Bugün Eskişehir’de önemli bir dava var. Herkes bebek doğar davası!

7. oturumu gerçekleşecek olan davada Ahmet Aydemir, Fatih Tezcan, Halil Savda ve Mehmet Atak TCK 318’den yargılanıyor. Bu oturuma Uludere’den Ankara’ya ‘Ölüm Yolunda Barış Yürüyüşü’nü sürdüren Halil Savda katılamıyor.

Dava, askeri hapishanede işkence gören vicdani redci Enver Aydemir’e, askeri mahkemede destek vermek isteyenlere açıldı. Cumhuriyet Savcılığı’nın Aydemir’i destekleyenlere açtığı davada suç unsuru olarak gösterdiği bilin bakalım ne?

Sloganlar! Sadece bu sloganlar yüzünden 7. celsesi devam eden bir mahkeme bu. Dikkatinizi çekmek isterim.

Bu sloganlar ise şöyle:

‘Herkes bebek doğar’ (Herkes ne doğar acaba?), ‘Barış için vicdani ret’ (Bu durumda savaşı istemek bir suç değil ama barışı istemek bir suç, öyle mi?), ‘Hiç kimse asker doğmaz’ (küçük asker şarkısıyla asker gibi büyütülen bebekler var ama asker olarak doğan bebekler de var mı?), ‘Biz orduya sadece fındığa gideriz’ (E ne var bunda?) vb. Savcılığın suç unsuru gösterdiği iddianame üzerine açılan ve ilk oturumu 21 Nisan 2011 tarihinde görülen bu dava, bize neyi anlatmak istiyor?

Militarizmi seveceksiniz.

Militarizmi sevmiyorum, savaşa çanak tutan hiçbir şeyi insani bulmuyorum diyenler ise...Sizler, ah sizler, suçlusunuz suçlu!

Cumhuriyet Savcılığı yetkililerine içtenlikle sormak isterim. Bu sloganlarla Milli Savunma Bakanlığı’nın mağdur edildiğini varsayabiliriz. Ki oturumlardan birinde hakim bunu dile getirmiş. Peki ya mağdur olan binlerce aile, binlerce genç insan? Ülkede her gün akan kanın yarattığı mağduriyeti görmemek nasıl mümkün olabilir? Görmeyenler, görmek istemeyenler görmedikleriyle kalsın, peki. Ancak akıp giden bu kanın ‘o taraf’ ya da ‘bu taraf’ diye ayrıştırılamayacak bir rengi olduğunu söylemek ve buna yol açacak çarkları istememek neden bir suç olarak algılanıyor bu ülkede? Sahi mağduriyet nedir? ‘Hukuk’tan ne anlamalıyız? Bir dizi hukuksuzluğu mu? Hukuk önceliği kime verir? Kurumlara mı, insanlara mı?

Yeri geldi söyleyelim. Bugün savunmaya giden onca parayla neler neler yapılırdı. O atılan bombalarla...O atılan her bombayla kaç çocuk okutulurdu! Bu da bir slogan sayılır mı acaba?

Bunu söylediğim zaman Milli Savunma Bakanlığı’nı mağdur mu etmiş oluyorum şimdi?

Bilinen bir gerçektir. Hukuk yaşama genellikle geç kalır. Bu yüzden mahkemeleri de bir yere kadar anladığımı söyleyebilirim. Dışarda ise yaşam ışık hızıyla, kendi önlenemezliğiyle devam eder. Halkı askerlikten soğutmak denilen şey...Bu uğurda çıkarılan yeni kanunlar, eskisine yamananlar, açılan tuhaf davalar...

Peki ya gerçek? Yitirilen kayıplarla halk yaşamaktan soğuma raddesine gelmişse ne yapacağız? O zaman ne yapılacak?

***


Hep karalar bağlayacak değiliz ya! Hukuk adına sevindirici bir haberimiz de var. ‘Ben artık ülkemde, düşünce üretti, söz söyledi, tartışmaya katıldı diye insanlar yargılanmasın istiyorum. En aykırı görüşler bile sözle aktarıldığı müddetçe şiddeti uzak tutar. Tartışalım, konuşabilelim, birbirimizi anlayabilelim istiyorum,’ diyen akademisyen Müge Tuzcuoğlu artık aramızda. Hoş geldi, sefalar getirdi.