12 Haziran seçimlerine üç aydan az bir zaman kala siyaset hareketlendi.

Geçmişin devrim komuta konseyi başkanı, şimdinin diktatörü Kaddafi’ nin ülkesinde yaşananların gölgesinde kalsa da iç siyaset tüm hızıyla devam ediyor.

Siyasi partiler bir yandan örgütlerinde adaylık için ön yoklamalar yaparken, bir yandan da ittifak görüşmeleri sürdürülüyor.

Kuşkusuz bu seçimler ülkemiz ve demokrasi açısından önemli.

Yeni ve sivil bir anayasa yapılması konusunda toplumda genel bir uzlaşının hakim olduğunu düşünürsek, yeni oluşacak parlamentonun önündeki en büyük görev, anayasa sorunu olacak.

12 Eylül askeri yönetiminin hazırladığı anayasadan kurtulabilmek, vesayet sisteminin tüm izlerini ortadan kaldırmak, devlet içine sızmış tüm karanlık odakları temizlemek adına kararlı, değişim ve yenilenmeden, özgürlük ve demokrasiden yana bir iktidarın oluşmasının çok da mümkün olmadığı bir siyasal zemin oluşmuş görünüyor.

Kaddafi örneğinde olduğu gibi, geçmişte devrimci olmak yetmiyor. Bugün nerede, kimin yanında olduğunuz önemli. Ülkemizde de seçimler öncesi kime sorsanız halkçı, halktan yana ve hatta kimi zaman lutfedip halka iniyorlar!

Kendileri halk değil, hiçbir zaman da olmadılar. Onların halkı yönetmek gibi çok ulvi görevleri var ve bazen öyle büyük fedakarlıklar yapıyorlar ki, halkın arasına karışıyorlar, ne kadar halkçı olduklarını dosta düşmana göstermeye çalışıyorlar.

Halk olmaktan öte hiçbir özelliği olmayan biz sıradan vatandaşlar, şimdi siyasi partilerin belirleyeceği adayları seçme gibi kutsal bir görevi yerine getireceğiz.

Bizim çocukluğumuzda ancak zengin çocuklarının futbol topu olurdu ve çift kale maç yapılacaksa takımı belirleme hakkı da onların olurdu.

Bakıyorum da o günden bu güne değişen pek bir şey olmamış.

Yine siyaset bezirganları oyunun kurallarını belirleyecekler, başkan ve adamları takım tertibini açıklayacak ve bizlerde yaz-kış, yağmur-çamur demeden çıkıp tribünlere tezahürat yapacağız!

Ya ya ya…şa şa şa…bizim takım çok yaşa…

Görünen o ki, sonu belli bir film izleyeceğiz. Yine de birkaç saat sorunlarından uzaklaşmak, belki film arasında patlamış mısır yiyerek değişik bir gün geçirmek isteyen sinema seyircileri gibi bu sıkıcı seçim oyununu izlemek zorunda kalacağız.

Bir yanda uzak ara şampiyonluğunu ilan etmenin rahatlığı ve pervasızlığıyla sahaya çıkan bir takım, öte yanda başından beri kurallara itiraz eden, hakem hatalarından yakınan, sıkça teknik direktörünü değiştiren, son çare de rakibinin müsabakalardan diskalifiye edilmesi için masa başı oyunlar tezgahlamaya çalışan bir takım.

Şimdi fut bol müsabakasını bir yana koyup, seçimlere az bir zaman kala ülkemizde olup bitenlere bir göz atalım.

Karşısında güçlü bir muhalefet oluşmadığı için giderek otoriterliğe yönelen, özgürlük ve demokrasiden yana değişim ve yenilenme projelerini bir kenara koyan AKP, son anketlere bakılırsa yine iktidara en yakın parti görünüyor.

Ana muhalefet partisi CHP, AKP’ nin yumuşak karnına yönelik hamleler yapma yerine, Ergenekon savunuculuğu yapmayı sürdürüyor. Kendi içerisindeki darbe yanlıları, statükonun kibirli mensupları yetmiyormuş gibi Silivri’ den transferler yapma telaşı içinde.

Fikri Sağlar, Gürbüz Çapan, Celal Doğan gibi geçmişte sosyal demokrat mücadele içerisinde yer almış deneyimli politikacılar yerine Haberal’ı tercih ediyorlar.

Kendi indikleri yeri görmeden, halka inmekten söz edenlerin halka pek inandırıcı gelmediğini, halka rağmen halkın yönetilemeyeceğini bir gün gelecek, onlar da öğrenecekler elbet!