kadın, konuşmak için çağrıldığı parkta boşanmak istediği kocası tarafından pompalı tüfekle öldürüldü. Böyle aptalca çözümler arayan adamların da aptal arkadaşları mutlaka oluyor. Adam kadınla buluştuktan sonra ona taksiyle tüfek getiren arkadaşı şimdi polis tarafından aranıyor.

Özgecan cinayetinde ki en vahşi yan, yaraladığı kadınla babasından ve arkadaşından yardım isteyen adamın, yardımına çözüm bulan diğer iki insanın durumu. Burada aslında iki türlü vahşet var. Öfkeyle yapılan bir suça sonradan katılan insanlar bu öfkeyi azaltmak yerine onu çoğaltmaları, yaralı kadından kurtulmak için buldukları çözümler bu olayı çifte cinayet haline getiriyor.

Dünyanın erkek yanı, kadın erkek ilişkisinde anne çocuk boyutunu hiç aşamamış görünüyor. Çok sevdikleri, sevgisinden emin oldukları kadını annelerinin yerine koyup onun ergen evladı gibi erkek maceralarını yeniden dışarıda yaşamaya başlayan kocalar gibi onlardan yana yüz çeviren kadınları da cezalandırma biçimleri büyümüş öfkeli erkek çocuk modunda.

Karılarını öldürdükten sonra intihar etmelerinin sebebi kadınları onlardan yana yüz çevirdikten sonra hayata tutunacak yan bulamamalarından olmalı.

İşsiz olan, cebinde özgürce harcayacağı parası olmadığına inanan erkek, toplum içinde işe yaramadığını, eksik olduğunu düşünür. Kendini önce kendi gözünde değersizleştirir. Toplumun gözünde itibarsız olduğunu düşünür, o yüzden bu itibarsızlık onun kişiliğine yansır. Cebi ne kadar doluysa işinde ne kadar başarılıysa o kadar itibarlı olduğunu düşünür çünkü toplumda erkeğin görevlerini sıralarken onun gücünü maddiyattan almasını ister. Böyle belirler gücü. Onun eksik yanını resimde tamamlayan kadın onu istemediğinde cebi eksilmiş gibi öfkesinin esiri olur erkek.

Bazı erkek çocukları annelerine kızdıklarında onların en sevdiği şeye zarar vermekten hoşlanır. Tanıdığım bir çocuk makasla annesinin sevdiği şeylerdi keserdi. Sessizdi, tepkisini keserek gösterirdi.

 Güçsüz kadınlar ya da kendilerini karşı cinsle tanımlayan kadınlar ki birçok insan mutlu olmanın ruh eşiyle gerçekleştiğine inanır, kocalarından ayrıldıklarında çocuklarını yanlarına almak istemez. Onlara her baktıklarında kocalarında nefret ettikleri bir yan görürler. Gördükleri şiddeti hafifletmek için çocuklarına şiddet uygulayan kadınlarda vardır.

Erkeksiz bir hayatın eksik olacağını düşünüp kocalarının şiddetine razı olan kadınlar da vardır.

En geriye çekilip resmin bütününe baktığımızda yaşadığı hayatı değiştirmek için kocasını öldüren, çocuklarını yok eden kadınların erkeklere oranlara daha az olduğunu görürüz. Bunun nedeni toplum tarafından kırılmış kol ve kanatları değil ebeveyn genlerin daha sağlıklı çalışması herhalde, bilemiyorum.

Belki de kadınlar erkeklerin onlara gösterdiği ilgiden dolayı daha tamamlanmış daha olgun yaratıklardır ama onların kendilerinde fark etmediği onlarsız eksik kalma duygusunu erkenden keşfediyorlardır o yüzden onları katletmek yerine terk etmeyi tercih ediyorlardır. Ama erkeklere yeterince onlara karşı hissettiklerini belki de anlatamadıklarından ya da toplumun erkeklere yüklediği misyon yüzünden sesleri onlar tarafından duyulmadığından güvensiz erkekler şiddete daha çok meylediyor, bilemedim.

Yazıma kararlı başlamıştım ama uzattıkça dağıldım. Bilmediğim şeyler çok elbet. Kendimden yola çıkıp kadınların erkekleri istedikleri gibi idare edebileceklerini söylemek istemiştim. Onların duruşunun erkeğin davranışını belirleyeceğini anlatmak istemiştim. Hepsi bu.

Güzel günlerde görüşelim efendim.