Tüm kaynaklar patatesin MÖ 8000 yıl önce Peru’da bulunduğuna işaret ediyor. Peru ve And toplumları mevzubahis olunca metafizik spekülasyonların kapısı açılır. Zira Peru merkezli medeniyetlerin gizemini insanlık çözebilmiş değil. And toplumları gizemlidir. Tarih bütünlüğünde dünkü zaman sayılan İnkaların tarihi dahi birçok gizemini hala koruyor. NASA, Marsta yetişebilen tek bitki patatestir deyiverince insan aklına bu patatesin uzaylı olma ihtimali geliyor.

Kimin aklına geliyor? Alt kültürel kodlarında fena halde metafizik barındıranların tabi ki. İşin aslı öyle değildir elbette. Mevzubahis olan bildiğimiz patatestir. Hayda hayda dünyalıdır ve emekçi halkın kadim gıdasıdır.

İspanyol ve İngiliz koloniciler patates bitkisini 1579 yılında Avrupa'ya taşımışlar. Lakin bu kolonici haydutlar var ya patatesi önce Hintlilere yedirmişler. Nasıl mı?

Şöyle ki İnka gümüş madenlerinde Hintli köleler çalıştırılırmış. Bu Hintli kölelerin yemeği bildiğimiz patatestir. Kapitalist emperyalizmin entrika bilinci nereden geliyor sanıyorsunuz, muazzam tarihsel birikim var geri planda. Dünyanın bir ucundan getir Hintliyi, götür dünyanın diğer ucuna, indir madenlere ve o kölelerin karnını oranın patatesi ile doyur, nereden baksan şeytanlıktır.

Hoş geldin Patates Avrupa'ya

Hayır öyle olmadı. Zira ilk tepki rahiplerden geldi. Ne de olsa çağ onların çağıydı. Bu bitkinin İncil'de yeri yok diyerekten birinci defansı yedi, ikinci defans bu bitki yeraltında yetişiyor, muhtemel odur ki şeytan ile kanka olma ihtimali var diyerekten köylüler mesafeli durdu, üçüncü defans ise cüzzamlı ellere benzetildi. Hem halkın ruhani hem de hırpani yaralı duygularına hitap etmedi. İngiliz kraliçesi Elizabeth bile ikna edemedi köylüleri.

Eczacı Antoine Augustin Parmentier adında bir adam nihayetinde patatesin kıymetini anlayarak, Fransız Kral Louis XVI’yı ikna etmiştir. Diyebiliriz ki Avrupa kıtasında patatesin kıymetini ilk Fransızlar bilmiş ve ekmeye başlamıştır. Lakin patates kralın kellesini almıştır. Çünkü patates devrimin gıdası olmuş ve Fransız devriminde üstüne düşen rolü oynamıştır.

Patates savaşı değil, açlık savaşı

Tarihe patates savaşı olarak geçen savaş Bavyera Veraset Savaşıdır. Bilmiyorum ama bu biraz garip bir savaştır. Zira öyle uzun boylu çatışmalar yaşanmamıştır. Bu savaşta ölüm nedeni açlıktır. Açlıktan kırılan askerler tüm zamanlarını yiyecek aramaya ayırmışlardı. Bu savaşa dense dense açlık ve hastalık savaşları denebilir. Zira yaklaşık 20 bin asker açlık ve hastalıktan ölmüştü.

Ah İrlanda, Vah İrlanda

Diyebiliriz ki patates en çok İrlanda halkını etkilemiştir. Niyedir bilinmez, bilinse de pek dile gelmez, İrlanda sempatimiz ve romantizmimiz nedeniyle derin hüzün yaşarız.

Kederli bir tarihtir onların tarihi.

Patates bitkisine bulaşan bir hastalık tüm İrlanda patates tarlalarına bulaştı, ülkede açlık aldı başını yürüdü. Bir milyon İrlandalı açlık sebebi ile öldü. 1,5 milyon İrlandalı ise Amerika'ya göç etti. Tarihin büyük trajedilerinden biri olan bu olaya Osmanlı Padişahı Abdülmecit duyarsız kalmamıştır. Oraya yardımda bulunmuştur. Osmanlı yardımlarının ulaştığı Drogheda şehrinin sancağında bu nedenle ay yıldız vardır. Bu ay yıldız o günlere şükran olarak şehir armasında durur. Tabi ki bu bilgiyi İrlandalı bir hayalpereste teyit ettirdim. Kesin bilgi.

Patates, fabrika, demokrasi işte bugünkü İsveç'in temelleri

Jonas Alströmer ismini İsveçliler çok sever. Zira bu bitkiyi İsveç'e getiren de yetiştiren de kendisidir.

Bu bitkinin bir ülke tarihine katkısı ne kadar büyük olur bilemezseniz. Şimdi hangi İsveçli yazar demiş hatırlamıyorum lakin patates için "barış çiçeği" demiştir.

1917 yılında İsveç'in Stockholm şehrinde patates isyanları bile olmuştur. Meselenin evveliyatı var ona bakalım. 1800"lerin sonunda İsveç halkı açlıktan kırılmaktaydı. Bundan dolayı bir milyon üç yüz bin insan ABD'ye göç etmiştir. Ne zaman patates ülkede yaygınlaştı o zaman açlık kısmen engellendi. O zaman rahat nefes alan ülke sanayiye yönelebildi.

İsveç'i İsveç yapan üç şey; patates, fabrika, demokrasi. Bugünün İsveç toplumu bu üç saç ayak üstüne kurulmuştur.

İsveç'te patates vazgeçilmez şeydir. İsveç mutfağının temel yemeği patatestir. Her çeşit patates yemeği olmakla birlikte patatesi de her çeşit yemekte yerler... Özellikle patates püresi vazgeçilmez. Bir de arkadaş bu İsveçliler patates yemeklerinin bazılarını adına lingon dedikleri kızılcık reçeli ile yemekteler ya insan hayret ediyor.

Bugün Alingsås şehrinde bulunan patates akademisi patates alanında çalışmaktadır. 26 Ekim’i patates günü ilan eden akademi her yıl ayrıca bir patates ödülü dağıtmaktadır.

Nevşehir Derinkuyu patatesin yurdu

Türkiye'ye patatesin gelişi hakkında çeşitli iddialar var. 1800'lerin sonunda Rusya üzerinden Batı Karadeniz'de ve Fransa üzerinden Adapazarı'nda yetiştirilmeye başladığına dair iki iddia var. Bir iddia da ben atayım ortaya, dönemin Osmanlı - Alman ilişkilerini inceleyen biri görür ki diğer ülkelerden daha bir kanka ve özellikle askeri yardımlara dayalı bir ilişki söz konusudur. Osmanlıya gelen askeri yardımların içinde patatesin de gelmesi kuvvetle muhtemeldir. Bilse bilse Tarım ve Orman bakanlığı bilir, yurttaş olarak mesele bizim değil, Tarım ve orman işleri bakanlığının meselesidir.

Türkiye'de birçok ilde patates yetişse de Niğde, Nevşehir ve Adapazarı'nda daha bir güzel yetişir. Özellikle Derinkuyu'da bulunan kayadan oyma patates depoları insana mistik bir duygu verir. Ayrıca evlerin altında bulunan sığınaklar ve tüneller de bir depo işlevi görmektedir. Derinkuyu türkü gibi kenttir. Yerin altı ve üstü ayrı ayrı kıymettir.

Çin ne alaka?

Gelelim son bilgiye, bugün dünyada en çok nerede patates üretilmektedir? Elbette Çin’de. Elmayı araştırırken de yolumuz yine Çin'e çıkmıştı. Başka sebze, meyve ve tahıl ürünlerinin rekolte şampiyonu yine Çin'dir. Ayrıca bu insanlar melezleme işine yoğunlaşmışlar. Kısa bir zaman sonra dünyaya birçok meyve ve sebzeyi armağan edebilirler (Pardon armağan değil ihraç edebilirler, Çin üretir dünya tüketir, kim takar gümrükleri sınırları. Birkaç haftalığına daha ABD başkanı olan Donald Trump dahi yılda 200 bin dolar Çin'e vergi ödüyorsa meselenin boyutunu var sen düşün ey okur!).

Cips dedikleri

Cips işi Amerika işidir. Üç beş işlemden geçen patates cicili cingili bir ambalaja girer ve büyük bir pazar oluşturur. Ardından İngiltere bu işe el atar. Bugün devasa bir sektör. Ayrıca cips ile birlikte bir halk sağlığı sorunu olan şişmanlık ve obezite yavaş yavaş dünyaya dert olmaya başladı.

Fast Food

Hızlı yemek! Öyle üç beş cümle ile bu hınzır satış stratejisini anlatacak değilim. Ayrıca bir yazı konusudur.

Burada esas aktör pizzadır. İkinci dünya savaşından sonra bu sektörün aktörleri kızarmış patatesin gücünü keşfetti. Kızarmış patates sayesinde bu çılgınlığın dünyada yayılması daha da hızlandı.

Bu sektörün aktörleri Mc Donalds, Burger King, Max, Sibly, KFC ve pizza odaklı şirketlerin palazlanma süreci endüstri toplumundan hizmet toplumuna geçiş süreci ile başlar. Plaza kültürünün esas aktörleri oluverdiler, bire bin büyüdüler.

Tatlı patates yemeyi unutmayın

İster İsveçliler gibi kızılcık reçeli olan lingon ile olsun, ister kızartma, ister haşlama olsun, mutfağımızın vazgeçilmesi patatesin hikayesi böylesine serüven doludur. Erişilebilir ve ucuz olması nedeniyle de yoksul halkların her daim dostu olmuştur. Son söz; Siz siz olun tatlı patates yemeyi unutmayın.