Türkiye’de 6 yıldan beri çıkan, genel yayın yönetmenliğini Aytekin Yılmaz’ın yaptığı “Mahsus Mahal” diye bir dergi var. Bu dergi bir “hapishane ve edebiyat” dergisi. Derginin bu sayısında kapak konusu “Yazarların Hapishanesi - Hapishanelerin Yazarları.”

Kırıkkale F Tipi Cezaevi’nden Yalçın Hafçı’nın kaleme aldığı “Karanlıktan Yontulan Aydınlık” Türkiye’nin yakın tarihinde cezaevlerini kendilerine “mesken” edinmek durumunda kalmış şair ve yazarları anlatıyor. 1930’lar ve 40’lardan ağırlıklı olarak 80’lere uzanan bir süreci içeriyor metin. Enver Gökçe’den Ahmet Arif’e, Can Yücel’den Sevgi Soysal’a geniş bir liste bu. Listenin genişliği insanın içini burkuyor elbette. Tahmin edeceğiniz gibi 90’lardan 2000’li yıllara uzanan bir dilimde cezaevindeki yazarların sayısında bir azalma yok. Belki metinler daha sessiz buluşuyor okurlarla ama dediğim gibi cezaevindeki yazarların sayısında azalma yok. Bu arada 2012 Mahsus Mahal Dostluk Ödülü’nün Ragıp Zarakolu’na verilmesine de ayrıca seviniyorum. Bildiğiniz gibi Zarakolu 28 Ekim’de KCK adı altında sürdürülen operasyonlarda gözaltına alınmış ve geçtiğimiz günlerde serbest bırakılmıştı. Darısı değerli hocamız Büşra Ersanlı’nın başına demekten kendimi alamıyorum! Ersanlı da aynı soruşturma kapsamında cezaevine konan aydınlarımızdan. Yıl 2012 ve memleketimizden insan manzaraları böyle!

Mahsus Mahal’in yeni sayısını elimde gezdirirken diğer bir KCK operasyonu mağduru olan Mahmut Alınak’ın “Köpekler Manifestosu” adlı kitabı çıkıp geliyor postadan. Kars ve Şırnak eski milletvekili olan Alınak yazdıkları yüzünden Kandıra 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nde yatıyor. Alınak’ın kitabını incelerken 15 Nisan 2012 tarihli Radikal 2’deki “F Tipinde Aşk” başlıklı yazısı aklıma düşüyor. Doğrusu o yazıyı okuduğunuz zaman, Türkiye’de yazar olmanın şartlarını ve ödenmesi gereken bedellerin neler olabileceğini çok net görüyorsunuz. Bakın ne demiş Alınak o yazısında:

- “F tipi cezaevleri gri bir sessizliğin ölüm gibi çöktüğü mezarlıklar olarak tasarlanmış. Öyle ki buralarda fareler bile barınamıyor... Dışarda bir sineği özlemek gelmez kimsenin aklına. Ama burada sinekler de özlenir. Birkaç gün önce kuşluk vakti pencereye bakan yatağıma oturmuş, dizimdeki çizgili deftere yeni romanımı yazıyordum. Kafamda bir cümle kurmaya çalışırken, gözüm bir an pencereye ilişti. Pencerede gençten bir sinek geziniyordu. Hasretle beklediğim bir misafir gelmiş gibi kalbim sevinçle attı. ‘Hey...’ dedim ona sitemle, ‘Nerelerdeydin şimdiye kadar? Hoş geldin’... Baharın müjdecisi sığırcıklar vefasız çıktı. Hâlâ ziyaret etmediler.”

Alınak sığırcıkları, karga seslerini, sinekleri beklerken, sevenleri onun bir an önce serbest bırakılmasını bekliyor. Türkiye’nin bunları aşmasını umuyor.

Bunu hepimiz dört gözle bekliyoruz.

***


Bu seneki Yunus Nadi Öykü Ödülü Seray Şahin’in Can Yayınları’ndan çıkan “Hanımların Dikkatine” adlı öykü kitabına verildi. Herkesin dikkatine!

Seray Şahin’i içtenlikle kutluyorum.

***


Bir de şu:

Metin Altıok’un kızı Zeynep Altıok’a AKP milletvekili Oya Eronat’ın yönelttiği sorudan sonra bu şiir düştü aklıma...

ORMANLARIN GÜMBÜRTÜSÜNDEN

Bir yüzük yaptım sana güvercin teleğinden,

Bir yüzük bükerek hoşçakal sözcüğünden.

Bir yüzük yaptım belli belirsiz,

Eski bir gramafon sesinden.

Bir yüzük serçe parmağın için,

Bulutsuz bir gecede kayan yıldız izinden.

Bir yüzük yaptım terli bir yüzük,

Avucumdan geçen ince hayat çizgisinden.

Yanmasını bilen bakır bir yüzük,

Evime akım taşıyan elektrik telinden.

Bir yüzük yaptım, bir yüzük ki;

Yıllardır dinmeyen ormanların gümbürtüsünden.

Metin Altıok