Çok kritik bir süreçten geçiyoruz. Kuşkusuz, seçimler her şey değildir; seçimle devrim olmaz. Tarihte zorun rolünü Engels ve diğer Marksist ve anarşist kuramcılar hep yazmış ve haklı çıkmışlardır. Lakin bazı dönemlerde parlamento önem kazanır. Marksist literatüre göre “burjuvazinin ahırı” olan parlamento, konjoktürel ülke gündeminde belirleyici rol oynayabilir. Şimdi de biraz öyle günlerdeyiz. Plebisiter diktatörlüğe gitmek isteyen, kendisini Ortadoğu halifesi sanan bir tiran özentisi var. "Torba yasalar"la ve son "İç Güvenlik Paketi"yle adeta rejim değişikliğine tevessül eden, kalıcı OHAL'i, kalıcı sıkıyönetimi getirmek isteyen bir totaliter heves gurubu var. Bu iktidara karşı ana muhalefet pısırık, pasif ve felsefesiz. Bu paketin 1,5 yıldır gündeme getirileceği bilindiği halde bir kamuoyu yaratılamadı. Muhalefet, komisyon tartışmalarını dahi kamuoyu ile paylaşmadı. İktidar bir çok nedenle bu paketi yürürlüğe sokmak istiyor: Tiransal başkanlık yolunu açmak, özgürlükleri minimalize etmek. Sokakları  halka yasaklamak. Kendisine bağlı ve güdümlü bir polis ordusu yaratmak. Zaten kadük olan kuvvetler ayrılığı ilkesini savcılık yetkisini de gasp ederek derebeyi valiler yaratarak tamamen ortadan kaldırmak. Genel seçim öncesi kendisi açısından  dikensiz gül bahçesi yaratmak. En önemlisi de Kürt halkına kokuşmuş bir uzlaşma dayatmak; sıhhatli uzlaşma bir yana, dengelere dayalı anemük uzlaşmayı dahi rafa kaldırarak kolektif hakları likidasyona uğratıp bireysel haklarla sınırlı göstermelik bir uzlaşmayı dayatmak. Faşist 12 Eylül askeri darbesinin yasaklarına daha da katmerli yasaklar eklemek. Dibe vuran yolsuzlukları örtmek. Yoksulluklara karşı çıkacak sesleri kıstırmak. Antegonist çelişmeleri karartmak, monistik ve militarist bir proteryan rejimi kendi dinci ahlak anlayışıyla inşa etmek.

İşte tam da bu noktada ister istemez genel seçimler önem taşıyor. Gerçek muhalefet olan HDP’nin  güçlü bir şekilde parlamentoya girmesi önem taşıyor. Buna katılmayan, bunu kavramayan sol bir anlayış gözü kapalı, sağır bir sağ anlayış durumuna düşer. O nedenle bundan önceki yazımızda “Birleşik Haziran Hareketi Havanda Su Dövüyor” dedik. Bu yazımız çok sayıda okur ilgisi gördü. Olumsuz tepkiler de geldi. Amacımız Birleşik Haziran Hareketi'ne asla bir saldırı değildir. "Aklın yolu bir" misali, yüzlerce derenin bir denize aktığı gibi, bu süreçte çok değişik farklı sol eğilimlerin de bu kadar kritik bir ortamda AKP’ye karşı HDP ile omuz omuza olması ihtiyacıdır. Geldiğimiz aşamada başka da çare yoktur. CHP asla muhalefet olamaz. Şu tür bir oportinizm de olmamalıdır: "HDP’ye destek verilmeli ama bu CHP’ye de oy verilmesin anlamına da gelmez." Bu, eklektik bir tavırdır. ÖDP’den beklentimizi söyledik. TKP’den beklentimiz yok dedik. Ama bir açıklama yapalım. İnanıyoruz ki TKP tabanındaki dürüst, samimi, sosyalizmin nihai amaçlarına özlem duyan arkadaşlar da bu seçimde HDP yanında yer almaya öncelik vereceklerdir.

Sözlerimiz, eleştirilerimiz biraz sert olabilir. Doğrudan olabilir. Çok kritik bir süreçteyiz. Bazı eleştiren okurlar yanlış bilgilenmelerle eleştiriler yapmışlar. Bu satırların yazarı Anayasa referandumunda ‘yetmez ama evet’çi değildi. Boykotçuydum. Bir başka eleştiren arkadaş İslam Konferansı'ndan bahsetmiş. Hiç öyle bir organizasyonun içinde olmadım. Kaldı ki öyle bir organizasyona görüşlerimi açıklamak üzere beni çağırsalar giderim. Organizasyona aykırı düşüncelerimi açıkça söylerim. Bir başka arkadaş da "Dengir Mir Mehmet Fırat’la kol kola olursun" demiş. Bundan utanç duymam. Aydın bir Kürt beyi ile, halkına ihanet etmeyen bir Kürt aydınıyla bir çok konuda anlaşamasam da kol kola da girerim; onunla olan görüş ayrılıklarımı da asla saklamadan. "Aday mısın?" diye sormuşlar. Evet, adayım. Anarko komünal düşüncelerimi savunmak için, doğrudan demokrasiye ilişkin düşüncelerimi militanca Meclis'e taşımak için adayım. Çıkar için değil, şov yapmak için değil. Ben Marksizmin anarşizm ile, feminizm ile, ekolojik düşünceler ile sentezinden yanayım. Hukuku eritecek hukuktan yanayım.

Bu seçimler önemli. Halkevlerini sorumlu açıklamasından dolayı gerçekten kutluyorum. Yine bazı eski Dev-Yolcuları sorumlu açıklamalarından dolayı kutluyorum. BHH’deki bazı arkadaşların da HDP ile birlikte davranılması yönündeki açıklamalarını anlamlı ve değerli buluyorum.

HDP bir umut, bir ışık. HDP faşizme karşı, sömürüye karşı, milliyetçiliğe karşı bir siper. Şu veya bu nüas ayrımlarıyla hiçbir eğilimin bugün geldiğimiz aşamada ve çok önemli problemlerle ve iktidar tehditleriyle karşı karşıya olduğumuz bu süreçte bunun dışında kalmaya gönlü razı olmamalı. Başka çaremiz yok. Katı kurallarla HDP’yi sınıfsal kriterler açısından yetersiz görmek şu anda lüks bir değerlendirme. Mevcut panaromaya baktığımızda tek seçeneğin HDP olduğu açıktır; eksiğiyle gediğiyle.

Tabii ki bu seçimden bir devrim çıkmayacak. Tabii ki sistem de değişmeyecek. Ne var ki zulme karşı, diktatörlüğe karşı, yolsuzluklara ve yasaklara karşı ciddi bir set, ciddi bir baraj oluşacak. Kokuşmuş uzlaşmaya karşı gerçek ve sıhhatli bir uzlaşmanın sesi parlamentoya yansıyacak. 1965’ler TİP’inin mücadeleci parlamenter muhalefet direnişi bu kez çok daha güçlü yapılacak. O nedenle, şu anda HDP’nin desteklenmesi yönünde açıklamalar yapan değişik kurum ve kişilerin katkısı tarihsel olarak anlam taşımaktadır.

Coşku ile barajı mutlaka aşacağımıza inanıyoruz. Halkların onurunu, halkların haklarını, eğilmeden, dimdik, dillerin ve halkların hak eşitliğini parlamentoya güçlü bir ses olarak yansıtacağımıza inanıyoruz. Ermeni soykırımının yıl dönümünün yaklaştığı şu günlerde toplumumuzun devlet kaynaklı tüm insanlık dışı suçlarla, soykırımlarla yüzleşmesi gerektiğini ve toplumsal bir bellek donanımıyla geçmişteki tüm haksızlıkların parlamentoda da dile getirilmesi gerektiğinin öneminin altını çiziyoruz. Anarko komünal bir toplum projesinin bizim coğrafyamız açısından da gerekli olduğunun parlamentoda vurgulanması gerektiğine inanıyoruz. Yaşamın her alanında doğrudan demokrasinin, halkın göstermelik değil, gerçekte söz ve karar sahibi olmasının gerekliliğinin, bunun teminat kurumlarının yaratılması önerilerinin parlamentoya taşınması gerektiğine inanıyoruz.

Özet olarak; içinde bulunduğumuz süreç her açıdan vicdanı, onuru halktan ve ezilenlerden yana olan, çıkarcı olmayan herkesin HDP saflarında omuz omuza yer alması günüdür.