Bahçede yaşayan ve tedavi ihtiyaçlarını gidermeye çalıştığımız görme engelli kedileri Kültürpark’taki İzmir Büyükşehir Belediyesi (İBB) Veterinerlik İşlerinin kliniğine muayeneye götürdük geçen gün. Kedilerin birinde solunum yolu enfeksiyonu olduğu için bir süre antibiyotik tedavisi önerildi.

Gün gün yapılacak tedavi için kediyi kliniğin muayene saatlerinde (öğleden önce) getirerek tedavisini devam ettirebileceğimizi söylememize rağmen kurum yetkilileri kediyi ya orada bırakmamız ya da ilçe belediyesi ile irtibata geçmemiz gerektiğini söyledi. Yoksa tedavisi devam ettirilemeyecek imiş.

Durum yadsınmayacak gibi değildi. İtiraz ettik. Yaklaşık altı yedi yıldır çevremizde yaşayan hayvanların tedavi ihtiyacını İBB’ye ait klinikte karşılamaya çalıştığımızı hatırlattım. O güne kadar İBB Veterinerlik İşleri kliniğine onlarca hasta kedi götürerek kedilerin tedavisini ve kısırlaştırma işlemini gerçekleştirebilmiş; uzun sürecek bir tedavi önerildiği zaman kedileri her gün kliniğe götürerek iğnelerinin uygulanmasını sağlayabilmiştik.

Veteriner hekimlere bu kez niye böyle bir muameleyle karşılaştığımızı sordum. “İş yoğunluğu” diye yanıt verdiler. Kovid-19 nedeniyle bazı tedbirler anlaşılır olmakla beraber salgın başladığından beri hemen her özel ve kamu kurumunda olduğu gibi içeride bekleme yapılmaması için gerekli tedbirler uygulanmaya başlanmıştı zaten. Ötesinde gerekçe iş yoğunluğu ise Kovid-19 öncesi tartışmasız her sabah hayvan haklarıyla ilgili kuruluşların gönüllüleri sokakta yaşayan hayvanları tedavi, aşı, muayene için kliniğe getirirlerdi. Şimdi nispeten belki de salgın nedeniyle daha tenhaydı.

Konuya dair İBB’ye iletmek üzere bir şikâyet dilekçesi hazırladım. Neyin değiştiğini öğrenmeye çalıştım. Verilen tek cümlelik yanıtı aynen buraya alıyorum:

“Söz konusu şikâyetinize istinaden; gelen bir hastaya yatış vermek ya da ayakta tedavinin devamını sağlamak Veteriner Hekimin kararıdır.”

Verilen yanıtta top veteriner hekime atılıyor, “hastaya yatış vermek ya da ayakta tedavinin devamını sağlamak” diye. Klinik ise bir süredir tedavi için götürdüğümüz kedinin “sahipli” olmadığına kanıt olsun hem de hayvanı getirene hukukî bir hak doğmasın diye belge imzalatıyor. Hayvanlara karşı işlenen fiillerin cezalandırılmasında hâlâ sahipli-sahipsiz ayrımının yapıldığı bir “hukuk” düzeninde bu belki anlaşılabilir.

Ama o an istediğiniz kadar sokakta yaşayan hayvanları daha önce defalarca getirerek tedavi ettirdiğinizi, bunun kayıtlarla sabit olduğunu söyleyin, hiçbir tesiri olmuyor. 5199 Sayılı Hayvanları Koruma Kanunu ile “yerel yönetimlere ait klinik ve polikliniklerde sahipli hayvanlara hizmet verilmesinin yasaklanmış olduğu” gerekçe gösterilebiliyor. Meselâ üç ay önce götürdüğünüzde “sahipli” olmayan hayvan bugün “sahipli” kabul ediliyor.

Velev ki “sahipli” hayvanlar için hizmet verilmesin. Zaten muayene için getirilen bir kedinin patilerinden evde ya da dışarıda yaşadığı kolayca anlaşılabilmekte.

Ancak şimdi belediye biriminin ve veteriner hekimin “yeni kuralına” göre hayvanın tedavisi hayvan orada bırakılmadığı için sürdürülememesi neden?

Belediyeye yaptığımız şikâyeti değerlendiren üst merciin verdiği yanıta göre kediler illa teslim alınarak tedavi edilecek ya da vatandaş kedileri getirip götürüyorsa tedavi yapılamaz denilmiyor. Kliniğin bağlı olduğu Veteriner İşleri Şube Müdürlüğü direkt veteriner hekimi işaret ediyor.

Peki bırakılınca ne oluyor?

Neden oraya bırakarak değil de getirip götürerek tedavi ettirmek istiyoruz?

Bir kere yapmıştık bunu. Bir hafta kadar kalan hayvan üzerinde idrar kalıntılarıyla teslim edildi. Tuvaleti konusunda bilinir, en hassas hayvandır kediler. Yaşadığı yeri asla pisletmez; toprak, kum arar kendine. Bulacağı âna kadar da garip miyavlamalarla kıvranır, strese girer. Tedavi için bırakılan kedi nasıl oluyor da bu şartlarda barındırılıyor?

Ayrıca yine kısırlaştırmak üzere bu kez ilçe belediyesinin veterinerlik işleri ekibinin sokaktan aldığı üç kedi yaşadığı çevreye bırakılırken tarafımıza bilgi verilmediği için kedilerden biri kayboldu (kediler alınırken verilen protokol numaraları hâlâ elimizde). Kediler âdeta yaşadığı yerden edildi.

Ancak şikâyet mekanizmasındaki tuhaflık belediye-vatandaş ilişkisine dair fazlasıyla yanıt verir nitelikte: Şikâyet dilekçesini cevaplayan birim İBB’nin “İklim Değişikliği ve Çevre Koruma Kontrol Dairesi Başkanlığı” altında faaliyetini yürüten Veteriner İşleri Şube Müdürlüğü... Belediyenin bir biriminin çatısı altında karşılaştığımız muameleyi İBB’ye bildirip sorunun çözülmesi talebinde bulunurken İBB, dilekçeyi salt şikâyeti edilen kliniğin bağlı olduğu merci ile sınırlı tutuyor. Dahası soruna çözüm getirmiyor.

Büyükşehir Belediyesi tarafından olası sorunlara karşı yurttaşın yönlendirildiği Hemşehri İletişim Merkezi nasıl bir mekanizma? Belediye ile yurttaş arasında iletişimi sağlayabilmek için “hemşehriye” verilen telefon numaraları, e-posta adresleri, şikâyet bildirmeye açık olma; hepsi görüntüden mi ibaret?

Hani sorunların çözümünde yurttaşla işbirliği yapılacaktı?

Yurttaş, beş yılda bir seçim yoluyla belirlediği yönetimlerin dışında tutularak mı yürüyecek hep işler?

Sokaktaki, bahçedeki hayvanların daha iyi şartlarda yaşayabilmesini sağlamak için veterinerlik hizmetinden yararlanmak; hayvanların hem tedavisinin devam etmesini hem de yaşamakta olduğu yere sorunsuzca geri gelebilmesine aracı olmak isteyen yurttaşlara yardımcı olmak sosyal belediyeciliğin dışında bir konu mu?

Sorun kimde veya hangi birimde?

Veteriner kliniğinde mi? Veteriner hekimde mi? Kliniğin bağlı olduğu ve dilekçeyi değerlendiren Veteriner İşleri Şube Müdürlüğünde mi?

İBB’de keyfî uygulamalar ayrı, şikâyet mekanizmasının işleyişi, başka deyişle işlemeyişi ayrı bir muamma.